14. Bölüm

1.7K 103 36
                                    

Medya: Afra Yıldırım
~•~•~•~
Kendimi çizim yapmaya o kadar kaptırmıştım ki saatin kaç olduğunun fark edemedim bile.
Yeni günün ilk ışıkları gözlerime vururken gözlerimi kıstım. Camdan dışarı baktığımda sokakta kimse yoktu.
Kafamı eğip bitirdiğim çizime baktım.
Annemin yarım kalan resmini çizmedim, buna yüzüm yok. Ama Eylül'ü çizmiştim.
Çizim yapmak kafamı boşaltıyor ve modelim olarak Eylül'ü seçmiştim. Bütün gece onu çizmiştim zaten uyku tutmamıştı boş dursaydım tekrar o düşünceleri çağırmış olacaktım. İtiraf etmeliyim ki gözlerim acıyor ve morardıklarına yemin edebilirim. Telefonumdan saate baktığımda altıya geliyordu. Masamın üstünü toparladıktan sonra kıyafet ayarladım ve duşa girdim. Beş dakikalık kısa bir duştan sonra üzerime ince beyaz uzun kollu geçirdim ,havalar yavaş yavaş soğuyordu, altıma kot pantolon giyindim. Saçlarımı kurutsam uyanırlar mı? Tabii ki hayır kıyamet kopsa "Beş dakika daha." derler.
Saçlarımı kuruttum ve balıksırtı ördüm. Gözlerimin altına kapatıcı sürüp morlukları kapattım. Siyah şişme montumu alıp merdivenleri indim. Beyaz converselerimi giyip üzerime montumu geçirdim. Anahtar ve telefonumu cebime koyup evden çıktım.
Biraz hava almak istiyordum.
Arabama binip eve yakın bir sahile sürdüm. Arabayı bir yere park ettikten sonra kum yerine taşlı olan zeminde yürüyerek denize biraz daha yaklaştım. Yere oturarak bağdaş kurdum. Bu saatte etrafta kimse olmadığı için mutluyum etraf fazlasıyla sessiz sadece denizin sesi ve ben varız.
Gözlerimi kapatıp kendimi tamamen denizin sesine bıraktım. Annemin ölüm nedeni kafamı çok kurcalıyordu. Merak ediyordum evet ama ya cesaret? Cesaret edebiliyor muydum? Telefonuma gelen bildirim sesiyle irkildim. Cebimden çıkartıp mesaja baktım. Jungkook' tandı saate baktığımda altı buçuk olduğunu gördüm. Dün o kadar saat pratik yaptıktan sonra nasıl bu saatte kalkabilir?
Kimden: Jungkook
Sabahın köründe neden sahildesin?
O nereden biliyor bunu? Çevreme bakındığımda biraz daha arkamda olduğunu gördüm. Göz göze geldiğimizde gülümsedi.
- Günaydın.
- Günaydın, burada ne işin var?
- Sabah sabah seni evden çıkarken görünce merak ettim.
- Dün pratik yapmadınız mı siz? Git evine dinlen.
Önüme döndüm, gelip yanıma oturdu.
- Önünü kapat burası esiyor.
Kollarımı kıpırdatmadım, soğuk düşüncelerimi kontrol etmemi sağlıyordu.
- Afra hasta olacaksın önünü kapatır mısın?
Yüzüne baktım:
- Sence umrumda mı?
Gözlerime baktığında yüzü şaşkınlıkla doldu. Elini göz altımda hissettiğimde küçük çaplı bir şok geçirdim.
- Göz altların neden mor?
Geriye çekildim.
- Uyuyamadım.
- Bende onu soruyorum zaten neden uyuyamadın? Ne kadar zaman uyuyamadın da böyle mor oldular?
- Bütün gece.
Yüzümü denize döndüm. Neden geldiyse, yanlız kalmaya da izin yok.
- Gözlerin yorulmuş olmalı sadece uyuyamadığına emin misin?
Niye bu kadar soru soruyor kafamı dinlemek istiyorum.
- Jungkook neden biraz susmuyorsun? Denizi dinlemek istiyorum.
- Sustum ama bu konu burada kapanmadı.
- Sana hesap vermeyeceğim istediğimi yaparım, yani kapandı.
Bir şey söylemedi. Deniz dalgalarının git gellerini izlerken annemi düşünmediğimi fark ettim. Yanımda biri olduğu zaman da gelmiyor bu düşünceler anlaşılan.
O zaman neden dün Tuna ve Eylül'ün yanında geldi?
Ahh gerçekten sadece dinlenmek istiyorum.
- Şey Afra.
- Efendim.
- Simit almamı ister misin? Kahvaltı yaptın mı?
- Yapmadım da tanınırsan?
- Çok erken olduğu için kimse yok hem zaten şapkam ve maskem var.
- Alır mısın?
Yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi. Bir simit için, çok aç olmalı.^^
- Alırım.
Yanımdan kalktı. Gerçekten üşümeye başlamıştım. Biraz daha önümü kapatmazsam hasta olacaktım. Zaten aklıma gelmiyorlardı, soğuyu hissetmesem de olur.
Jungkook bir süre sonra elinde poşetle geldi. Yanıma oturup bir simit uzattı.
- Teşekkür ederim.
Uzattığı simiti aldım. Parçalara bölüp yemeye başladım.
- Bir sorun mu var?
- Hayır, uyuyamadım o kadar.
- Bir şey olsa da bana anlatmayacağını biliyorum. Ama Arya var, Eylül var, Tuna var.
Tuna var derken sesi bir garipleşmişti ama olsun. Cevap vermedim kafa sallamakla yetindim.
"Bana anlatmayacağını biliyorum." garip hissettirmişti.
Saat sekize geliyordu.
- Hadi eve gidelim sen de biraz uyursun hem.
Kafasını salladı ve kalktı ben de kalktım. Arabaya doğru yürürken:
- Önünü kapatmışsın.
- Üşüdüm.
- Ben dediğimde de kapatabilirdin ne diye inatlaşıyorsun?
Dalgaya vurarak söylemişti, omuz silktim. Arabaya bindiğimizde kemerimi taktım. Eve doğru sürmeye başladım.
*
Eve geldiğimizde arabayı park                 ettim ve indim. O da inince kapıları        kilitledim.
- Git ve dinlen.
- Sende dinlen.
- Tamam.
Gülümsedi, gülümsedim. Eve girdiğimde montumu ve ayakkabılarımı çıkartıp elbise dolabına koydum. Hiçbiri uyanmamıştı gerçi bu saatte kalksalar ağzım açık kalırdı. Mutfağa girdim ellerimi yıkadıktan sonra kahvaltı hazırlamaya başladım. Patates kızartması ve menemen yaptım. Masaya meyve suyu da götürdüğümde işim bitmişti.
Saate baktığımda dokuz buçuğa geliyordu ama bunlardan hala ses yok. Elime küçük tencere ve bir de kaşık alıp yukarı çıktım. Kaşıkla tencereye vurup gürültü yapıyordum.
Hala ses yok. Tuna'nın odasının kapısını açıp içeri girdim ve başında ses çıkartmaya başladım.
- TUNA! HADİ KALK!
- Afra git başımdan.
- Yemekler soğuyor hadi kalk.
- Ne yaptın?
- Menemen ve patates kızart-...
Daha cümlemi bitirmeden odada ondan geriye sadece toz bulutu kalmıştı.
Kızların odasına gittim. Orada da ses çıkartmaya başladım. Eylül
- Afra defol.
- Yemeklerin hepsini Tuna yerse görürüm sizi. Arya
- Ne yaptın?
Herkes de aynı soruyu soruyor yemek işte, Allah'ım!
- Menemen ve patates kızartması.
Eylül koşarak, Arya uçarak odadan çıktı.
Sanırım aç kalacak tek kişi benim.
Aşağı inip masaya oturdum Tuna tavaya ekmek bandıracakken eline vurdum.
- Tabağa koy! Böyle hepsini yersin. Tuna
- Bu böyle yeniliyor kızım. Sen bilmiyorsan ben ne yapayım.
- Ağzına çarparım Tuna.
Tabaklara menemeni dağıttım. Arya
- Senin neden üstünde kot pantolon falan var dışarı mı çıktın?
- Evet. Eylül
- Niye? Tuna
- Ne yaptın dışarda?
- Gezdim. Yemeğinizi yiyin be! Arya
- Bugün alışverişe gidiyoruz.
- Niye?
- Parti için elbise ve ayakkabı alacağız.
- Tamamen unutmuşum, ne zamandı?
- İki gün var. Tuna
- Ne partisi? Neyin partisi? Arya
- Bighit düzenliyor bütün çalışanlar davetli siz de gelebilirsiniz. Tuna
- Çalışanlar diyorsun biz orada mı çalışıyoruz? Arya
- Adam öldürmeye gitmiyorsunuz alırlar sizi de içeri BTS'in başarısını kutlamak için. Eylül
- BTS?
- Yan komşularımızın grubu Gamzeli. Tuna
- Onlar o kadar zengin mi lan? Vay be. Ben gelmem zaten yarına bilet aldım.
Hepimiz aynı anda:
- Ne bileti?!
Biz böyle tepki verince meyve suyu boğazına takıldı öksürmeye başladı.
- Ne yapıyorsunuz?! Bir şey içerken böyle tepki verilir mi?
- Sorumuza cevap ver. Tuna
- Türkiye'ye gitmek için bilet aldım bunda anlamayacak ne var? Eylül
- Beni de götür. Arya
- Eylül sen olduğun yerde dur, niye bu kadar erken? Tuna
- Neresi erken kalıcı olarak gelmedim ya.
- Tamam ama biraz daha kalırsın diye düşünmüştüm. Tuna
- Yine geleceğim Yaban Arısı. Beni özleyeceğini bu kadar belli etme sonra Jungkook kızar.
- Senin gözüne çatal batırırım Tuna. Parmağını salladı:
- Cık cık cık çok ayıp. Eylül
- Biletin yarın kaçta? Boşluk var mıdır ben de alayım?
Bu sefer Arya'yla aynı anda konuştuk.
- Eylül otur oturduğun yere! Tuna
- Siz niye aynı anda konuşuyorsunuz?! Daha korkunç oluyor.
- Sus Tuna. Yemeklerinizi yiyin, sen otelden eşyalarını aldın mı?
- Hayır! Bavulum orada kaldı.
- Aferin benim de hiç aklıma gelmedi, onları almaya gidelim. Arya
- Alışveriş için giderken alırız.
- Tamam.
Yemeklerimizi yedikten sonra masayı topladık. Arya
- Ben hazırlanınca çıkarız Eylül sen de gel sana da elbise alalım. Eylül
- Uğraşamam parti işiyle falan.
Arya bana sinsi bir bakış attıktan sonra ,ki bu bakış sen öyle san bakışıydı,:
- Tamam o zaman yanımızda gel elbise seçmenize yardım edersin. Eylül
- Bak bu olabilir işte. Evde oturmaktan sıkılmıştım zaten.
- Arya küçük çantam olacak dolapta siyah, cüzdanımı içine koyup getirir misin? Çıkmayayım yukarı.
Arya tamam anlamında kafasını salladı sonra yukarı çıktılar. Tuna
- Pist Yaban Arısı.
- Efendim.
Yanını işaret ettiğinde, kalkıp oturdum.
- Ne var?
Kolunu omzuma atıp biraz daha kendine yaklaştırdı.
- Ne yılışıyorsun. Ne isteyeceksin?
- Aşk olsun. Ne isteyeceğim ben senden ayıp ediyorsun ama.
- Tuna, ne isteyeceksin?
- Şimdi siz gidiyorsunuz ya?
- Eee?
- Şimdi ben evde tek kalıyorum ya?
- Eee?
- Bir de yarın gidiyorum ya?
- Yok canım daha konuşacağız onu gitmiyorsun.
- Gidiyorum gidiyorum.
- Hmhm, evet.
- İşte diyorum ki hazır siz de böyle yoksunuz. Evde sıkılmayayım, gidip biraz hava mı alsam diyorum?
- Yok öyle bir dünya Tuna. Evde otur film izle ne bileyim mısır patlat, yemek ye, evi keşfet.
- Ama sıkılırım.
- Tuna dayak yersin.
Gözlerini devirdi.
- Ama istersen yan komşularımıza gidebilirsin hem sıkılmazsın da?
- Yok tövbe! Allah korusun ben evde oturur Nutella yerim. Gülümsedim. Arya'lar merdivenlerden inip ayakkabılarını giyerlerken Arya:
- Afra hadi.
- Tuna bana kimliğini ve pasaportunu ver.
Gözlerini büyültüp bana baktı.
- Neden? Ne yapacaksın bana? Gitmeyeyim diye mi alıyorsun onları?
- Hiç düşünmemiştim mantıklı bir fikirmiş, bavulunu almaya gidiyorum ya adama söylesem verir mi sanıyorsun?
- Ondan mı? Bekle.
O onları getirene kadar montumu ve ayakkabılarımı giydim. Arya'dan çantamı aldım. Tuna aşağı inip kimliğiyle pasaportunu uzattı.
- Al bakalım.
Alıp çantama koydum. Eylül
- Dolapta çorba var ısıt ye Arya'yla alışverişe çıkınca ne zaman geleceğimizi kestiremiyorum.
- Çok acıkırsan pizza sipariş et, bir de Tuna evden çıkayım nerden anlayacaklar dersen eğer ev telefonundan arayıp kontrol edeceğim haberin olsun. Arya
- Bahçeye de çıkma dışarısı esiyor, benim kilerde abur cubur var onlardan yiyebilirsin bak izin veriyorum. Tuna
- Beni düşünmeniz çok tatlı da Afra sen yine bir odunsun bir odunsun. Ev telefonundan kontrol etmek nedir çocuk muyum ben?
- Evet, ayrıca sensin odun.
- Tamam tamam hadi gidin! Hadi!
Bizi ite ite dışarı çıkarttı. El salladıktan sonra kapıyı suratımıza kapattı. Ceplerimi yokladım telefonumla arabanın anahtarını almamışım. Kapıyı çaldım.
- Ne var?
- Tuna masanın üstünde telefonumla arabanın anahtarı var verir misin?
- Böyle elime düşersin işte.
- Tuna!
- Ne, ne?
- Bak yemin ediyorum seni döverim.
- Benim dikişlerim var dövemezsin.
- Hadi Porsuğum hadi.
Gidip getirdi.
- Al Yaban Arısı.
- Şimdi uslu uslu otur.
- Emredersiniz komutanım.
Gülüp arabaya doğru yürüdüm. Kızlar çoktan gitmişlerdi zaten beni hiç beklemeyin ben götürmüyorum çünkü sizi. Arabaya yerleştikten sonra ilk istikametimiz olan Tuna'nın kaldığı otele gittik.
Kızları arabada bırakıp otelin lobisine gittim. Görevli kıza gülümseyip konuyu anlattım. Kız kimliğini ve pasaportunu istedi. Bilgisiyardan bir şeylere baktıktan sonra eşyaları almaya gidebileceğimi söyledi ve odanın anahtarını verdi, teşekkür ettim.
Onlar getirir sanmıştım. Asansöre binip üçüncü kata çıktım 1011 numaralı odayı bulunca içeri girdim. Odayı toplamışlardı ya da hep topluydu Tuna kaç gece için para vermişti acaba. Dolabın kapağını açtım yerleştirdiği kıyafetleri bavuluna koymaya başlamadan Tuna'yı arayıp hoparlöre aldım. Çok geçmeden açtı.
- Hani ev telefonundan arayacaktın ne oldu?
- Geç onu sen. Kaç gece için para verdin bu otele?
- Niye para mı istediler? Bugün için olanların hepsini bir arada verdim sen de eşyalarımı almaya gittin yani para falan vermiyorsun.
- Hayır istemediler sordum yani yoksa ödeyim diyecektim. Neyse, tamam kapat sen ben bavulunu topluyorum. Dolaptakilerden başka eşyan var mı?
- Evet komidinde şarj aletim ve kulaklığım olacaktı.
- Tamam alırım ben hadi kapat.
- Görüşürüz Yaban Arısı.
- Görüşürüz.
Onunla konuşurken eşyalarını toplamıştım. Nasıl oldu da hastanede hiç aklımıza gelmedi gerçi o durumda ne geldi ki Eylül'ü unutuyordum neredeyse.
Şarj aletini ve kulaklığını da bavula koydum. Diğer çekmeceleri de kontrol ettim ne olur ne olmaz. Bir şey yoktu. Bavulum ağzını kapattım. Aşağı inince lobideki kıza anahtarı verip tekrar teşekkür ettim. Arabaya gelince bagajı açıp arkaya bavulu koydum. Ve arabaya bindim. Arya
- Nerede kaldın?
- Eşyalarını topladım.
Alışveriş merkezine sürmeye başladım.
*
Geldiğimizde arabayı AVM'nin içinde bulunan park yerine park ettim. Mağazaların olduğu kata çıktığımızda Arya'nın gözlerinden ışıklar fışkırıyordu. Bu bakışları tanıyorum bizi en az elli mağaza gezdirecek her birimize mağazanın yarısı kadar elbise denettirecek hiç birini beğenmeyecek daha sonra da bir elbiseye aşık olup onu aldıracaktı.
Lütfen bugün sakin bitsin.
Eylül bana yaklaştı, fısıldayarak;
- Afra vakit varken kaçalım biz.
- Çok mantıklı hemen gidelim. Arya
- Saçmalamayın şurada güzel şeyler var gibi duruyor oraya bakalım. Eylül
- Hazır mısın?
- Asla.
Arya kolumuza girip bizi sürüklemeye başladı.
*
Elbise kokusundan başım dönmeye başladı. Bu girdiğimiz tam otuz yedinci mağaza. Arya'nın kabinde denediği elbise kırk ikinci elbise ve beğenmiyor, BEĞENMİYOR.
Arya'dan sıra bize gelmediği için kabinin karşısındaki koltuklarda yayılmış bir şekilde oturuyorduk. Eylül
- Afra.
- Hm?
- Şuradaki elbise aynı sarmaya benziyor böyle üzerine limon sıkıp yemelik.
Az önce Eylül'ü kaybettim. Tam ayağa kalkıp elbiseye gidiyordu ki Arya kabinden çıktı. İkimizde ona baktığımızda Eylül koltuğa yani yanıma düştü. Islık öttürdüm.
- Heyt yavrum be! Bu ne güzellik?
Bu denediği kırk ikinci elbise ve sonunda nokta atışı yapmayı başarmıştı. Pudra pembesi bir elbiseydi; üç boyutlu krem rengi çiçekler vardı, belinde pudra pembesi bir kemer ve üzerinde bir kurdele. Eylül
- Bunu al kardeşim! Arya
- Aslında biliyor musunuz? Bunu bende beğendim.
Ellerimi havaya kaldırıp yukarı baktım.
- Rabbim sana şükürler olsun. Arya
- Daha sizinkiler var bekleyin.
Kabine geri girdi. Eylül
- Sizinkiler var derken?
- Sende geliyorsun. Eylül üsteleme bir de bu konuyla uğraşmayalım. Zaten üç buçuk saattir kumaş soluyorum kafanıza kusarım bak.
- Pekala.
Arya üstünü değiştirip geldi kucağıma elbisesini bıraktı ve elbiselerin arasında kayboldu. Bize elbise bakmaya gitti tam olarak kaç saate döner acaba?
- Eylül tam zamanı hadi tüyelim.
- Haklısın kalk kalk.
Biz tam kalkıp giderken Arya Eylül'ün kolundan tutup kendine çekti Eylül elini bana uzattı:
- Afra, yardım et!
Bende elimi uzattım.
- Eylül'.
Arya elime vurunca geri çekmek zorunda kaldım.
- Ne meraklısınız kendinizi acındırmaya.
Eylül'ü kabine itekledi ve eline sayamadığım daha doğrusu artık bulanık gördüğüm için sayamadığım elbiseleri verdi. Sonra gelip yanıma oturdu elimden elbiseyi alıp incelemeye başladı.
- Güzel oldu dimi bak?
- Lan oldu oldu! Seni elbiseyle boğar askıyla beraber kabine asarım çıldırtma beni.
- Anladım, güzel olmuş tamam.
Eylül kabinden çıktığında üzerinde bordo kadife bir elbise vardı göğüs dekoltesi ve sırt detayı vardı belinde de boncuklu bir kemer detayı vardı. İşte canım Eylül'üm çok güzel olmuş. Eylül
- Diğerlerini beğenmedim bu güzele benziyor olmuş mu?
Arya ağzımı kapattı.
- Salyan akacak kapat, dön bakayım.
Eylül etrafında döndü.
- Olmamı-...
- Kes sesini! Bu harika olmuş cuk diye oturmuş ondan daha mı iyi bileceksin stilist o!
Arya göz ucuyla Eylül'e baktıktan sonra.
- Evet güzel olmuş aslında tamam sana da bunu alıyoruz.
Tekrar ayağa kalkıp elbiselerin arasında kayboldu Eylül de üstünü değiştirip yanıma oturdu.
- Allah sabır versin, ben hemen kurtuldum umarım sende başarırsın.
Arya gelince elindeki elbiseleri kucağıma bırakıp kabine soktu. Başlıyoruz.
Eylül gibi aralarından beğendiğimi giyecek ve onu alacaktım. Siyah olana baktım uzun, omuzları açıktı kuruğunda dantel detayı vardı. Olabilir ama diğerlerine de şans vermem gerek. İki tanesini direk eledim hiç benim tarzım değildi. Elime mavi olanı aldım, fena bir şeye benzemiyor.
Üzerimdekileri çıkarıp onu giydim üstüme ve ayna da kendime baktım. Hafif bir göğüs açıklığı vardı yok denecek kadar az, belimde kalınca aynı renk kumaştan çekilmiş bir kemer detayı vardı ve bacağımda yırtmacı vardı. Ben... Neymişim be. Eylül
- Kıza kesin bir şey oldu içerde. Düştü, bayıldı dayanamadı tabii kız! Su ver bana. Arya
- Al, Afra hadi çık artık.
Kabinden çıktığımda Eylül'ün içtiği su boğazında kalmış olmalı ki öksürmeye başladı. Arya beni incelemeye devam etti. Eylül
- Güzelim benim be çok yakışmış. Tam da rengini bulmuşsun. Arya
- Ya aslında diğerlerini de bir deneseydi-... Eylül
- Sus! Güzel bu! Arya
- Aa tamam ne geliyorsunuz üstüme.
Kabine tekrar girdim. Elbiseyi çıkartıp kendi kıyafetlerimi giydim. Arya'ya elbiseyi verdim o kasaya gidip ödeme yaparken biz montlarımızı giyiniyorduk. Eylül
- Dört buçuk saat oldu oksijen almayalı sonunda bitti. Arya
- Hadi şimdi ayakkabı almaya gidiyoruz.
Arya'nın üstüne atlıyordum ki Eylül belimden tuttu.
- Bırak, bırak ağzına bir tane patlatayım şunun! Arya
- Afra aşk olsun ama ayakkabıyı hemen seçeceğim bak hadi.
- Dört buçuk saattir oksijen alamıyorum lan senin yüzünden! Bırak Eylül hastanelik edeyim şunu! Eylül
- Afra valla atacaklar bizi dışarı! Herkes bize bakıyor. Hadi ayakkabı da alalım sonra beraber kırarız ağzını burnunu.
Sakinleşip ayakkabı mağazasına doğru yürüdüm. Arya hanım kendisine krem rengi, kendime siyah, Eylül'de kendine gümüş renk stiletto aldı.
Arya bize başka bir ayakkabı bakmak istedi ama onu korumalıklardan aşağı atmayı deneyince vazgeçti. Sonunda beş saat süren alışverişten kurtulduk paketleri bagaja koydum. Arabanın anahtarını Eylül'e attım.
- Tansiyonum düştü sen kullan, sende öne otur arabadan atarım seni! Arya
- Aman be seninle de alışveriş yapılmıyor.
- Bak hala alışveriş diyor bu sefer seni öldüreceğim.
Üstüne atıldığımda Eylül yine beni tuttu ve arabaya bindirip kemerimi taktı. Arya da usulca öne binip kemerini bağladı. Eylül arabayı kullanmaya başladı. Park yerinden çıkınca camı açıp kafamı dışarı çıkardım.
- Sonunda hava artık kumaş kokusu yok.
Tekrar içeri girdiğimde Tuna'yı aramayı unuttuğumu hatırladım. Tabii unuturum kaç saattir beynime oksijen yerine kumaş kokusu gidiyor. Hepsi bu kızıl kafa yüzünden! Tuna'yı aradım. Bu sefer ev telefonundan aradım. Bir süre sonra açtı.
- Bir an öldünüz sandım beş saat oldu. Aramadınız da merak ettim.
- Ama aramadın.
- Aradım, açmadınız.
- Fark etmemişimdir. Tam otuz yedi mağaza gezdirdi. Kırk iki tane elbise denedi.
Telefonun diğer tarafından kahkaha sesi dışında başka bir şey gelmiyordu.
- Yazık Yaban Arıma.
- Geç dalganı tabii. Neyse kapatıyorum. Görüşürüz.
- Görüşürüz.
Arkama yaslanıp gözlerimi kapattım.
*
Arabadan inip gökyüzüne baktım. Gün ışığı görmeyeli ne kadar da olmuştu.
Eylül
- Kızın halini görüyorsun değil mi hep senin yüzünden! Arya
- Ne münasebet benimle ne alakası Afracık bunaldı biraz.
- Cidden...
Eve doğru yürümeye başladım. Arya
- Ama kıyafetler orada kaldı.
Anahtarı Eylül'e atıp kapıyı çalmaya başladım. Tuna sonunda açtığında:
- Ne vuruyorsun? Kapıyı kıracaksın.
- Dikkat et de senin ağzını burnunu kırmayayım.
- Ne oldu sana? Gözlerinin altı morarmış.
Kapatıcı mı geçmişti... Düzgün sürmeliydim.
- Bir şey yok.
Odama çıkıp kahverengi pijamalarımı giyindim ve kapatıcıyı tazeledim. Aşağı inince bahçeye çıktım uzun bir süre kapalı yere girmek istemiyordum. Saat üçü geçiyordu. Bu kadar saat alışveriş yapılır mı? Manyak!
Kapattığım gözlerimi evin içinden gelen seslerle araladım. Ne oluyor? İçeri girdiğimde Eylül Arya'nın saçını çekiyordu. Arya
- Ahh! Bıraksana saçımı Eylül! Tuna
- Eylül bıraksana kızı!
Evet, sonunda beklediğim an. Üzerine koştum mu uçtum mu bilmiyorum ama bende bacağını ısırıyordum. Tuna
- Lan! Lan bırak kızın bacağını.
Derken beni çekmeye çalışıyordu. Arya
- Afra! Bıraksana ah! Lanet olsun bacağım acıyor! Eylül
- Seni öldüreceğim! Arya
- Tuna bacağım uyuştu alsana şunu!
Tuna beni çektiğinde elinden kurtulup saçını çekmeye başladım. Eminim ki şu an bütün sokak seslerimizi dinliyordu.
Jungkook'un ağzından
Sabah erken saatlerde uyandım. Neden bilmiyorum ama bir yanım deli gibi uyumak isterken diğer yanım istemiyordu. Saat altıya geliyordu. Belki biraz hava alabilirim. Üzerimi değiştirip siyah montumu giyindim. Şapkamı ve maskemi taktığımda hazırdım.
Sabah kimse olmayacağı için tanınma olasılığım düşüyordu. Bir taksi çağırdım. Sahile ineceğim. Ayakkabılarımı giyindim ve telefonumu cebime koyup dışarı çıktım. Bakışlarım istemsizce Afra'ların evine kaydı.
Geldiler mi? Yoksa hala Tuna'nın yanında mı kalıyor?
O sırada kapı açıldı ve örgülü saçıyla Afra çıktı. Demek gelmişti, Tuna da mı burada kalıyor?
Örgülü saçları da yakışmış cadı görünümlü meleğe.
Bu saatte nereye gidiyor? Arabasına binerken benim taksim de geldi. Taksiye öndeki arabayı takip etmesini söyledim. Sahilde durunca ajushiye parasını ödeyip indim. Denize iyice yaklaşıp oturdu.
Burası çok esiyor, hasta olacak. Ona mesaj attım ve biraz daha arkasına doğru gelip durdum. Mesaj gelmiş olmalı ki etrafına bakıyordu en sonunda gördü.
Yanına oturduğumda mor göz altlarıyla karşı karşıya geldim. Kendini yorduğuna adım kadar emindim, itiraz etmesi bu gerçeği değiştirmezdi.
Bir sorunu var hissediyorum ama bana söylemeyeceğini de biliyorum.
***
Biri beni sarsarken bir yandan da konuşuyordu.
- Hadi ama! Yoongi hyung bile uyandı sen hala yatıyorsun.
Gözlerimi açtığımda Jimin hyung bana bakıyordu.
- Ne oldu?
- Yemek yiyeceğiz seni bekliyoruz, hadi!
- Tamam geliyorum hyung, git.
- Senin neden üstünde pantolon var onu da anlatacaksın aşağıda.
O çıkınca bende gidip yüzümü yıkadım ve aşağı indim. Hoseok hyung
- Neden üzerinde pantolon var Kook? Jin hyung
- Sabah sabah nereye gittin bakayım sen?
- Afra'ylaydım hyung. Jimin hyung
- Oo demek benim asi komşumlaydınız, ne yaptınız hm?
- Bir şey yapmadık hyung simit. Tae hyung
- Bu çocuk cidden, anlaşarak mı gittiniz sabahın köründe?
Derken "sabahın köründe" kelimelerine bastırarak.
- Yok tesadüf oldu, ben takip ettim. Yoongi hyung
- Bir şeyler öğreniyor.
Diyip güldü. O sırada kırılan bir cam sesi gelince herkes arkaya döndü. Namjoon hyung bir kırılan bardağa bir bize bakıyordu. Namjoon hyung
- Hahaha görüyor musunuz bak bardak nasıl da düştü? Düşebilir yani insanlık hali sonuçta. Herkes elinde bardağı düzgün tutacak diye bir şart yok öyle değil mi? Hem kimseye de zarar gelmedi sadece ufacık bir bardak o kada-...
Yoongi hyung
- Şu sıçtığımın bardak kırıklarını kaldırman yeterli Namjoon.
Namjoon hyunga yardım etmek için yanına gittim. Kırıkları topladıktan sonra yemek yedik. Sofrayı kaldırması için Jin hyunga yardım ettim. Salona geçtiğimizde Yoongi hyung Tae hyungla PlayStation oynuyordu. Ve yendi! Tae hyung
- Olmaz hyung kabul etmiyorum yine oynayalım bu sefer kesin ben kazanacağım. Yoongi hyung
- Tek bir hakkın vardı ve kaybettin bitti.
Tae hyung kollarını bağladı. Jimin hyung
- Asi komşum gelmiş mi yani?
- Evet. Galiba Tuna da orda kalıyor.
Tae ve Jin hyung aynı anda.
- Ne demek orada kalıyor?!
Tae hyungu anladım da Jin hyung neyin nesiydi?
- Tam olarak emin değilim ama büyük ihtimal öyle. Tae hyung
- Ayh cidden.
Yoongi ve Namjoon hyung odalarına çekildiler. Jimin hyung sevgili peluş oyuncaklarıyla bir koltuğa tünedi. Tae hyung meraktan ölmek üzereydi. Jin hyung, Hoseok hyung ve ben çizgi film izlemeye başladık.
*
Hepimizi yaptığı işten ayıran şey kuvvetli bir gürültü olmasıydı. Bir yerde kavga ediliyor olmalı, bağırış sesleri bütün sokağı sarsıyor. Enteresan olan kısım bunların Afra'ların evinden gelmesi. Jin hyung
- Sesleri duyuyor musunuz? Hoseok hyung
- Duymayan sağardır.
- Sesler Afra'ların evinden geliyor.
Namjoon ve Yoongi hyung aşağı indiler. Yoongi hyung
- Bu sesler ne? Namjoon hyung
- Dışardan geliyor. Jimin hyung
- Kesin asi komşum birinin ağzını yüzünü dağıtıyordur.
Haklıydı ama kimin?
- Bakalım mı bir? Namjoon hyung
- Dışarıdaki insanlar oraya bakıyor hepimiz gidersek dikkat çekeriz seçim yapalım ona göre gideriz.
Anında Jin ve Tae hyungla kapıya koştuk maskelerimizi takıp Afra'ların kapısını çaldık. Tuna kapıyı açtı.
- Zamanlama harika, yardımınız gerekiyor.
İçeride yardımımızı gerektirecek kadar neler oluyor?
- Ne oluyor? Tuna
- Girin de görün ne.
Benden önce davranan Jin ve Tae hyung aynı anda içeri girmeye çalışıyorlardı. Jin hyung
- Ya! Büyüklerine öncelik vermelisin! Tae hyung
- Hyung izin ver önce ben gireyim içeri. Tuna
- Kavga etmeyi bıraksanız beyler?
Tek tek içeri girdiğimizde Afra Arya'nın üstüne oturmuş saçlarını çekiyordu Eylül'de koluna yapışmıştı. Arya
- Aaa! Abla kolumu bırak!
Hepimiz şaşkınca bakıyorduk, neler oluyor böyle? Jin hyung şaşkınlığını üzerinden atıp konuştu:
- Onlar ne yapıyorlar? Tuna
- Arya beş saat alışveriş yaptırdı da. Tae hyung
- Omo omo sevgilimi mahvedecekler.
Yanlarına koştu. Arya Tae hyungu görünce:
- Tae! Yardım et bana canım çok yanıyor! Al Eylül al kolum senin olsun!
Tae hyung Eylül'ü çekmeye çalışırken Afra onu kafasından itti. Afra
- Sen karışma!
Jin hyung ve Tuna da yanlarına gitti. Hala izliyordum, şimdi Afra'yı tutmaya çalışsam ben dayak yerim en iyisi Arya'yı Afra'nın altından çekmek.
Jin hyung Eylül'ü tutmaya çalışıyordu. Tuna Afra'nın kollarını tuttu Tae hyung Arya'yı Afra'dan kurtardı derken Eylül Jin hyungun kolunu ısırmaya başladı. Afra Tuna'ya yumruk attı. Tuna yere düştü. Tuna
- Ah, sikeyim! Afra gözümün suçu neydi?! Jin hyung
- Nasıl yakışıklı bedenimi ısırırsın?! Çabuk bırak kolumu!
Afra Arya'nın üzerine atlamaya çalışırken kollarını tutacak şekilde arkasından sarıldım. Afra
- Bırak beni! Bırak seni de döverim!
- Afra saçmalama kızın haline bak! Afra
- Bırak! Hak ediyor o! Tae hyung
- Afra sevgilimin kolu morarmış saçına bak nasıl dağılmış öldürecek misiniz?!
Eylül'ün Jin hyungu bıraktığını Tae hyungun üstüne uçmasıyla anladım. Eylül
- Sevgilim ne?! O benim kardeşim istediğim kadar döverim sanane! Arya
- Eylül çekil üstünden!
Tuna ayağa kalkıp Eylül'ü tutmak istedi ama Jin hyung onu itip koltuğa düşürdü ve Eylül'ü belinden tutup omzuna attı. Eylül
- Aa ne yapıyorsun be? İndir beni yere çabuk!
Jin hyung cevap vermeden merdivenlerden yukarı çıktı. Bende Afra'yı kucağıma aldım. Afra
- Lan! Bıraksana ne yapıyorsun?!
Debelenmeye başladı ve kucağımdan atladı. Bende yakalayıp Jin hyung gibi omzuma aldım. Afra
- Bıraksana! Bir ineyim ben göstereceğim sana!
Odasına girip kapıyı kilitledim.
- Hey! Kapıyı niye kilitledin? İndir beni hemen!
Yere indirdim.
- Ne yaptığını sanıyorsun sen!? Ne hakla beni odaya kilitlersin.
- Sakin ol, Afra.
- Kes sesini! Kapıyı aç.
Yavaş yavaş sinirlenmeye başlıyordum.
- Afra bana emir vermeyi bırak. Otur ve sakinleş, sakinleşene kadar odanın kapısını açmayacağım.
- Sen kim oluyorsun da karar veriyorsun.
Elimdeki anahtarı almaya çalıştı, kolumu yukarı kaldırdım.
- Ver şunu!
- Niye kızı öldürecek misin?
- Hayır! Sinirimi çıkartacağım.
Konuşurken anahtara bakıyor ve zıplıyordu. Her zıpladığında burun buruna geliyorduk. Durması gerekiyordu.
- Yeterince çıkarmadınız mı zaten? Otur hadi.
- Jungkook şu anahtarı ver bana! Elimden bir kaza çıkacak.
- Çıksın.
- Ver işte şunu, canını mı yakayım onu mu istiyorsun?
- Ben sadece sakinleşmeni istiyorum.
Cevap vermeden gidip koltuğa oturdu. Yatağa oturdum. Afra'ya baktım kollarını bacaklarına koymuş kafasını ellerinin arasına almıştı.
- Bir alışveriş için mi kızı dövüyorsunuz?
Kafasını kaldırıp bana baktı.
- BİR ALIŞVERİŞ Mİ?! BİR Mİ?! BEŞ SAAT BEŞ,  KUMAŞ KUSACAĞIM!
Pekala, Afra'dan dayak yiyeceğim sanırım.
- Tamam tamam sakin ol.
- OLAMAM SAKİN FALAN HER BAKTIĞIM YERDE ELBİSE GÖRMEYE BAŞLADIM.
- Ne alışverişiydi bu?
- Şu zıkkım partinin, tutturdu gidelim diye! Gitmezsek bir yerimiz eksilecekti sanki. Ama ben biliyorum neden beni götürmek istediğini. Hep se-...
devamını getirmedi, sustu.
- Niye sustun? Devamını getir.
Önemli bir şey söyleyecekti. Biliyorum.
- Sevgilisi için beni de götürmek istiyor yalnız kalmasın diye.
Bunu söylemeyecekti sesindeki değişimden de belli oluyor. Ama doğrusunu asla söylemez o yüzden üstelemedim.
- Aldınız mı bari elbiseleri?
Dedim dalgaya vurarak. Koltuğun oradaki yastığı kafama attı.
- Ah! Acıdı.
- Oh olsun.
Kahkaha attım.
- Ne gülüyorsun?
- Hiç, sinirlenince daha bir güzel oluyorsun.
Ben, az önce ne dedim?!
- O ne demek öyle?
- Hiç bir şey.
Omuz silkti. Bir şey söylemedim.
Eylül'ün ağzından
Kaldığım odanın nerede olduğunu bilmediği için tuvalete girdi.
- Ne o? Tuvalette mi bekleyeceğim?
- Yanlış yere girmişim. Keşke yardımcı olsan Eylül.
- Onu beni sırtına almadan önce düşünecektin.
Daha sonra Tuna'nın odasına girdi.
- Buldum işte.
- İndir artık be! Beynim aktı.
Yere indirdi. Doğal olarak odadan çıkmaya çalıştım ama izin vermedi.
- Nereye acaba?
- Dışarı? Burada duracağımı mı düşünüyorsun?
Arkasını dönüp kapıyı kilitledi.
- Buradan çıkabileceğini mi sanıyorsun?
- Niye kapıyı kilitliyorsun?
- Kızı öldürmeyin diye, yazık değil mi?
- Hak etti o ayrıca seni ilgilendirmez o benim kardeşim.
- Kızı öldürmekten vaz geçtiğin zaman çıkacağız.
Gidip yatağa uzandım. Allahım beni bununla mı sınıyorsun?
- Burada baksır var lan?!
Tuna'nın odasına girersen böyle olur, oturur konuma geldim. Baktığı yere baktım Noel babalı mı o?^^
- Neye gülüyorsun sen?! Hoşuna mı gitti?
- Ne alakası var, komik geldiği için gülüyorum.
Derken hala gülüyordum.
- Terbiyesiz kız.
- Ne terbiyesizliğimi gördün?!
- Şimdi görüyorum ya.
- Jin odada sadece ikimizin olduğunun farkındasın değil mi?
Gözlerini büyülttü.
- E.evet de canıma mı kasdedeceksin?
- Biraz daha öyle konuşmaya devam edersen, evet.
Ağzına fermuar çekiyormuş gibi yaptı. Ben de eski pozisyonuma geri döndüm. Çok yorulmuşum. Kıyafetlerle iç içe olmama rağmen kardeşim alışveriş manyaklığı beni bile deli editordu. Kesin hastanede karıştırdı babam, benim kardeşim olamaz. Ne düşündünüz bunu yaparken. Kardeş istemediğimi söylemiştiniz ama yapmışsınız! Madem kararımı dinlemeyeceksiniz niye soruyorsunuz?
Uyuyacağım.
Tae'nin ağzından
Arya koluna, bende bacağına buz tutuyordum.
- Moraracaklar. Tuna
- Hak ettin sen, Afra'yla beş saat alışveriş yapmak nedir?
Dik dik baktım. Arya
- Gözündeki moraracak olan yumruk izini düşün Porsuk, eti düzgün tut oraya. Tuna
- Seni kurtarayım derken yumruk yedim, hakkımı ödeyemezsin.
- Acıyor mu?
- Hm?
- Acıyor mu diyorum?
- Biraz.
Saçlarını düzeltmeye çalıştım artık tek elle ne kadar oluyorsa.
- Şuan bile güzelsin, hep güzelsin.
Gözlerini kaçırdı. Tuna
- Gençler, aile var.
- Madem rahatsız oluyorsan, yukarı çık.
- Resmen, kovuldum.
Yukarı çıktı. Arya bacağını kucağımdan indirdi.
- Niye indirdin?
- Üşüdüm.
- Ama morarır.
- Bir şey olmaz.
İki elimi de yanaklarına yerleştirip birazcık sıktım öyle yapınca dudakları öne doğru geldi. ^^ Balığa benziyor.
- Ne yapıyorsun?
Kahkaha atmaya başladım.
- Neye gülüyorsun?
- Konuşunca daha da komik duruyorsun.
- Hey, bıraksana.
- Hayır.
- Bıraksana.
Ellerimi çektim kollarımı önüme bağladım.
- Sen bana trip mi atıyorsun?
- Hayır.
- Tae çocuk gibisin.
Güldü.
- Çocuk gibiyim öyle mi?
- Hmhm ve ben o çocuğu seviyorum.
Yaklaşıp yanağımı öptü. Jin hyung
- Pislik yapmayın,  evin içinde o kadar insan var.
Arya arkasına yaslandı.
- Eylül nerde? Jin hyung
- Uyudu. Arya
- Ne yaptı?
- Uyudu.
Kahkaha attı. Arya
- Yorulmuştur. Jin hyung
- Tuna'nın odasındaydı, senin odana götürdüm. Tuna beraber kaldığınızı söyledi.
- Siz beraber mi yatıyorsunuz?
- Evet.
- Sevgilim sen bugün koltukta mı yatsan? Ya da bize mi gelsen benim odamda kalırsın güven içinde? Jin hyung
- Tae! Seni küçük çocuk kendine gel yürü eve gidiyoruz!
- Ama hyung.
- Yürü!
- Ama Jungkook yok.
- O kendi gelebilir öyle değil mi? Hadi gidelim biz.
- Ama Arya'nın hayatı tehlikede.
- Tae! Yoongi'ye yatağının üzerine kola döktüğünü daha sonra pisliğini temizlediğini söylerim.
Ah ben onu unutmuşum! Geçen gün Yoongi hyungun uyku sırrını çözmek için Jimin'le iş üstündeydik fakat Jimin elinde kolayla geldi bende elinden alayım derken biraz sert davranınca bardak yatağa düştü. Jimin hemen olay yerini terk etti ben de temizlerken Jin hyunga yakalandım. Yoongi hyung duştan çıkmadan hemen toparlamıştım.
- Hyung bu çok büyük bir tehdit! Tek değildim, olayın içinde Jimin de var.
- Ama ben sadece seni gördüm.
- Tamam hyung tamam.
Ayağa kalktım Arya'nın alnından öptüm.
- Görüşürüz sevgilim, hayatın tehlikeye girerse bana haber et Superman'in hemen gelir.
Tebessüm etti.
- Superman'ime hemen haber veririm git hadi. Jungkook
- Hyung ayıp ama. Jin hyung
- Afra nerede, Eylül uyudu.
Derken gülüyordu.
- O da uyuya kaldı hyung. Arya
- Hepsi uyumuş, ucuz atlattım. Jin hyung
- Hadi çocuklar.
Arya'ya el salladım. Evden çıkmadan maskelerimizi taktık ama artık eve bakan kimse yoktu. Gayet sakin bir şekilde eve yürüdük.
Arya'nın ağzından
Tae'ler gittikten sonra bacağımı sehpanın üzerine uzattım. Ayh her yerim ağrıyor gerçekten! Ne var alışverişi biraz abartmışsam? Tamam belki biraz fazla abartmış olabilirim. Ama hepimiz güzel olmalıyız Afra'nın ne kadar haberi olmasa da onun için güzel bir gece olacağına inanıyorum o yüzden o hepimizden güzel olmalı.
Tuna merdivenlerden gözüne tuttuğu etle indi. Gelip yanına oturdu.
- Ne sırıtıyorsun sen öyle?
- Çok komik görünüyorsun Porsuk.
- Sen de çok yıpranmış görünüyorsun.
Elimdeki buzu kafasına atarmış gibi yaptım.
- Şşt çok ayıp yapılmaz öyle.
- Dayak yiyeceksin.
- Afra senin beynini ele geçirmiş gibi konuştun ^^, keşke sevgilinin yanında olduğu gibi uysal olsan hep.
Kafasına arkamdaki yastıkla vurdum.
- Ah! Tamam tamam.
Önüme döndüm zaten her tarafım ağrıyor. Saate baktığımda sekizi geçtiğini gördüm.
- Tuna beni odaya çıkarsana.
- Eylül'ün yanında mı uyumayı düşünüyorsun? Bu deli cesareti nereden geliyor?
- Eylül'ün yanında yatacağımı kim söyledi?
- Eee nereye gitmek istiyorsun o zaman?.. Dur bekle bekle. Sen benim odama mı göz koydun?!
- Bence bu gecelik ben kalmalıyım?
- Ben ameliyatlı ve mor gözlü Gazi bir insanım sen kalamazsın.
- Çocukken yaptığımız gibi paylaşalım?
- Sen ters yatarsın ben yatmam.
- Allahtan bir yataktan aşağı düşürmüştüm sakın unutma, sanki öyle yatsak düşüremem.
- Burnumu kırıyordum lan ne düşürmesi tekme attın tekme!
Kıkırdadım, burnu kanamıştı şimdi hatırladım. Yazlıktaydık ve fazladan yatak yoktu babam kendi aramızda karar vermemizi istedi Afra'dan çıkan fikirle üçümüz iddiaya girmiştik. Kaybeden iki kişi bir yatakta beraber yatacaklardı. Afra kazandı. Biz de beraber yatma cezası aldık maalesef. Ben üstten oda alttan yattı ama ben sabaha doğru burnuna tekme atıp yere düşürmüşüm. Kalktığımda burnu kanıyordu.
- Hatırladın değil mi? Ondan kahkaha atıyorsun!
- Komikti .^^
- Sus.
- Hadi Tuna yardım et de yukarı çıkayım.
- Seni sevgilin neden yukarı çıkarmadı ki? Bütün iş bana kaldı!
Söylene söylene beni kucağına aldı.
- Arya hayvan gibi olmuşsun senin yüzünden dikişlerim patlayacak ne yiyorsun kızım sen?
- 53 kiloyum ben! Güçsüz herif!
- Sen kilo almışsan ben ne yapabilirim Uyuz.
Odanın kapısını açtı. Yatağa oturttu.
- Şimdi gidip pijamalarını getiriyorum, bu kıyağımı unutma bir gün ödeşiriz.
Odadan çıktı. Ödeşeceğimiz gün yakın bir zaman olmasa bari. Kapıyı açıp yüzüme pijamalarımı attı.
- Üstünü giy ve uyu ben salonda uyuyacağım.
- İyi geceler porsuk.
- Sanada uyuz.
Kapıyı kapatıp odadan çıktı. Üzerimi değiştirdiğim gibi yatağın içine girdim.
~•~•~•~•~
Selam güzellerim!
İyisiniz değil mi? Öyle olun.
Oylarınızı ve yorumlarınızı esirgemeyin.
Seviliyorsunuz 🖤

𝚃𝚑𝚎 𝙳𝚒𝚜𝚊𝚙𝚙𝚎𝚊𝚛𝚊𝚗𝚌𝚎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin