33. Bölüm

318 28 12
                                    

"I'm sorry hyung, i love you."
~•~•~•~
Yatakta dört dönerken uyumaya çalışıyordum fakat hiç olacak gibi değildi. Anka hemen sol taraftaki yatakta uyuyordu. Ağlaması sona erdiğinde yukarı kadar ona eşlik etmiştim. O uykuya geçerken ben yerimde sayıyordum.

Yorgandan sıyrılıp telefonumu aldığım gibi odadan çıktım. Küçük adımlarla ilerliyor ikisini de uyandırmamaya çalışıyordum. Salona ulaştığımda telefonuma gelen mesajla irkilmiştim.
Kimden; Jungkook
Uyuyor musun?
Sonra bir tane daha.
Kimden; Jungkook
Ah ne aptalım! Elbette uyuyorsun, orada saat çok geç.
Gülümsedim. Cidden ne kadar aptalsın Jeongguk.
Kime; Jungkook
Uyumuyorum.
Anında telefonum çalmaya başladığında şaşırmıştım. Gerçi niye şaşırıyorsam, Jungkook'tu bu yapardı. Telefonu açtım.
- Neden uyumuyorsun?
Sesi pürüzlü geliyordu, muhtemelen yeni uyanmıştı.
- Uykum yok.
- Yalancı.
Mutfağa geçip sandalyeye oturdum. "Sen neden ayaktasın Jeon?" gülümsediğini hissediyordum. "Seni merak ediyordum." şimdi ise sesi yumuşacıktı. Sesiyle oynamayı nasıl başarıyor diye sorgulamayacağım bile. "Öyle mi?" diye mırıldandım. "Öyle." kısık sesi kulağıma ulaşırken gülümsedim.

"Kardeşinle sorunu halledebildin mi?" yani pek de sayılmaz. "Eh işte." karşı taraftan gelen sesler son bulduğunda tekrar onun sesini duymuştum. "Tanrım! Yataktan düştüm." kahkaha atmamak için dudaklarımı birbirine bastırdım. Herkesi ayağa dikmemi istiyordu resmen.
- Ne zaman döneceksin?
- Belli değil.
Verdiği nefesi duydum. "Seni özledim." bir şey demedim. Nasıl karşılık vereceğimi bilmiyordum. "Çok uzun kalma, olur mu?"
- Denerim.
Mutfağa biri daha girdiğinde arkamı döndüm. Anka dağılmış saçlarıyla bana bakıyordu. "Yatakta seni göremeyince korktum. Neden buradasın?" gözünü ovuştururken konuşuyordu. "Git sen geleceğim birazdan." başıyla onaylayıp uyuşuk adımlarla mutfaktan çıktı.

"Afra, Türkçe bilmediğimin farkındasın değil mi?" gülümsedim. "Anka'yla konuşuyordum." anladığını belli eden bir ses çıkardı. "Bir dakika ya, o kim? Kardeşinin adı mı?"
- Evet.
- Hm.
- Neyse, kapatmam lazım. Görüşürüz.
- Ah tamam. Görüşürüz güzelim.
Bak yine yapmıştı. Alıştı iyice sevgi sözcüğü kullanmaya. Telefonu kapatıp mutfaktan çıktım. Odaya çıktığım gibi yatağıma uzandım. Onunla sevgili olmayı düşünmüyordum. Seviyordum evet, bunda bir sıkıntım yoktu. Asıl sorun hazır hissetmememdi. Zaten sonu gelecek bir şeye neden başlayayım ki diye düşünüyordum. Her neyse, uyuyacağım. Böylece her şeyin üzerine örtü örtmüş olurum.
*
Sarışın'a kahvaltı hazırlamasına yardım ediyordum. Sabah erken kalkmış dışarıda dolanmıştım. Döndüğümde mutfaktan sesler geliyordu. Kahvaltı hazırladığını görünce yardım etmeye başlamıştım. Durumdan fazlasıyla mutlu görünüyordu. Rüya gördüğümü düşünüyordum çoğu zaman ama değildi. Basbayağı kardeşim vardı.

"Uyandığımda yoktun. Nereye gitmiştin?" bardakları masaya koydum. "Hiç, hava aldım biraz." börekleri tabağa koyarken başıyla onaylamıştı. "Ne okuyorsun sen?" çatalları yerleştirirken sormuştum. "Güzel sanatlar." başımla onayladım. Başarılı birine benziyordu zaten.

"Çevirmensin değil mi? Şey, biraz İngilizcemi geliştirmem gerekiyor. Değişim programıyla İngiltere'ye gitmeyi düşünüyorum. Yardım edebilir misin?" beni görmemesinin verdiği rahatlıkla gülümsedim. Ciddi anlamda ablaydım ve kardeşim benden yardım istiyordu.
Sonunda! Kabul ettin!
Başından beri farkındaydım seni aptal yalnızca hazır değildim.
Hah, kıza cevap ver.
"Elimden geleni yaparım." babaannem içeri girdiğinde bizi beraber görünce kocaman gülümsedi. "Kızlarım beraber kahvaltı da hazırlarmış." yanağına öpücük kondurdum. "Oturun hadi." tabaklarımızı doldurduk. Kahvaltı faslı uzun sürmüştü. Babaannem bir sürü soru sormuştu ve hepsi için cevap beklemişti. Arada Anka'ya dönüyor onun da benim gibi yapmasını "suratsız" annesinden kurtulması gerektiğini söylüyordu. Babaannem Burçin'e hiç ısınamamıştı, farkındaydım. Nasıl biri olduğunu merak ediyorum, onu görmek istiyordum.

𝚃𝚑𝚎 𝙳𝚒𝚜𝚊𝚙𝚙𝚎𝚊𝚛𝚊𝚗𝚌𝚎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin