65.5'

81 11 9
                                    

Medyaya bir açıklamam yok görüyorsunuz güzelliği ateş gibi 🔥

Bu bölüm Eylül'den. Keyifli okumalar!
~•~•~•~
Elimdeki çizimi havaya kaldırıp tekrar göz attım. Derin bir nefes verdim. "Bu mudur yani çocuklar? Haftalardır uğraş verdiğiniz kreasyon bu mu yani?" karşımda duran dörtlü başlarını önüne eğmişlerdi böyle söyleyince. "Başınızı kaldırıp bana bakın," sesim sert çıkmıştı. Bu da onları iyice paniğe sürüklemişti. "Karşımda başı önünde duran bireyler görmek istemiyorum. Kimsenin karşısında da böyle durmayın, anladınız mı? Başınız her zaman dik olsun, yaptığınız işten çekinmeyin. Kötü olduğunu söylemiyorum ama piyasadaki diğer stajyerler sizden çok daha iyi iş çıkartıyorlar. Daha çok çalışmalısınız. Çalışmalısınız ki karşımda böyle başı eğik durmak yerine 'evet bunu yaptık ve memnunuz' diyebilmelisiniz."

"Bunları iyi aklınızda tutun gençler. Patron size hayat dersi veriyor." ağzı kulaklarında içeri giren HyunJin'le ilgilenmeden önce çizimleri dosyaya geri koyup onlara uzattım. Dosyayı alıp selam verdikten sonra odamdan çıktılar. "HyunJin sana onlarla ilgilenmeni söylemedim mi?"

"İlgileniyorum zaten patron." kahvemden uzun bir yudum alıp arkama yaslandım. "Öyle mi? Onlarda son birkaç haftadır herhangi bir farklılık görmüyorum da."

"Öyle demeyin dört numara kendini çok geliştirdi." evet, isimlerini aklımızda tutmakta zorlandığımızdan rakamlar kullanıyorduk. "Ben geri kalanların da kendini geliştirmesini istiyorum. En iyisi olmalarını istiyorum."

"Anlaşıldı patron. Saat dokuzu geçiyor biz artık çıkabilir miyiz?" başımla onayladım. Gülümseyip sarı saçlarını geriye attı. "Teşekkürleeerrr!" cıvıldayan sesiyle el sallayıp odadan çıktı. Cidden bu çocuk...

Dosyaların içine gömülmeden saçlarımı kalemlikten aldığım herhangi bir kalemle tutturdum.  Bugün biraz fazla yoğun olduğumuzdan ,ünlü bir iş adamının kızı gelinliğini benim tasarlamam için butiğe uğramıştı, imzalamam gereken belgelerle ilgilenememiştim. İhtiyacımız olan malzemeler listesini çıkarmayı unutmuştum ayrıca tasarladıklarımızı diken firmaya göndermem gereken maili atmayı unutmuştum. Neyse ki HyunJin olaya el atıp firmayla ilgilenmişti yoksa büyük bir kriz beni bekliyor olacaktı.

Biten kahve bardağını masanın en ucuna ittim ve dosyaları okuyup imzalamaya başladım. Aynı zamanda eksik gördüğüm yerleri not alıyordum. Tüm işleri bugün halletmek istesem de, bu mümkün görünmüyor. Acaba yarın da mesaiye kalsam halledebilir miyim? "Öhöm!" yalandan öksürüğü duyunca gözlerimi kapatıp nefesimin dudaklarımı terk etmesine müsaade ettim. Bu çocuk...

"Hâlâ gitmedin mi HyunJin?"

"Yanlış, SeokJin olacak hayatım." dur ne? Başımı kaldırıp kapıya baktığımda elinde beyaz güllerle pervaza yaslanmış duruyordu. "Burada ne işin var?" ses tonum şaşkın olduğumu fazlasıyla belli ederken o daha çok gülümsemişti.

"Seni görmeye gelmiştim, gideyim mi?"

"Hayır tabii ki." sandalyemden kalkıp yanına ilerledim. "Hoşgeldin." kollarımı boynuna sardım. "İyi misin?" diye mırıldandı kollarını etrafıma doladıktan hemen sonra. "Evet sadece çok yoğun bir gün geçiriyorum. Yapmam gereken bir sürü iş var..."

"Hmm... Bence biraz neşelenmeye ihtiyacın var."

"Hayır sadece sarılmaya ihtiyacım var. Sonra işimin başına dönmeliyim. Keşke gelirken haber verseydin, boşuna yoruldun buraya kadar. Doğru düzgün seninle ilgilenemeyeceğim bile." bana cevap vermek yerine saçımdaki kalemi çekti. Böylece uzun tutamlarım yeniden özgürlüklerine kavuşmuşlardı. "Sana yardım edebilirim." saçlarımı okşayıp öpücüklerini bıraktı. "Zaten yorgunsun SeokJin, hayır."

"Severek yaptığım hiçbir şey beni yormuyor hayatım." geri çekilip yüzlerimizi karşı karşıya getirdim ama ellerimi çekmemiştim. "Öyle mi?" burnumu dürttü. "Öyle." yanağına öpücük bırakıp geri çekildim. "Bana mı?" gözlerim elindeki buketle onun arasında gidip geliyordu.

"Evet." çiçekleri alıp teşekkür ettim. Buketi küçük masanın üzerine bırakmak için saniyelik arkamı dönmüştüm ki duyduğum müzik sesiyle tekrardan ona dönmem bir olmuştu. "Enerjiye ihtiyacın var." bileğimi kavrayıp beni kendine çektiğinde kahkaha atmakla meşguldüm. "Cidden... Delinin tekisin."

"Ayrıca çok yakışıklıyım." kahkalarım yerini büyük bir gülümsemeye bıraktığında ellerimi geniş omuzlarına yasladım. "Evet öylesin." sağa sola sallanırken ellerini belimden çekti. Etrafımda döndürdükten sonra tekrar belime sarılmıştı. "Salsa falan yapsak daha iyi olurdu aslında ama nasıl yapılır bilmiyorum. Bir ara ders almak ister misin?"

"Nasıl olacak o? Ünlüsün farkındasın değil mi?"

"Ee n'olmuş? Sevgilimle dans eğitimi alamaz mıyım?"

"SeokJin, Arya ve Taehyung'un ne durumda olduğunu biliyorsun. Böyle bir riske girmesek daha iyi olur." saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. "Öncelikle biz onlar gibi olamayız. PD'nim kafasına göre bizi gruptan çıkaramaz. Sadece o zaman Taehyung aşırı gergin olduğundan bu durumu avantaja çevirmek istedi ve başardı da. Ama bende işe yaramaz. Ayrıca ilişkimizi saklamaya gerek görmüyorum. Bana kalsa hemen yarın açıklanmasını talep ederim."

"Yok kalsın. Çılgın fanlarınla uğraşamayacak kadar meşgulüm."

"Harika insanlardır."

"Biliyorum. Sana sahipler, harika olmamaları mümkün mü?"

"Öğreniyorsun bu işi." göz kırpıp yanağından makas aldım. "Ne sandın." alnıma öpücük bırakıp müziği kapattı. "Hadi artık çalışma vakti. Hemen bitirelim ki eve gidebilelim." başımla onayladım. SeokJin'i sandalyeme oturtup kalçamı masaya dayadım. "Bak şimdi," bilgisayar ekranındaki yıldızlı mailleri gösterdim. "Bu taslaklarda aceleyle yazdığım için bir ton yanlış kelime var. Bunları sen düzeltirsin." masanın öbür ucundaki dosyaları işaret ederken devam ettim, "Ben de o sırada dosyaları okuyup imzalarım. Sonra bir liste çıkarmam gerekiyor ama eğer geç olursa-" başımı birden kendine çektiğinde şaşkınlıktan ne yapacağımı bilememiştim. Dudaklarıma uzanıp alt dudağımı kavradığında bütün bedenim anın şokuyla titremişti.

Buna karşılık o sandalyeden kalkmış, belimden kaldırarak masaya daha rahat oturmamı sağlamıştı. Elleri tekrar yanaklarıma tırmandığında dirseklerine tutundum. Hareketleri o kadar asabiydi ki bir türlü ayak uyduramıyordum. Nefes almak için geri çekildiğinde ben hâlâ dirseklerini sıkıca tutuyordum. "Ciddiyken çok seksi olduğunu daha önce söylemiş miydim?"

"Hayır," dedim nefes nefese, "ama artık biliyorum." gülümseyip sandalyeye geri oturunca boğazımı temizleyip masadan indim. "Söylediklerimi dinledin mi yoksa baştan mı anlatmalıyım?"

"Anladım hayatım. Hemen hallediyorum." saçlarını geriye yatırıp ortaya çıkan alnını öptüm. "Teşekkür ederim sevgilim." masanın ön tarafındaki sandalyeye oturmadan dosyaları önüme aldım. Dudaklarımı birbirine bastırırken SeokJin'e döndüm. Şaka gibi geliyor olsa da... O benim erkek arkadaşımdı. Böyle baya baya.

Gözlerimiz kesiştiğinde gülümsedi. "Kahve alıp geleyim." başıyla onaylayıp bilgisayara geri döndü. Yerimden kalkıp ofisten çıktım. Köşedeki tezgaha uçar gibi ilerliyordum. Üzerimdeki bütün bir yük kalkmış gibiydi. Kahveyi yaparken de, bardakları alıp ofise geri döndüğümde de aşırı hafif hissediyordum.

Sonrası çok hızlı oldu. Saatlerdir uğraşıp yapadığım dosyaları çabucak okuyup imzalamıştım, SeokJin maillerimi düzeltip üzerine eksik listesi çıkarmama yardım etmişti. Beraber etrafı toparlayıp butikten çıktığımızda saat on ikiye geliyordu. Arabaya ilerlerken elini sımsıkı tutuyordum. Şu saatten sonra bırakmaya niyetim de yok zaten.

Arabanın kapısını binebilmem için açtığında yanağından öptüm. "Teşekkür ederim, her şey için." önüme gelen saçı kulağımın arkasına sıkıştırdı.  "Önemli değil sevgilim."
~•~•~•~
Dün yayımlamayı unutmuşum niye hatırlatmıyorsunuz. Pek içime sinmeyen bir bölüm oldu ama hadi neyse.

Kendinize dikkat edin! Seviliyorsunuz.

𝚃𝚑𝚎 𝙳𝚒𝚜𝚊𝚙𝚙𝚎𝚊𝚛𝚊𝚗𝚌𝚎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin