62.5'

96 10 5
                                    

Medya; Eğer Tanrı bana bir dilek hakkı verseydi, seni geri getirmesini dilerdim.
- Jungkook

Bölüm Gguk'tan, keyifli okumalar.
~•~•~•~
Gözlerimi araladığımda bir an nerede olduğumu ya da niye yere diz çökerek uyuduğumu hatırlayamadım. Ancak çok kısa bir saniye sürdü. Avuçlarımın içindeki başımı yaslandığım elle kendime geldim. Tekrar o kabusa geri döndüm. Yine o soğuk ana. Parkenin üzerindeki can alıcı kırmızıya, ağlayan bedeni gördüğüm ana.

Başımı kaldırıp aşağıdan yüzünü izledim. Tek başına nefes alamadığı için ağzının köşesinde bir hortum vardı. Gözleri hâlâ kapalıydı. Elleri hâlâ soğuktu. Nefret etmiştim bu soğukluktan.

Gözlerimi birkaç kez ovalayıp üzerime örtülen hırkayı aldım ve ayağa kalktım. Saat gecenin bir yarısıydı. Uyuya kaldığıma bile şaşırmıştım aslında. Kalbimdeki ağrıdan uyuyabileceğimi hiç düşünmemiştim. O sancının hayatımın sonuna kadar orada olacağını düşünmekten kafayı yemek üzereydim.

Koltukta uyuyan genç kadının üzerine benim üstüme örttüğü hırkasını serdim. Afra odaya alındığından beri ağzını bıçak açmıyordu. Sürekli Afra'nın ellerini ve kalp atışlarını kontrol ediyordu. O böyle yaptıkça ben iyice panik oluyordum. Zaten neden ellerini kontrol ettiğini de anlayamamıştım. Fark etmediğim bir yarası mı var diye o kadar bakmıştım ama görünürde bir şey yoktu.

Birden makine ötmeye başladığında olduğum yerde kalakalmıştım. Nefesim tıkanmıştı. Eylül noona aniden gözlerini açıp yerinden fırladı. "D-doktor. Jungkook doktoru çağır çabuk!" Afra'nın bedeni sarsılırken kapıyı açıp hemşirelere seslendim. İçerisi bir sürü insanla dolduğunda geri geri giderek odanın köşesine sinmiştim.

Ama orada durmamıza izin vermeyip bizi zorla dışarı çıkarttılar. Neler olduğunu anlayamamıştım. O iyiydi... Sadece bir dakikalığına elini bırakmıştım. Bir dakikada boşluk onu içine mi çekmişti yani? Bu kadar mıydı..?

"Jungkook!" Eylül noonanın yüksek sesiyle yerimden sıçradım. "Kendine gelir misin?! Sana soru soruyorum! Uyurken bir şey mi oldu?" başımı iki yana salladım. "Bir anda mı oldu?" başımla onayladım. Elini alnına koyup derin derin soluklar aldı. "Sakin ol Eylül. Sakin... Sakin ol. Bir şey yok. Sorun yok. İyileşecek." mırıltıları bana da ulaşıyordu. Dudaklarımı kemiriyordum. Sanki o cümleleri benim için kuruyormuş gibi kulak kesilmiştim. Onun gibi derin nefesler alıp veriyordum.

Ne yapacaktım? Doktorlar içerden çıkıp baş sağlığı dilerse, ne yapacaktım? Ayakta durabilir miydim? Eylül noonaya destek olabilir miydim? Tekrar o muhite dönebilir miydim? Bu kısacık zamanda onu yakından tanıma fırsatını elde etmiş olsam da, yokluğuna katlanabilir miydim? Hiçbirinin cevabını veremiyordum. Vermek istemiyordum.

Kapı yavaşça açıldı. Eylül noona ayakta duramayacakmış gibi koluma yapışınca elini tutup beline sarıldım. Önce hemşireler terk etti odayı. Sonra doktor çıktı. "Endişe etmeyin. Küçük bir ataktı sadece." içimizi rahatlatmak için tebessüm etti. "Geçmiş olsun." adam koridorda yürümeye başlarken derin bir nefes verdim. Teşekkür ederim Tanrım.

Eylül noona elimi daha sıkı kavrayınca ona döndüm. Başını önüne eğmiş diğer elini ağzına bastırıyordu. Onu böyle görünce daha kötü olmuştum. Saf korkuydu yaşadığı. Kendime çekip sarıldım. Rahatlasın diye sırtını okşuyordum. "Geçti noona. Bir şeyi yokmuş bak."

"Ç.çok korktum." omuzlarımı sıkıyor tüm korkusunu aşmaya çalışıyordu. "Sadece-Sadece Arya'ya söyleyebildim zaten. O gelmeden gitseydi... Çok kötü olurdu Jungkook."

"Ama gitmedi." dedim hemen. "Gitmeyecek de. O kolay kolay pes etmez."

"Sorun, onun pes etmek isteyeceği." kollarım arasından sıyrılıp göz yaşlarını sildi. Dağılmış görünüyordu. Camdaki yansımamla göz göze gelince benim de ondan bir farkım olmadığını gördüm. Odaya tekrar girdiğimizde Afra sanki hiçbir şey olmamış gibi uyumaya devam ediyordu. Eylül noona gidip yakından baktı ama dokunmadı.

Koltuğa çöktü. Ellerinin titrediğini o zaman fark edebildim. Onun altına girdiği sorumluluk daha fazlaydı. Kimseye haber vermediğini söylemişti. Yalnızca Arya'ya. Bir tek ona. Yeter miydi ki?

Yavaşça yanına oturdum. "Sen uyu," dedim sessizce, sanki sesli konuşsam uyanacakmış gibi. "Ben beklerim."

"Olmaz." dedi gözleri makinedeyken. "Noona,"

"Jungkook lütfen. Şu an neler yaşadığımı bildiğini sanmıyorum. Bırak ne istiyorsam onu yapayım." uyanık kalmak için kendini fazla hırpalamıştı. En fazla bir saat kendini ayakta tutabilirdi fakat bunu ona söylemek istemedim.

"Tahmin edebiliyorum." cevap vermedi. Ne düşündüğüm umurunda değildi. Olmak zorunda da değildi. Yanından kalkıp yatağın yanındaki tekli koltuğa oturum. Eline uzun bir öpücük bıraktıktan sonra sıkıca tuttum. Yanında olduğumu bilsin diye. Belki böylece boşluğun içine atlamaktan vazgeçer diye.
*
Sabahı zor etmiştik. Eylül noona uyuya kalıyor, birkaç dakika sonra sıçrayarak uyanıyor ve kalkıp makineleri kontrol ediyordu. O böyle yaptıkça bende telaşlanıyordum ve haliyle ikimizde panik halinde dört duvar arasında sıkışıyorduk.

Güneş ışıkları odayı doldurmaya yeni yeni başlarken Eylül noona tekrar uyuya kaldığı sıralar Namjoon hyunga mesaj atmıştım.

Kime; Namjoonie Hyung
Hyung, Afra'nın durumunda bir değişiklik yok. Siz gittikten birkaç saat sonra normal odaya alındı. Eylül noonayla beraber başındayız. Bizi merak etmeyin.

Telefonu cebime sıkıştırdım. Koltuğun kenarına başımı yaslayıp Afra'nın yanağını işaret parmağımla dürttüm. "Hey, küçük cadı. Uyan artık." parmağımın ucuyla yanağına ismimi yazıp duruyordum. "Seni özledim." göz ucuyla Eylül noonaya baktım. Hâlâ uyuyordu.

Afra'nın kulağına biraz yaklaştım. "Beni duyuyorsun değil mi? Duyduğunu biliyorum. Geri gel Afra. Seni nasıl sevdiğimi hatırla, buna tutun ve geri gel. Yalvarırım." yanağına ufak kelebek öpücüğü bıraktım. Sesini duymaya ihtiyacım vardı. Hemde çok.

İlerleyen dakikalarda Eylül noona tekrardan sıçrayarak uyanmıştı. Türkçe bir şeyler söylediği için ne dediğini anlayamamıştım fakat yüz ifadesinden küfür ediyormuş gibi görünüyordu. Dağılmış saçlarını parmaklarıyla düzeltip topladı.

Ayağa kalkıp camları açtı. "Biraz temiz hava girsin." demişti. Kahvaltı etmemiz için tostla meyve suyu alıp gelmişti. Yanına oturunca saçlarımı okşadı. Bu hareketine şaşırdığımdan kaşlarım havalanmıştı. "İyi bir çocuk olduğun için teşekkürler Kook." tebessüm ettim.

Sessizlik içinde tostlarımızdan ısırıklar alıyorduk. Arada gözlerim Afra'ya dönüyor sonra gözlerimi kaçırıyordum. Açık tutmakta artık zorlandığım göz kapaklarım daha ağır kapanıp açılıyordu. "Yemeğini yedikten sonra eve git. Benim yüzümden doğru düzgün uyuyamadın. Dinlen biraz." cevap vermek için ağzımı açmıştım ki susmamı işaret etti.

"İtiraz etme. Endişelendiğinin farkındayım ama burada çok kalman tehlikeli. Ayrıca işin gücün vardır git dinlen sonra yine gelirsin." başımı iki yana salladım.

"SeokJin'i ararım bak."

"Ama bu tehdit." omuz silkip yemeğini yemeye devam etti. Bende o dakikadan sonra Afra'dan gözlerimi bir an olsun ayırmadım. Yemeğim bitince Afra'nın yanına ilerledim. Elini nazikçe kavrayıp uzun bir öpücük bıraktım. Kulağına eğildim sonra, "Sadece birkaç saatliğine gidiyorum, geleceğim. Seni çok seviyorum." elini okşayıp yataktan uzaklaştım.

Gitmeden Eylül noonaya güç vermek istediğimi belli edercesine sarıldım. "Gelirken getirmemi istediğin bir şey olursa ara tamam mı?"

"Tamam. Doğruca eve git. Bu halde çok dışarda kalma." başımla onayladım. Tebessüm etti.

Odadan çıkmadan son kez gözlerim bedenini buldu. Geri gelmezsen, ben seni almak için gelirim.
~•~•~•~
Musmutlu yıllarınız olsun bebeklerim. Umarım her şey gönlünüzce olur. Sizleri seviyorum!

Haftaya cumartesi görüşmek üzere, hoşçakalın. Kendinize dikkat edin. 🤍

𝚃𝚑𝚎 𝙳𝚒𝚜𝚊𝚙𝚙𝚎𝚊𝚛𝚊𝚗𝚌𝚎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin