57.5'

94 16 7
                                    

Medya; Eylül Ateş

Bölüm Eylül'den. Minicik bir bölüm, keyifli okumalar.
~•~•~•~
Dört gündür butiğin işlerine koşturmaktan ne doğru dürüst uyuyabilmiştim ne de yemek yiyebilmiştim. Ama değmişti. Sonunda tadilat bitmişti. Sadece ufak tefek eksikler vardı, onları şirketin yanıma verdiği asistanla hallediyorduk.

Ayrıca Afra'yla da görüşememiştik. O yüzden bugün yanına gidecektim. Zaten haftasonu iş gezisinde olduğu için telefonda da konuşamamıştık. Bugün evden çalışıyor olduğunu öğrendiğimden yanına gitmeye karar vermiştim. Masamda oturup çizimlerle uğraşırken kapım tıklatıldı. "Eylül, bugün için yapmak istediğin bir şey var mı?"

"Hanım." diye düzelttim çizimlerimden başımı kaldırmadan. Yeni asistanım biraz laubali biriydi. Ancak işini çok iyi yapıyordu bu yüzden göz ardı etmeyi tercih ediyordum. En azından deniyorum yani.

Gülmüştü. "Pekala Eylül Hanım, bugün yapmak istediğiniz bir şey var mı?" arkama yaslanıp baştan aşağı onu süzdüm. Siyah bol kumaş pantolonun üzerine giydiği haki yeşili bol gömleği gayet karizmatik gözükmesine yol açıyordu ancak uzun sarı saçlarını topuz yaptığı için küçük bir çocuk gibi duruyordu gözümde.

"Yeni müşterilerimizle görüşme sağladın?" başıyla onayladı. "Binanın tekrardan temizlenmesi için randevu aldın?" tekrar başıyla onayladı.

"Alt kat için gelecek olan askılara n'oldu?"

"Akşam beşte teslim edeceklermiş."

"Pekâlâ, HyunJin." sarı uzun saçlarını düzeltti. "Bugün erken çıkacağım. Eğer bir şey olursa haberdar edersin."

"Elbette patron. Sen merak etme." askılıktan çantamı alırken gözlerimi devirdim. "Siz, HyunJin. Siz." odamdan çıkıp merdivenlere ilerlerken peşimden geliyordu. "Aslında bunlara pek takılmayan bir kişiliğiniz var değil mi? Çünkü hiç dışardan bakılınca öyle bir kadın gibi durmuyorsunuz." saygı ifadelerini bastırarak söylediğinden istemsizce gülesim geliyordu. İfadeleri komikti.

Benim için kapıyı açtı. "Dışardan nasıl gözüküyormuşum?"

"Fazlasıyla şirin biri gibi. Ama içten içe otoriter olmaya bayılıyorsunuz." arabama ilerlerken gülüyordum. Bu çocuk beni öldürecekti. "Bir şey olursa ara HyunJin."

"Anlaşıldı patron!"
*
Arabayı kilitlemeden arka koltuktan pastaneden aldığım meyveli pastayı kucakladım. Kapıyı ayağımla kapattım. Kilitlendikten sonra eve ilerlemeye başladım.

Her zaman sessiz olan mahalle bugün biraz hararetliydi. Evlerden birinde ,tam olarak hangisinde kestiremiyorum, kavga ediliyordu. Açıkçası şaşkındım. Çünkü burada çoğunlukla yaşlı çiftler yaşıyordu ve kavga edecek vakitleri çoktan aştıklarını düşünüyordum.

Zile basıp beklemeye başladım. Afra kapıyı açıp karşısında beni göründe gülmüş, "Oo Eylül Hanım yolunuz buralarda düşer miydi?" elimdeki paketi alıp kenara çekildi. "Beni çok mesud ettiniz." ceketimi çıkartıp askılığa astım. "Yaptık bir hata." diye dalga geçerken koltuğa oturdum. Masanın üstü birkaç tane dosyanın, kahve bardağı ve bilgisayarının işgali altındaydı. "Evden çalışıyorum. Göndermem gereken bazı mailler var, bir de çevirmem gereken dosyalar." mutfağa girip on beş dakika sonra elinde tabaklarla geri geldi. Kendininkini masaya koyup yere oturdu. Sırtını koltuğa yaslayıp bilgisayarı kucağına aldı. "Birkaç cümle kaldı. Onları da halledip seninle ilgileneceğim."

"Sorun yok işine bak sen." pastamdan bir çatal almıştım ki kapı çaldı. Bıkkın bir nefes verdi. "Eylül kapıya bakar mısın? Hiç kalkamam şu an." başımla onaylayıp tabağımı masaya bıraktım. Kapıyı açtığımda SeokJin'le karşı karşıya kalmıştım. Saçları uzamıştı. Ayrıca artık kahverengi değil siyahlardı. Boğazımı temizledim. "Selam," doğal davranacaktım. "Bir şey mi oldu?" elindeki kaba göz atıp tekrar ona döndüm.

"Demek gerçekten sendin? O gün kaçar gibi giden." gözlerimi kaçırmamak için büyük bir çaba sarfettim. "Evet bendim. İkimizin de buna hazır olduğunu düşünmüyordum. Aslında hâlâ düşünmüyorum ama, görünen o ki evren fikrimi umursamıyor."

"Kimmiş Eylül?" Afra seslenince SeokJin vereceği cevabı yutmuştu. "SeokJin." dediğimde birkaç saniye sonra yanıma ilerliyordu kaş göz işaretimle gelmemesi gerektiği belirttim. Halledebilirdim. "Afra'ya çorba yapmıştım. Jungkook ateşi var dedi." kaşlarımı çattım. "Öyle mi?" duvarın kenarında bekleyen küçük kıza sinirle bakıp önüme döndüm. Elindeki kaba uzandığımda bana vermişti. "Teşekkürler SeokJin."

"Kakül yakışmış." birkaç saniye öylece kalsam da tebessüm ettim. "Teşekkür ederim."

"Ne zamana kadar buradasın?" dudaklarımı birbirine bastırdım. Niye soruyor ki bunu? Hâlâ onu ilgilendiriyor muyum? Beni, hâlâ umursuyor mu? "Gitmeyeceğim." kaşlarını çattı. "Nasıl yani? Hep burada mı olacaksın?" sanırım sormasının nedeni beni görmekten rahatsızlık duymasıydı. Böyle bir tepki verdiğine göre.

"Evet ama meraklanma, bu evde yaşamıyorum. Yani sürekli beni görmeyeceksin."

"Seni görmek istemediğimi nereden çıkarttın? Yetişkin insanlarız Eylül, reddedildim diye tavır alacak değilim. Arkadaş kalmayı isterim." arkadaş kalmak mı..? Elini uzatıp gülümsedi. Boğazımda oluşan kuruluğu gidermek için yutkundum. Arkadaş kalmak istemiyorum. Bizden arkadaş olmaz demek istiyordum lakin yaptığım tam tersiydi. Elini sıktım.

"Görüşmek üzere." başımla onaylayıp gülümsemeye çalıştım. Kapıyı kapattığımda Afra elimdeki kabı aldı. "Yüz kere dedim adamı rahatsız etme diye. Laf dinlediği yok ki." kapağını açıp kokladı. "Mis gibi kokuyor yalnız." kendime gelmek için başımı iki yana salladım. "Az önce ne yaptım ben?"

"Sanırım hayatının en büyük hatasını."
*
Akşama doğru Afra'nın işleri tamamen bittiğinde koltuğa yan yana oturduk. Açıkçası neden hâlâ bir aptal gibi arkadaşlığını kabul ettiğimi düşünüyordum. Çünkü arkadaş olamazdık. Doğrusu, olamazdım. Olamazdım yani! Yapamam. Onunla hiçbir şey olmamış gibi oturup çay kahve içemezdim. Yapıma tersti.

"Eylül, takılma bu kadar. İkiniz de meşgul insanlarsınız nerede karşı karşıya geleceksiniz? Seni arayıp 'buluşalım' diyecek değil."

"Biliyorum sadece- Ne bileyim içimde garip bir his var." elindeki çaydan bir yudum aldı. "Tekrar teklif etse kabul eder miydin?"

"Ne?" sesim beklediğimden daha yüksek çıkmıştı. "Ne biçim soru bu? İçine Arya mı kaçtı?"

"O olmayınca bazı rolleri benim üstlenmem gerekiyor maalesef. Şimdi soruma cevap ver." bardağımın kenarında parmağımı dolaştırırken omuz silktim. "Belki..?"

Cevap vermedi. Anlaşılan Afra, Arya rolünü kendince üstleniyordu. Çünkü Arya olsaydı devamında bir posta laf ederdi. O ise sadece soruyor ve yorum yapmadan ne olduğuna benim karar vermem için bekliyordu. Arya'nın söyleyecekleri otomatik olarak kafamda çınladığından mıdır nedir, kafama birden dank eden gerçeklerle yüzleşmek içtiğim çayın boğazıma kaçmasına yol açmıştı.

Afra sırtıma vurdu. "Yukarı bak yukarı." yukarı bakmak beni kurtarır mı ki? Sanmam...
~•~•~•~
Ben de pek sanmıyorum ama göreceğiz bakalım. Hayır laf dinledikleri de yok bakmayın böyle olduklarına çok yoruyorlar beni.

Haftaya görüşmek üzere! Kendinize dikkat edin, seviliyorsunuz. 🤍

𝚃𝚑𝚎 𝙳𝚒𝚜𝚊𝚙𝚙𝚎𝚊𝚛𝚊𝚗𝚌𝚎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin