HOŞ GELDİN AŞK

3K 474 114
                                    

(Paylaştığım müziği sayfaların sonuna doğru dinlerseniz, daha çok keyif alacağınızı düşünüyorum. ;) )

“Kasım ayının son mısralarındayız. Günlerden ne bilmiyorum. Ama ben bugün de seviyorum seni.”
( Cemal Süreyya)

Haftalar sonra hazırladığım ödevimi bitirebilmiş, bugün teslim etmek üzere özenle dosyaya yerleştirmiştim. Bu ödev ders notumu etkilediği için dosyayı özenle hazırlamıştım.

Takvimler kasım ayının sonlarını gösteriyorken, bu aya uyum sağlamayarak hava güneşli ve esen rüzgârı saymazsak sıcak bile sayılabilirdi. Üzerimde ödevimin bitirmiş olmanın rahatlığı vardı . Yüzümdeki sıcak gülümsemeyle kampüsün bahçesinde  masada oturup sohbet eden arkadaşlarımın yanlarına gittim.

" Selamünaleyküm," dedim elimde tuttuğum dosyayı dikkatle masaya koyup sırt çantamı da üstüne koydum.

"Aleykümselam," diyerek selamımı alan arkadaşlarıma gülümsedim ve sandalyeyi çekip oturdum. Meryem her zaman ki gibi elinde telefonu ile uğraşıyordu, büyük ihtimal nişanlısıyla mesajlaşıyordu. Ali yine tüm sempatikliğini kullanıp Gülfiye’yi gülümsetebilmek için muzip şakalar yapıyordu. Meryem sonunda telefonuna hızla bir şeyler yazıp başını kaldırdı.

"Ödevin son teslim günü getirdin değil mi? "

Ali, Meryem’i onaylayarak çayından yudumlayıp devam etti.  “Hoca katı, büyük bir ihtimal ödevleri bugünden sonra almayacaktır.”

Masanın üstündeki çantamın altına koymuş olduğum dosyayı çıkartıp salladım. “Unutur muyum hiç burada." 

Havada salladığım dosyayı arkamdan yaklaşarak elimden kapıp alan Kayra yüzünden korkmuştum. Baş parmağımla damağımı kaldırdım, ayaklanıp dosyayı sallayarak sırıtan Kayra'ya doğru döndüm.

" Yavaşça elindekini masaya bırak," dediğimde kovboy filmlerinin karşılaşma sahnelerini aratmayacak yavaş hareketlerle masayı gösterdim. Bu sahnedeki tek fark elimizdekinin silah değil benim ödevimin olmasıydı.

"Ya bırakmazsam," dedi pis pis sırıtarak.

"Olacaklardan ben sorumlu olmam,"  dedim, tehdittim işe yaramamıştı.

Kayra’ya yöneldiğimde elindeki dosyayı ayaklanan Ali’ye fırlatmıştı.

Ali’ye doğru attığım adım boşa gitmişti, dosyayı Kayra’ ya doğru fırlattığında pardösümün fırsat verdiği kadar havada sıçramış fakat yakalayamamıştım.

“Kırıştıracaksınız şimdi, çocukluk etmeyin de verin şunu.”

“Sende çocuk gibi kovalamaktan vazgeç o zaman küçük cadı”

“Cadı deme bana.”

“Öğrenemedin bir türlü Belinay, sen bizim küçük cadımızsın. Bir tek süpürgen eksik onu da en kısa zamanda halledeceğim.”

Arkadaşlarım Kayra’nın soğuk esprisine gülerlerken bense yüzümü buruşturmakla yetindim. Kayra’nın havada tutup salladığı dosyayı almak için öne doğru atladığımda Kayra gerilemiş bense dengemi kaybedip yanımıza gelen Saruhan’ın göğsüne çarpmıştım. Saruhan kolumdan tutup doğrulmama yardımcı olduğunda göz göze gelmiştik. Dengemi sağlayınca ellerini indirmişti.

Masadakiler kıkırdadıklarında kendimize çeki düzen verip birbirimizden uzaklaştık. Saruhan, Kayra’nın elindeki dosyayı çekip alarak bana uzattı.

“Teşekkür ederim,” dedim, o ise sadece tebessüm etti.

Sandalyeyi çekip oturduğumda Saruhan'da yanımda yerini
alırken Kayra karşımızdaki sandalyeye oturdu.

“Selam.” Melisa her zamanki gibi Saruhan’ın yanında yerini almış yanındaki sandalyeyi çekerek oturmuştu. Masadaki hiç kimse onun selamını almazken o bunu önemsemeyip yılışık tavırlarıyla yine Saruhan’ın dikkatini çekmeye çalışıyordu.
Saruhan'la çarpışmamızı görmüş olacak ki yine kötü bakışlarını üzerimde gezdirip duruyordu. Masadaki hoş sohbeti bölen Saruhan’ın telefonunun sesi olmuştu. Saruhan masadan uzaklaştıktan sonra telefonuna cevap vermesi bende merak uyandırsa da onunla ilgili şeylerin beni ilgilendirmediğini hatırlattım kendime.

Melisa, Saruhan’ın kalkmasını fırsat bilip onun oturduğu sandalyeye kurulup aramızda mesafe kalmayacak şekilde yanıma yanaştı.

"Bana baksana," dedi sert bir dille.

Bu tavrına karşın içten içe sabır çeksem de yüz ifadem aynı sakinlikte kalamayıp öfkeyle ona baktım. Neler saçmalayıp canımı sıkacaktı acaba?

“ Saruhan’ın kafasını karıştırmaktan vazgeç," dedi dişlerinin arasından.

“Anlamadım,” dedim şaşkınlığımı gizleme çabasına girmeden.

“Saf ayağına yatma kızım. Saruhan senin gibilere bakacağını mı sanıyorsun.”

Baştan ayağa beni süzüp iğrenerek bakmasını görmezden gelip sabır çekişlerimi arttırmıştım. En iyisi onu görmezden gelmekti yoksa bana yakışmayan davranışlarda bulunup herkesin içinde sarı saçlarını elime dolayıp onu yolabilirdim.

Bir kaç metre uzağımızda telefonla konuşan Saruhan’ın bize baktığını fark edince yüzüne sahte bir gülümseme takındı. Şuan tam anlamıyla Melisa’nın maskeleriyle karşı karşıyaydım. Çıkarları doğrultusunda kullandığı sahte mimiklerini hayretler içinde izliyordum.

“Sende dikkatini çeken bir şey olmuş olmalı ama erkekleri iyi tanırım seninle bir gecelik ilişkisinden fazlasını düşünmüyordur kesin. Seninle eğlendikten sonra bana dönecektir. En iyisi aradan çeki..." başımdan aşağı dökülen kaynar suyun etkisi üzerimdeyken hayatımda ilk defa duyduğum bu iğrenç sözler üzerine daha fazla dayanamayarak sıkmış olduğum elimi serbest bırakıp Melisa'ya okkalı bir tokat attığımda sözünü tamamlayamamıştı. Attığım tokattın sesi masadakileri susturup bize bakmalarını sağlarken  Saruhan’ın telefon konuşmasını yarıda kesmişti.
"Ne cüretle benimle böyle konuşursun," dedim masadaki eşyalarımı alarak ayaklanıp Melisa'ya doğru eğildim.

“Senin kadar aşağılık, megaloman birini daha görmedim. Sen kendini ne sanıyorsun.” İşaret  parmağımı ona doğru sallarken masadakiler anlamaz gözlerle bize bakıyorlardı.

“Bir daha karşıma çıkma yoksa elimden bir kaza çıkabilir," diyerek hızla oradan uzaklaştım. Öfkeyle kalkıp zararla oturmamak için buradan uzaklaşmam gerekti, hâlâ kulağımda yankılanan o iğrenç sözlerden ötürü vücuduma sıcaklık basmıştı.

" Belinay."

Arkamdan beliren Melisa’nın seslenişiyle ona doğru döndüm. Kızarmış olan yanağında beş parmağımın izinin çıkmış olması tokadımın şiddetini o an kendimi kaybettiğimi gösterirken Melisa’nın ölümcül bakışları üzerimde kol geziyordu. Bir kaç adımla aramızdaki mesafeyi kapatıp kudurmuş bir köpek gibi dişlerinin arasından tısladı.

"Bu tokattın bedelini sana ödeteceğim,” dedi hâlâ hangi yüzle beni tehdit edebiliyordu. Ona pabuç bırakacak değildim, o tokattı hakketmişti.

"Ateş olsan cürmün kadar yer yakarsın." Ondan korkmadığımı açıkça belirtmiştim.
Gözlerini kısıp elimdeki dosyayla yüzüm arasında mekik dokuyup dururken şuan aklında dolanan tilkilerin farkına varmış, ne yapmayı planladığını sezmiştim ama onu durdurmaya fırsatım olmamıştı. Hızla elimden çektiği ödevimi dosyasından çıkarttığında onu durdurmak için öne atıldığımda beni geriye doğru ittirip on sayfalık ödevimi bir çırpıda yırtmıştı. Parçalanmış kâğıt parçaları esen rüzgarla süzülerek etrafıma düşüşlerini buğulanan gözlerle izledim. Haftalarca uğraşıp emek harcadığım ödevim gözlerimin önünde  hunharca parçalanmıştı.

“Bu sadece bir başlangıç,” dedi Melisa, vermiş olduğu zararın bilincinde zevkle gülümsüyordu. “Saruhan’ı da elinden böyle alacağım.” Hareketsizce yerdekilere bakarken parçalanmış kağıtlara basarak küçük bir kahkaha atarken saçlarını savurarak yanımdan geçip gitti.

Ağır ağır yere çökerek hafiften esen rüzgarın kağıt parçalarının sürüklenmesine müsaade etmek istemeyerek yerden toplamaya çalıştım. Bu yaptığımın bir mantığı yoktu, kağıt parçalarının bir araya gelmesi mümkün değildi, yine de emeklerimin etrafta uçuşmasına göz yumamadım. Yanıma gelip dizlerinin üstüne çöken Saruhan omuzlarımdan tutup kendisiyle beraber beni de ayağa kaldırdı. Başımı kaldırıp yüzüne baktığımda kollarımı bırakıp yanağımdan süzülen gözyaşlarımı parmağının ucuyla hafif dokunuşlarla sildi. Şefkatli bakışı bir anne kadar sıcak bir sevgili kadar içtendi.

“Bir damla gözyaşına herkesi kurban ederim. Bu güzelim zeytin gözlerin mutlulukla bakmalı hüzünle değil,” dedi ellerini indirerek. “Seni üzen herkesten hesabını sorarım,” dedi, on metre kadar gerimizde durmuş, şaşkınlıkla bizi seyreden Melisa’ya kaşlarını çatıp öfkeyle baktı. Öfkesi yine vücuduna yayılmış, geniş omuzları dikleşmiş, sert adımlarla Melisa’nın yanına gitmişti. Melisa ona tokat izini göstermiş, hararetle bir şeyler anlatıyordu. Büyük bir ihtimal kendi suçunu örtbas edip beni suçlu gösteriyordu; geçte olsa onun gerçek yüzünü görmüştüm.

Saruhan, Melisa’ nın sözünü kesmiş, işaret parmağını ona doğru sallarken öfke saçan gözlerle ölümcül bakışlar atıp bir şeyler söylüyordu. Saruhan’ın ne söylediğini duyamasam da Melisa’nın yüzünün aldığı şekilden korku dolu bakışlarından da anlaşılacağı üzere tehditler savurduğu apaçık ortadaydı. Melisa elini öne doğru uzattığında Saruhan kendini geri çekmişti. O an Saruhan’ın bana kızdığı zaman dokunuşları, kolumdan veya elimden tutup beni oradan oraya sürükleyişi geldi aklıma. Bana dokunmaktan kaçınmazken Melisa’ya dokunmamış, onun dokunuşlarından da kaçmıştı. Oysa ben kızdığı herkesi bir yerlere sürüklediğini düşünürken bu dokunuşların sadece bana özel olduğu anlayınca içimden gülümsemek geldi. Ama emeklerim ziyana uğramışken şuan sadece ağlamak hissi daha ağır basıyordu.

“İyi misin?” dedi Gülfiye telaşla yanıma gelmişti.

“Sen geç otur ben gidip şu şıllığın ağızını burnunu kırayım.” Meryem öfkeyle soluyup yanımdan geçip giderken Gülfiye kolundan tutup ona engel oldu.

“Dur be kızım yangına körükle gitme.”

“Bırak beni Gülfiye, onun yüzünün şeklini değiştirmezsem gece uyku tutmaz beni.”

“Senin kadar bende öfkeliyim ama baksana Saruhan onun hakkından geliyor.”

Meryem omuzumun üstünden gerimizdekilere baktı. Gördüğü her neyse ikna olup başını salladı.

Arkadaşlarımın eşliğinde masaya oturduğumda hepsi başımda dikilmiş, meraklı gözlerle beni inceliyorlardı, bense elimdeki bir iki parça kağıt parçasına bakıyordum. 

“Aranızda ne geçti anlatmak ister misin?” dedi Kayra sesi ihtiyatlı ve güven vericiydi. Olumsuz anlamda başımı iki yana hafifçe salladım. Melisa’nın bana sarf ettiği iğrenç sözlerini nasıl dile getirebilirdim ki. Aklıma geldikçe daha çok öfkeleniyor, bu yakıştırmayı hakketmiyordum.

“Sıkma canını gidip hocayla konuşuruz,” dedi Gülfiye arkadan sırtımı sıvazlarken.

“Gidip hocayla konuşacağım, elimden ne geliyorsa yapacağım.” Kayra elimdeki kağıt parçalarını alıp giderken Ali’ de ayaklanıp “bekle bende geliyorum,” diyerek Kayra’ nın peşinden gitmişti.
Elinde bir şişe su ile yanımıza gelen Saruhan yanıma oturduğunda kızlarda karşımızdaki sandalyelere geçip oturdular.

“İyi misin?" Dedi kadifemsi sesi şefkat doluydu. Başımı kaldırıp yüzüne baktığımda öfkeli bakışlarının yerini endişeye bırakmıştı. O an güvenilir sığınağı anımsatan omuzuna başımı dayayıp gözyaşlarımı özgür bırakmak istedim ama bu istediğimi göz ardı ettim. Yanımıza gelen Kayra ve Ali’nin suratları asıktı.

" Hoca Nuh diyor peygamber demiyor,” dedi Ali.

" Belinaycığım ne yaptıysak ikna edemedik hocayı. " Kayra üzgün bir sesle konuştuğunda başımı kaldırıp yüzüne baktım.

" Verdiğim onca emeğe mi acıyayım yoksa bu derste alacağım notu etkilemesine mi?" Titrek çıkan sesim aslında umudumun kırılma sesiydi. Saruhan bir hışımla yerinden kalkıp gittiğinde ani kalkışını merak etsem de şuan kendi derdimle ilgilenmek durumundaydım. Arkadaşlarım sınavda iyi not alarak geçebileceğim hakkında telkinler verip duruyorlardı ama neşem yerine gelmiyordu bir türlü. Hani çok istediğin bir şey için büyük bir sevinçle kolları sıvarsın da birisi gelip kara basan gibi üstüne çöküp hevesini kırar enerjini olduğu gibi alıp götürür ya işte benimde neşem olduğu gibi kaçıp gitmişti.

" Hadi kalk derse gidelim," diyen Meryem'e bıkkınlıkla baktım. " İstemem,” dedim isteksizce. Dirseğimi masaya koyarak elimin ayasını çeneme dayadım. Hâlâ Melisa’yı durduramadığım için kendime kızıp duruyordum. Şu saatten sonra öfkelenmemin bir faydası yoktu ama elimden başka bir şey yapmakta gelmiyordu. 

" Ödev işi halloldu." Saruhan tepemde dikilmiş bana bakıyordu. Sırtımı dikleştirip heyecanla ona doğru baktım. " Hoca ödevin için sana süre tanıyacak," dedi Saruhan. Ona doğru bakarken yüzümde büyüyen gülüşüme çocukça bir neşe eşlik etmişti. 

" Gerçekten mi?" Dedim usulca.  " Gerçekten," dedi gülümsememe karşılık vererek. "Tek sorun, bu sureyi yarına kadar veriyor olması," diye devam ettiğinde yine omuzlarım çökmüştü. Bu ödevi hazırlamam haftalarımı alırken nasıl bir güne sığdırabilirdim ki.

" Merak etme, sana yardım ederiz." Gülfiye elini omuzuma koyup güven vermişti. " Bende varım bu işte," diyen Ali'nin peşi sıra " beni saymazsanız gebertirim," dedi Meryem.
" Tamam cadı, şimdiden teşekkür etmene gerek yok. Akşam sizdeyim," diyen Kayra'ya gülümsedim. Arkadaşlarım yine beni yalnız bırakmamış, desteklerini eksik etmemişlerdi. Hepsine minnet dolu bakar ken " bende varım," diyen Saruhan'a şaşkınca baktım. O ise öyle bir bakıyordu ki sanki 'hayatinin her anında her şeyinde artık ben varım ' der gibi güven veriyordu gözleri. En büyük sığınağım olan Rabbime şükürlerimi sunuyordum, böyle arkadaşlara sahip olduğum icin. Aklıma gelen düşünceyle yüzümü ekşittim.

“İyide vize haftasındayız, her birinizin vizeleri başladı. Ders çalışarak ayıracağınız vaktinizi çalmak istemem.”

“Saçmalama, bu dersten alacağın notun ne kadar önemli olduğunu biliyorum o yüzden akşam sizdeyim," Gülfiye’nin desteği içimi rahatlatmıştı. Ali göz kırptı. " Gülfiye nereye ben oraya," dediğinde Gülfiye’yle beraber bizde gülümsemiştik.

“İdare ederiz merak etme. Aksam üzeri senin evde oluruz." Kayra’nın otoriter sesi daha fazla itiraz etmemi engellemişti. Başımla onları onaylayıp içimde yeşeren umudumla birlikte ayaklandım.  “İşte şimdi derse girebilirim."

Son derse girmeyip eve giderek gelecek olan misafirlerim için atıştırmalık bir şeyler hazırlamalıydım. Malum annem bu sabah benimle vedalaşıp babamın yanına gitmişti. Mahallemizin pastanesinden çeşitli kurabiyeler alıp eve geldiğimde ilk iş ocağa çay koymak olmuştu. Kış mevsiminde olmamızdan dolayı erken okunan akşam ezanıyla birlikte abdestimi alıp namazımı kıldım. Daha sonra demlediğim çayın yanına çıkarttığım kurabiyeleri salondaki masanın üstüne yerleştirdim. Çay bardaklarını tepsiye yerleştirirken çalan zil sesi ile kapıya doğru yöneldim. Holün kapısını açtığımda dostlarım sıcak gülümseyişleriyle karşımdaydılar. Hepsinin gelmesine ayrı ayrı sevinmiştim ama görmeyi beklediğim kişi aralarında olmaması içimde bir burukluğa sebep olmuştu. Misafirlerimi salona buyur ederken üstlerindeki ceketleri portmantoluğa asıp yanlarına geçtim.

“Hoş geldiniz,” dedim kızları öpüp Kayra ve Ali'ye de tebessüm ettim. “Eser teyzem yok mu?" dedi Gülfiye koltuğa otururken.
" Yok canım bu sabah babamın yanına gitti.”

“Vay be bir biz takılıp kaldık bu şehre.”

Gülfiye hayıflanırken zil çalmıştı, Meryem kapıyı açmaya giderken ayakta dikilmiş, Gülfiye’ye gülümseyerek “ sizi bilmem ama huzurum bu şehir benim,” dedim.

“Eylül ayından beridir bu şehir bağımlılık yaptı bende vazgeçemiyorum bir türlü." Arkamdan yabancı gelmeyen ses ile yüzümü sesin sahibine döndüm. Söylediği sözler mi yoksa bu kadar yakışıklı görünmesi mi bilinmez ama kalbimin deli gibi çarpışını iliklerime kadar hissettim.

Kapının eşiğinde durmuş öylece bana bakan , mavi kot pantolonun üstüne giymiş olduğu dar beyaz triko kazağıyla yine muazzam duran Saruhan'a bakıp gülümsedim.

“Vay nelerde duyuyorum! Hayırdır kardeşim sen Konya’yı bu kadar çok sevmezdin.” Saruhan, Kayra’nın konuşmasıyla bakışlarını ona yöneltti.  “Bu şehri sevdirecek bir şey bulmuşum demek ki," diyerek tekrar kehribar gözlerini bana çevirdiğinde odada ki herkesin gözlerinin üstümde olmasının yanı sıra arkadaşlarımın imali bakışları yüzünden vücut ısım yine fazlasıyla yükselmişti. Ateş basan yüzüm yanaklarımın kızardığına işaret ederken bunu önemsemeyip konuyu değiştirme çabasına girdim.

" Siz oturun ben çayları getireyim,” dedim.
Hâlâ kapı eşiğinde dikilip duran Saruhan’ın yanından  yüzüne bakmadan başımı eğip geçerken burnuma dolan toprak kokusuyla gülümsedim. Hızla mutfağa girip musluğu açtım, ellerimi ıslatarak yanağıma ve alnıma soğuk suyla temas ettirip kendime gelmeye çalıştım. Ne demişti Saruhan ' eylül ayından beridir' bu bizim ilk defa karşılaştığımız zamandı. Saruhan’ın sözleri zihnimde tekrarlayıp dururken yüzümde aptal bir sırıtış peyda olmuştu. Belki benimle ilgisi yoktu ne diye sırıtıp duruyordum ki başkasını veya başka bir şeyi kastetmiş olabilirdi. Kontrolünü kaybetme Belinay, sakin ol. Gözlerimi kapatıp bir kaç kez aldığım derin nefesle kendime gelmiş, işimin başına dönmüştüm.
Tepsideki bardaklara çay kaşığı koyarak yaptığım işe odaklanmaya çalıştım. Vize haftasında millet ders çalışmayıp bana yardıma gelmişlerken Saruhan’ın dikkatimi dağıtmasına izin veremezdim. Bardaklardan henüz bir tanesine çay koymuştum ki burnuma dolan tanıdık toprak kokusuyla başım dönmüştü. Bu koku ona aitti. İyi de ne diye gelmişti. Allah’ım n’olur ben saçma sapan şeyler yapmasız bu gece güzel bitsin diye içimden dua ederken o ise yanıma gelip tezgaha dayanmış beni seyrediyordu. Ona bakmamaya çalışarak -ki bunu yapmak için olağanca bir çaba sarf ediyordum-  titreyen ellerimle yarım yamak bardakları doldurmaya çalışıyordum. Ani bir hareketle demlikteki elimi tuttuğunda başımı kaldırıp ona baktım.

“Bırak ben yapayım yoksa kendini yakacaksın," dedi.
Salak gibi titrersen böyle rezil olursun işte. “Yoo yaparım ben," dedim hâlâ ellerini çekmeden ciddiyetle bana bakıyordu. Böyle devam ederse her an demliği elimden düşürüp ikimizi de yakabilirdim.

“Bırak hadi,” dedi tatlı tatlı gülümseyerek.

Saruhan’ı başımla onayladığımda elimin üstündeki eliyle beni yönlendirip demliği tezgaha bırakmama yardımcı olmuştu. Ustaca çayları benim aksime dökmeden güzelce doldurmuştu. Çay tepsisini aldığımda Saruhan da şeker kasesini alıp ardımdan salona gelmişti. Elindekini salondaki masaya bırakan Saruhan’ı görmezden gelmeye çalışıp – bu konuda hiçte başarılı değildim- çayları dağıttım.

Ortak bir kararla işe nerden başlayacağımızı ve görev dağılımı yaptık.

“Evet,  hanımlar beyler en zor çizim işi kaldı ki ben bu konuda çokta hızlı değilim,” dedim çizim için aldığım büyük boydaki kağıtları masaya bıraktım. 

“Saruhan çizim konusunda çok iyidir,” dedi Kayra gülümseyerek bir bana bir Saruhan’a baktığında Saruhan başıyla onaylayıp çoktan masada yerini almıştı. Bende çaresizce- çaresizce diyorum çünkü Saruhan’ın yanında elimi ayağımı nereye koyacağımı şaşırıyorum-  kabullenip kâğıdı masanın üstüne açarak çizim için getirdiğim kalemlerimi de masaya bırakıp Saruhan’ın yanına oturdum.
Meryem ve Gülfiye konu ile ilgili düzenlemeleri yapıp bilgisayar başındaki Ali ve Kayra'ya sunuyorlardı. Bizde birlikte kafa kafaya vermiş Saruhan’ın ayarlamış olduğu düzen üzerinden giderek çizim yapıyorduk. Saruhan’ın ince fikirlerinin yanı sıra güzel çizimiyle ortaya şahane bir şeyler çıkacağa benziyordu.

Üç saat süren soluksuz çalışmanın ardından bizimkiler yorgunca kendilerini geriye attıklarında bende elimdeki kalemi masaya bıraktım.
“Gençler ben çok acıktım,” dedi Gülfiye elindeki kağıtları sehpaya bıraktı.

“Midemin guruldaması bir şey değil de sesine abartmandakiler şikâyete gelecek diye korkuyorum." Hepimiz Kayra’nın lakırdısına gülümsedik.

  “Kusura bakmayın yemek hazırlamaya fırsatım olmadı,” dedim mahcup bir ifadeyle.
“İyi ki de olmamış bücür yoksa zehirlenirdik Maazallah.” Kayraya sahte bir kızgınlıkla baktım. Saruhan eline telefonunu alıp bize bakmadan" pizza sipariş ediyorum, herkes için uygun mu?" Dediğinde onu başımızla onayladık. Yemek gelene kadar dinlenmek icin ara verdik. Masalardaki boş çay bardaklarını alıp mutfağa gittiğimde Gülfiye de ardımdan gelmişti.

"Pizza iyi oldu," dediğinde dudaklarımı ıslatıp canımın çektiğini belirterek " ekmek arası izmir köftesi olsa daha iyi olurdu. İçine de bol yeşillik oldu mu tadından yenmezdi hani", dedim.

“Deli ya benimde canımı çektirdin şimdi. Arasına domates , acı biber filan oh mis.”

“Tamam ya muhabbeti kapatalım canım daha çok çekti,” dedim kuruyan boğazım için bir bardak su doldurup yudumladım.

“ Ne o bu hayali köftenin üstüne bir bardak su mu içiyorsun,” dedi Gülfiye kıkırdayarak.

"Ee napayım, bu saatte nerde bulacağız," dediğimde mutfağa Saruhan girmiş , Gülfiye pis pis sırıtıp mutfaktan çıkarak bizi baş başa bırakmıştı.

“Bir şey mi istedin.”

“Su içecektim."

“Tabii vereyim.” Göz temasından kaçmak için aceleyle tezgaha yöneldiğimde kolumdan tutup beni durdurdu. 'Ne oldu’ der gibi kaşlarımı çatıp baktığımda bir şey söylemeden elimdeki yudumlamış olduğum bardağı alıp içtiğinde kaşlarım çatılmış, şaşkınlıkla yüzüne bakıyordum.

“ Dur sana yeni bir bardaktan vereyim.”

“ Neden?”

“ O bardaktan ben içiyordum," dediğimde tiksineceğini düşünürken o sudan bir yudum daha alarak ağızında dolandırıp yuttu.

“Böyle çok daha lezzetli,” deyip göz kırptığında ar edip başımı yere eğdim. Bardaktaki suyu acele etmeden tadını çıkarır gibi her yudumlayışında daha çok kızarıyordu yanaklarım. Bardağın hepsini bitirdiğinde "eline sağlık," diyerek uzattığı bardağı aldığımda hâlâ şaşkınlığım üzerimdeydi. Saruhan ise o şahane gülümsemesi yüzünde yayılmıştı. Bir insan gülmek gibi bir eylemi yaparken aynı zamanda bu kadar yakışıklı olmayı nasıl başarabiliyordu işte ona anlam veremiyordum. Saruhan bir şey söylemeden oturma odasına geçince şuan üstümde yaptığı etkinin farkında değildi.

Hep beraber keyifle sohbet ederken kapının çalmasıyla ayaklandım. Kapıyı açtığımda karşımdaki gencin elinde kutu pizza beklerken içinde ne oluğunu göremediğim iki tane poşet tutuyordu. “ Saruhan beyin evi mi?" diyen gence gözlerimi kısıp baktım. Hayır benim evim diyecekken vazgeçip gencin elindekileri aldığımda Saruhan gelip gencin parasını ödedi. Genç “ afiyet olsun,” deyip gittiğinde kapıyı kapatıp Saruhan’a doğru döndüm.

“Ben öderdim,” dediğimde hafifçe dudakları yukarı kıvrıldı. Bana doğru bir adım yaklaşarak “bir daha ki ne sen ödersin, tabii baş başayken” dedi,  gülsem mi kızsam mı bilemeden ifadesizce yüzüne baktım. Elimdekileri alıp mutfağa yöneldiğinde arsızca arkasından baktım. Allah’ım n’olur kalp krizi geçirmesiz bu gece bitsin. Nefesim düzene girince mutfağa gittim.
Saruhan tek tek mutfak dolaplarını açıp kapıyordu.

“Ne arıyorsun,” dedim sonunda bulduğu tabağı havaya kaldırıp " bunu," dedi. O tabakları çıkartırken bende poşetteki yemeği çıkartıp paketlerinden sıyırdığımda somun arası izmir köfte görmeyi beklemiyordum. Üstelik biraz önce tam tarif ettigim gibi hazırlanmıştı. Sevinçle elimi çırpıp cırladım.

“Nereden bildin?" dedim otuz iki diş gülümseyip. “İstediğin gibi mi?" dedi merakla. “Daha iyisi olamazdı,” dedim sevincimi saklama gereği duymadan.

“Biliyor musun?” Dedim bir yandan konuşup bir  yandan diğerlerini paketten çıkartıyordum. “Bu yemeği çok severim.” Saruhan kısık ama bi o kadar etkileyici ses tonuyla “biliyorum,” dedi. Henüz yemeği yemesiz midemde kelebekler uçuşuyordu. Başımı kaldırıp ona baktığımda tezgaha dayanmış gözünü kırpmadan beni izlediğini yeni fark etmiştim. Gözlerime öyle bir bakisi vardı ki sanki; o Mecnun ben kavuşamadığı Leylası, o Hz. Mevlana bense kıymetlisi Şems, o Ferhat ben ise dağların ardında onu bekleyen Şirin’iydim. Kor kuyular gibiydi kehribar rengi gözleri beni içine çektikçe çeken.

Gözlerimi ondan kaçırıp köfteleri tabaklara servis etmeye çalıştım. Saruhan yanımdayken başka işlere odaklanmam oldukça güçtü.
“ Çiçeğim,” dedi naifçe.

Kalbim hızla tekmeledi, nefeslerim düzensizleşti. Bana rüyamda böyle seslenmişti. Ağır ağır başımı kaldırıp ona baktım. O
gülümsedi, benim yüreğime kor ateş düştü. Elini sol tarafına göğsüne, kalbinin üstüne koydu. “Burası benim cennetim,” dedi. Güçlükle yutkundum. “Sense benim cennet çiçeğimsin,” dedi. Gözlerinde gördüğüm ışığı biliyordum, daha önce görmüştüm bu bakışı; aşktı bu. Biliyordum çünkü aynı şekilde bende Saruhan’a bakıyordum; aşkla. Kalbime hoş geldin aşk diyordu benliğim, gel ve bir daha benden gitme.

Başıma gelecekleri bilseydim yine çarpar mıydı bu adama kalbim, onu görünce beynim yetisini yitirir miydi ya ellerim bilseydi olacakları uzanmak ister miydi bu adama? Belki de başıma gelecekleri bilseydim yine yanaşırdım bu adama, nihayetinde zamansız gelen ölüme rağmen yaşamıyor muydu insan!

Selamünaleyküm Sevgili Okurlarım..

Nasılsınız?

Beni soracak olursanız günden güne büýüyen okurlarımla keyfim gayet yerinde.. Peygamber Çiçeği heyecanlı, gerilimli, duygusal, hüzünlü sahnelere doğru ilerliyor..
Umarım keyif alıyorsunuzdur. 😊

LÜTFEN VOTE VE YORUMLARINIZI EKSİK ETMEYİN..

Büýük çabalar ve emeklerle yazdığım hikayeme votelemeden geçmeyin..

Allah' a emanet olun.. Seviliyorsunuz 😍😍😍

PEYGAMBER ÇİÇEĞİ  ~Düzenleniyor~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin