ismi45
aysesude4257 ithaf edilmiştir. Keyifli okumalar...Kusura bakmayın sevgili okurlarım.. Bu haftaki bölüm bazı sebeplerden dolayı gecikti..
Kapımın tıklatılmasıyla önümde yığılı olan saatlerce başından kalkmadığım dosyalardan gözlerimi çektim. Tutulan boynumu ağır hareketlerle sağa sola esnettim. Sırtımı dikleştirip geriye doğru esnettim, bir nebzede olsa kaslarımı rahatlatabilmiştim. Kapımı ikinci kez kibarca vuran kişi içeri gelmek için komutumu bekliyordu. Sonunda gel diye komut verdiğimde asistanım daima yanında tuttuğu siyah kapaklı not defteriyle karşıma geçti.
“Saruhan bey, isteğiniz üzere şirketteki tüm yetkili kişiler şuan toplantı odasında sizi bekliyorlar,” dedi asistan kız.
Sağa sola hareket eden deri koltuğumu hafiften geriye doğru iterken elimdeki kalemi masaya bıraktım.
“Tufan şirkete geldi mi?”
“Yarım saat önce geldi efendim. Şuan odasında.”
“Toplantı yapacağımızı ona da haber edin. Onu da orada görmek istediğimi söyleyin, toplantıya katılsın.”
“Peki, efendim.”
“Başka bir şey yoksa çıkabilirsin Aslı.”
Asistan başıyla onaylayıp odadan çıktığında koltuğumda geriye doğru yaslanıp gözlerimi kapattım. Toplantı salonuna girmeden önce sakinleşmem gerekiyordu yoksa ortalığı birbirine katabilirdim. Şirketimizde büyük bir ölçüde para kaybı vardı. Tek sorun bununla da bitmiyor, iş anlaşması yaptığımız firmalar sözleşmeleri iptal ettirip daha çok kazanç vadeden başka bir firmayla iş yapacaklarını bildiriyorlardı. Tabii devamlı bizimle iş ortaklığı yapmak isteyen, piyasaya yeni girmiş küçük bir şirketin can sıkıcı ısrarlarını da unutmamak gerek. Israrlarına devam eden şirketi araştırdığımda karşılaştığım bilgiler oldukça ilginçti; mesela şirket iki kişi üzerine kayıtlıydı, küçük ortakla irtibata geçebilirken hisselerin büyük kısmına sahip olan diğer ortağın kendini gizli tutması gibi yada edindiğim bir bilgiye göre -ki bu en can sıkıcı olanıydı- bizimle ortaklığı bozan şirketlerin bu kişilerle anlaşma yapmasıydı. Hiç bir yatırımcı yeni kurulmuş bir şirketle yıllardır süregelen köklü bir şirketi kıyaslamazdı. Yokluğumda bir düzenbazlıklar dönmüştü ve ben bu olayı çözene kadar durmaya niyetim yoktu.
Ofisimin balkona açılan cam kapıdan karların gökyüzünden yere doğru düşüşünü izledim. Ocak ayının ortalarındaydık ve ben Belinay’ı bir buçuk aydır -hatta bir buçuk aydan daha fazla- görmüyordum. Tamtamına 50 gün 1200 saat 72000 dakika 4320000 saniyedir; güzel yüzüne, zeytin karası gözlerine, çiçeklerin karışımını anımsatan kokusuna hasret kalmıştım. Onu göremediğim, sesini duyamadığım her bir dakikamı hiçlik kadar boş ve yoksun sayıyordum.
Bir buçuk ay önce kasım ayının sonlarına doğru vizelerim henüz yeni bitmişken İstanbul’dan aldığım bir telefonla alelacele buraya gelmiştim. Yola çıkmazdan önce Belinay’ın evine gidip kapısını çalmıştım. Karşısında beni görmeyi beklemeyen zeytin gözlüme gitmezden önce veda etmek istemiştim.
“Saruhan akşam vakti ne işin var burada,” dedi merakla.
“Özledim de görmeye geldim desem,” dedim sırıtıp göz kırparak.
“Saruhan,” dedi utançtan yanakları kızarmıştı.
Bir insana utanmak bu kadar mı yakışırdı. Belinay’ın güzelliğinde kaybolmadan önce kendimi topladım; zorda olsa.
“İstanbul’a gideceğim cennet çiçeğim,” dedim şuan ona sarılıp kokusunu solumamak için büyük bir çaba sarf ediyordum. Hüzünle yüzüme baktı. “Merak etme işlerimi halledince geri geleceğim,” deyince yüzü yine ışıl ışıl parıldadı.
“Ben gelene kadar benim için kendine dikkat et çiçeğim,” bir adım yaklaştım. Tamam, belki onu sarıp sarmalayamıyordum, bende bir adım mesafelikten ciğerlerime onun kokusuyla doldururdum. “seninle ilgili hayırlı düşüncelerim var,” dedim hayırlı kelimesini vurgulayarak. Belinay’ın yanaklarının rengi pembeden kırmızıya dönüşünü izlerken keyifle kahkaha attım. “Geri döndüğümde her şey çok daha farklı ve güzel olacak,” dedim zeytin karası gözlerine bakarken Belinay ise sözlerimi şaşkınlıkla karşılıyordu.
“Beni bekleyecek misin?” Dedim merakla gözlerine bakarken deli bir telaşa kapılmış, olumsuz bir şeyler söylemesinden ölesiye korkuyordum. Sessizliği lâl olup yüreğimi yakıp kavururken onsuz olma düşüncesi uçurum kıyısında kalmış biçare gibi çaresiz bırakıyordu beni. Olmaz dese ne olurdu ki, yine de aşkımdan vazgeçmez, bir köşeye çekilip beni seveceği güne kadar sabırla beklerdim.
“Bekleyeceğim,” dedi naifçe gözlerime bakarak. Gözlerinin karası içime akarken yüreğimde kopan fırtınalar beni uçurumun kıyısından almış, Belinay’ın kalbine koymuştu. Benliğimi sarıp sarmalayan mutluluk yüzüme de yansımış gülümsüyordum.
“Hiç istemesem de gitmem gerek, Allah’a emanet ol cennet çiçeğim.”
Kapıdan uzaklaştım, arkamı dönüp merdivenlere doğru yöneldim. Ya şimdi giderdim yada bir ömür ayrılamazdım sevdiğim kadından.
“Saruhan,” dedi cennet çiçeğim, o adımı andı ben meftun oldum, o adımı fısıldadı ben bir kez daha sevdim ismimi.
Ona doğru döndüğümde meraklı gözlerle bana bakıyordu.
“İsmimin anlamını nereden öğrendin?”
Gülümseyerek ona doğru yaklaştım yine aramızda bir adımlık mesafe kalınca durdum. “ Rüyamda,” dedim. Belinay şaşkınca gözlerini açarken kaşları çatıldı, böylelikle devam etmem gerektiğini anladım. “ Sen gelinlikler içinde benim cennetime geliyordun. Beraber Allah’a şükür edip secde ettik.”
Belinay güçlükle yutkundu. “ Sen, benim dünyamın cennet çiçeğisin.” Belinay mutlulukla gülümsedi, ne diyeceğini bilemiyormuş gibi bir hali vardı. Bir şey söylemese de olurdu, güzel yüzü hep böyle gülse yeterdi.
Masamdaki telefon çalınca hiç içimden gelmese de güzel anılarıma veda edip şimdiki zamana döndüm. Telefona uzanıp açtığımda Aslı Tufan’ında toplantı salonuna geçtiğini haber etti. Telefonu kapatıp ayağa kalktım, artık hesap sorma zamanıydı.
Sert adımlarla odamdan çıktığımda Aslı masasından kalktı yanından geçip gidince yine işinin başına oturdu. Toplantı salonuna girdiğimde oturanların hepsi ayağa kalktı, tabii bir kişi hariç. Tufan elindeki zeka küpüyle oynarken gereksiz bir biçimde sırıtıyordu, onu tanıyorsam -ki onu çok iyi tanıyordum- aklından yine kurnaz tilkiler dolandırıyordu. En üst köşedeki sandalyeme oturduğumda çalışanlarımızda yerlerine oturdular.
“ Buyurun bunlarda son dosyalar.”
“ İstediğim tüm evraklar burada mi?”
“Evet efendim , istediğiniz üzere ekim ayından itibaren tüm dosyaları size sundum,” diyen Levent amcayı başımla onayladım.
“ Saruhan boşa kurcalayıp duruyorsun , altından bir şey çıkmayacak.” Elindeki oyuncakla oynamaya devam eden Tufan’a öfkeyle baktım.
“ Ne saçmalıyorsun sen , burada trilyonlardan bahsediyoruz.”
Sesimin sakin çıkmasına özen göstermeye çalışsam da yine başarılı olamayıp bağırmıştım. “Böyle büyük bir kayıp nasıl oluyor da kimsenin dikkatini çekmiyor,” dedim masada oturan şirket çalışanlarına bakarak.
“ Saruhan bey , tüm çalışanlarımıza olan güvenimiz tamdır. Babanızın zamanından beridir çalışan insanlardır. Bugüne kadar bir yanlışlarını görmedik." Levent amca araya girdiğinde kızgın bakışlarımı ona yönelttim. Babam ve amcamın sağ kolu ve dostu olan bu adama güvencim tamdı. Onun her sözünü dinler ve göz önünde bulundururdum. Önümdeki dosyaların kapaklarını açıp uzun oval olan masanın ortasına doğru fırlattığımda oturanlar korkuyla gerilip, masanın ortasına kadar kayarak duran dosyalara baktılar. Tam karşımda oturan Tufan’ın her zamanki umursamaz tavırları beni deli ediyordu. Onun da şirketiydi , bu kadar rahat olmasına tahammül edemiyordum. Amcamın oğlu olmasa ağzının ortasına bir tane yapıştırasım geliyordu, bunu yapmamı engelleyen tek şey amcama olan saygımdı.
“Kuzen bağırıp çağırmaların bittiyse ben kaçar.”
“Bir gün de kaçma şu şirketle ilgilen," dedim öfkemi dizginlemeye çalışarak. “ Sen ilgileniyorsun ya kuzen bana ne gerek var,” diyerek kapıya doğru yöneldi , yanımdan geçerken ayaklanıp kolundan tutup onu durdurdum.
“Tufan işlerle senin de ilgilenmen gerekiyor. Böyle yaparak amcamı üzüyorsun." Tufan kolunu hırsla geriye çekip elimden kurtuldu. “ Babam umurumda değil bu lanet şirkettin de canı cehenneme.”
“ Düzgün konuş yoksa elimde kalacaksın.” Tufan'ın yakasına yapıştığım sırada Levent amca yerinden kalkıp bizi ayırarak aramızda durdu. “ İlgilenme mi istiyorsun? O zaman sana çözümü söyleyeyim.” Eliyle masadaki Hasan beyi gösterdi. " Muhasebeyle ilgilenen bu adamı işten kovuyorum. Hesaplardaki eksikliklerden o sorumlu.” Tamamlamış olduğu zeka küpünü sertçe masaya bırakıp bağırdı. “Konuyla ilgilendiğime göre müsaadenizle gideyim Saruhan bey,” dedi , bey kelimesine vurgu yaparak.
Tufan dışarı çıktığında bende arkasından bir adım attım, Levent amca omuzundan tutup beni durdurdu. “Yeri değil oğlum,” dediğinde yerime geçip oturdum. “Herkes işinin başına dönsün." Ellerimi başımın arasına alıp “Levent bey siz kalın," dedim.
Çalışanlar birer birer dışarı çıkarken Hasan bey endişe içinde başımda dikildi. “Saruhan bey uzun yıllardır bu şirkette çalışıyorum. Asla size bir yanlış yapmam,” dedi, başımı kaldırıp ona döndüm. " Biliyorum, siz Tufan’ın söylediklerine bakmayın. Simdi işinizin başına dönebilirsiniz." Hasan bey rahatlamış bir ifadeyle başını sallayıp dışarı çıktı.
“Sizden istediğim dosyayı aldınız mı?" Dedim yanımda oturan Levent amcaya. “Aldım.” Elindeki kırmızı kapaklı dosyayı uzattı. Dosya kapağını açtığımda ilk sayfada yer alan resmi görünce afalladım. Resimde Tufan bir adamla el sıkışıyordu ki bu adam beni öldürmek için tutulmuş kiralık katilin ta-kendisiydi. Oturduğum sitenin yakınında olan parkta yakalattığım adamdı bu. Onu kimin tuttuğunu öğrenmek için elimde rehin tutmuştum. Aldığı darbelere daha fazla dayanamayıp müşterisinin Tufan olduğunu söylediğinde ona inanmamıştım. Bu işi araştırması için adamlarından birini görevlendirmiştim. Adamım ulaştığı sonuçları Levent amcanın adresine yollamıştı. Tufan’ın her yerde bir adamı olduğuna adım gibi emindim, bu şirkette tek şüphe etmeyeceğim kişi Levent amcaydı. Genel müdür olduğu için her şeyden haberdardı. Burada olmadığımda olup biten her şeyi bana rapor ederdi. Çalan telefonumun ekranına baktığımda görevlendirdiğim adamım olduğunu görünce kötü haber vermemesini umdum.
“Alo.”
“Efendim yeni bilgilere ulaştık."
“Söyle.”
“Tufan bey birini takip ettiriyor.”
“Kimi?"
“Tufan beyin tuttuğu tetikçiyi ve takip ettirdiği kişiyi henüz bulamadık.”
“En kısa zamanda kimin pesine düşmüş öğren ayrıca o tetikçiyi bul bana getir."
“Emredersiniz?"
Telefonu kapatıp masaya fırlattım.
“ Kötü haber mi?"
"Tufan’ın olduğu yerde güzel haber mi olur." Levent amca elini omuzuma koyup sıktı. “Neler oluyor?"
"Tufan bi haltlar karıştırıyor ve sonu hiç iyi bitmeyecek.”
Buradaki son işlerimi de halledip şirketten çıktım. İstanbul'un yoğun trafiğinde mümkünmüş gibi biraz daha gerildim. Eve yaklaştığımda derin bir nefes alıp dubleks dairenin garajına arabamı park ettim. Zili çalmadan anahtarla kapıyı açıp içeriye girdim. Salonda aksam yemeği için sofra hazırlayan Selin, beni görünce yanıma gelip boynuma atladı.
“ Ağabeyim hoş geldin." Geri çekildiğinde yanağından makas aldım. " Hoş buldum. Annem nerede güzellik."
" Mutfakta yemeklerle ilgileniyor."
Mutfak havlusuna elini kurulayarak bize doğru gelen anneme baktım. Evde sadece yardımcımız olarak Seher teyze bulunuyordu ki onu da çalışanımız olarak değil aileden biri olarak görürdük. Aksam yemeklerini genellikle Seher teyze ve annem yapardı.
" Hoş geldin oğlum."
" Hoş buldum anacığım."
" Günün nasıl geçti?"
"İyi,” dedim.
Başka ne diyebilirdim ki , şirkette büyük bir para kaybının olmasını, bilmediğim bir şirketten ısrarla ortak olma çabasını yoksa kuzenimin beni öldürmek için bir kiralık katil tutmasını nasıl anlatırdım. Bunların hiç birinden haberleri olmamalıydı, onları ölüm bizi ayırana kadar koruyacağıma yemin etmişken hayatımdaki tersliklerden onlara bahsedemezdim.
“Yemekler hazır, buyurun sofraya."
Cebimdeki telefonum bir kez titredi.
" Ellerimi yıkayıp geliyorum. "
Gelen mesaja bakıp banyoya yöneldim. Telefonumu sessize aldığım için Kayra’dan gelen bir cevapsız çağrı vardı. Gelen mesajda Kayra’dandı. " Oğlum finallerin başlamasına az kaldı. Ne zaman geleceksin?"
Konya’ya dönmek için can atıyordum. Zeytin gözlü cennet çiçeğime olan özlemim her dakika daha çok artıyordu. İstanbul’a geldiğim günden beri bir kez olsun onu aramamıştım. Aramadım çünkü biliyordum ki sesini duyduğum an ilk uçakla yanına gider ve bir daha ondan ayrılmazdım. Arayamasam da “ özledim seni cennet çiçeğim,” diye mesaj atmıştım. O ise sadece tebessümünü yollamıştı bana.
Telefonumun titremesi beni kendime getirmiş, hangi ara dalıp gittiğimi anlamasam da Belinay’ı düşündüğüm diğer günler gibi yüzümde aptal bir sırıtışla gelen aramaya cevap verdim.
“Efendim zorda olsa istediğiniz bilgilere ulaştık.”
“Hüseyin,” dedim çehrem eski sert halini alırken.
“Kusura bakmayın bu saatte rahatsız ettim ama tetikçinin kimin peşinde olduğunu öğrenmek isteyebileceğini düşündüm.”
“Evet, dinliyorum.”
“ Tetikçi şuan Belinay Öztürk adında genç bir kızın peşinde.”
“Ne dedin sen?”
“Bu kızı takibe almışlar efendim.”
“Tamam, benden haber bekle.”
Telefonu elimde güç bela tutuyordum.
Hayatıma karabasan gibi çöken Tufan’ın sıçrattığı çamurlar cennet çiçeğimin üstüne de gelmişti. Tufan zeki ve inatçı olduğu kadar para hırsı ve bencilliği gözünü karartmıştı. İstediğini alana kadar durmayacaktı.
“İki hafta sonra geleceğim.”
Kayra’ya kısa mesaj çektikten sonra sekreterimi arayıp Konya’ya bulabileceği ilk uçaktan yer ayırtmasını söyledim. Kuzenini öldürtmek için kiralık katil tutan Tufan, gözünü kırpmadan Belinay’a zarar verirdi. Tufan’ın planlarını biran önce öğrenmeli ve Belinay’a zarar vermeden ona engel olmalıydım.LÜTFEN EMEĞE SAYGI GÖSTERİP VOTELEMEDEN GEÇMEYİN..
Yorumlarınızı da bekliyor olacağım..SEVİLİYORSUNUZ.. 😍😍😍
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PEYGAMBER ÇİÇEĞİ ~Düzenleniyor~
Espiritual♡AŞK VE MACERA ROMANI.♡ Aşkı yaşamaya, yanmaya, kalbinizi mühürlemeye hazır mısınız? Onların aşklarına sadece sevdikleri değil; gecenin sessizliği, gözyaşlarının ıssızlığı, koca bir kalabalığın içinde kalmış yalnızlık şahit olmuştu. Eğer gözyaşları...