SEVİYORUM HÂLÂ

1.3K 206 144
                                    

Keyifli Okumalar...

                        
"Aşkın hikayesini, durmaksızın feryat eden bülbüle değil; sessiz sedasız can veren pervanelere sor." Hz. Mevlana.
SARUHAN

"Özledim anne, hem de çok özledim."
   
     Mecnun hallerimin sevdiklerimi üzdüğünün farkındaydım ama hiç bir şey yaşanmamış gibi davranamıyordum. Onsuzluğa alışamıyordum. Kanlar içinde yerde yatışını, gözlerini yummazdan önce beni sevdiğini söylemesini, ambulansta kalbinin durmasını kıyametim gibi geçen o saatleri unutamıyordum. İntikamımı alana kadar da zihnimden çıkmamalıydı, bunun hesabı görülmeliydi. Elbette her şeyin sahibi Allah tüm olanları görüyor ve sabrediyordu; büyük adaletini karşımıza çıkardığı vakit hesap görülecekti muhakkak.

Rabbimin adaleti bir saç telinden bile daha inceydi, bu kadar hassas adaletinden bizde sorguya çekildiğimizde gazaba uğrayan, kaybeden olmaktan korkuyordum. Ve yine merhamet sahibi Allah'a sığınıyordum. Hesap günü çok çetin geçecekti.    

Annem daha fazla bir şey sormadı, sorsa da cevap verecek takatim yoktu zaten. Yanaklarından düşen bir iki damlayı silip "her şey yoluna girecek inşallah, ağlama," dedim. Eve gidene kadar ne o ne de ben tek kelime etmedik. Arabayı villanın bahçesine park ettikten sonra eve girdik. Elinde telefonla telaşla salonun ortasında volta atan Selin bizi fark edince durdu, telefonu koltuğun üstüne fırlatıp koşup boynuma sarıldı.

"Ah ağabey senin yüzünden saçlarıma ak düşecek." Başını kaldırıp kızgın bir ifadeyle yüzüme baktı. "Ne zaman büyüyeceksin. Senin için çok endişelendik."

"Merak edecek bir şey yok küçük hanım, ben gayet iyiyim."
Selin kendini geriye çekip ellerini beline koydu. "Hiç güleceğim yoktu ağabey, üç aydır hayalet gibi gezen sen değilsin sanki." Yüzümü astım, bıkkın bir şekilde nefes verdim.

"Tamam kızım uzatma. Bak ağabeyin keyfi yok."

"Ben eski neşeli ağabeyimi geri istiyorum. Senin kadar bizde üzgünüz, artık silkinip ayağa kalkma vaktin gelmedi mi ağabey?"

"Selin uzatma diyorum. Hadi sofrayı kurup yemeğe oturalım."

Selin'in dediği gibi silkelenip ayağa kalkma vaktiydi, bense bunu Belinay'ı kaybedip İstanbul'a geldiğim ilk gün yapmıştım. Düşmanlarımız için düşündüğüm planlarım vardı, ama iki pisliğin de saklandıkları delikten çıkmalarını bekliyordum sabırla. Üç aydır saklanıyorlardı ama eninde sonunda ortaya çıkacaklardı. İşte o zaman hesap görülecekti.

"Size afiyet olsun, odama gidip dinleneceğim."

Annem arkamdan itiraz etse de ikna edemeyeceğini bildiği için ısrar etmedi. Salondan çıkıp uzun koridorda ilerlerken Selin'in sesiyle durakladım.

"Neredeymiş anne bu saate kadar?"

"Mezarlıkta."

"Yine amcamın mezarlığına mı gitmiş?"

"Evet."

Daha fazla dinlemedim, koridordan dönüp odama girdim. Sonbaharda olmamızı önemsemeden soğuk bir duşa girdim, abdestimi alıp banyodan çıktım. Yatsı namazımı kılıp biraz Kur'an okuduktan sonra yatağıma uzanıp aylardır sesine, yüzüne, kokusuna hasret kaldığım cennet çiçeğimi düşünüp uykunun bedenimi teslim almasına izin verdim.

3 ay önce.
  
     Acı neydi? Vücudundaki tüm kasların ağrıması, boğazın düğüm düğüm olup tek kelime dahi edememesi, bacaklarının vücudunu taşıyamaz hale gelmesi ve kalbindeki garip sıkışmalar mıydı? Acı buysa eğer ben acımı dibine kadar yaşıyordum.

PEYGAMBER ÇİÇEĞİ  ~Düzenleniyor~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin