"Neden hala uyanmadı?"
Doktora kaçıncı soruşumdu bilmiyorum ama dakikalar geçtikçe yerimde duramıyor, kendime olan hiddetim artıyordu. Nasıl böyle bir aptallık edip onu oraya götürmüştüm.
Belinay'ın günlerdir benden kaçışı yeterince canımı sıktığı yetmiyor muş gibi birde Belinay'ı o it ile görmek bardağı taşıran son damla olmuştu.
"Birazdan kendine gelir."
Odanın içinde depar atıp dururken Belinay gözlerini araladığında hızla uzandığı yatağın başına gittim. Gözlerini kırpıştırarak araladığında önce nerede olduğunu kavrayamadı. Başını sağa sola çevirip etrafına göz atıp bakışları bende son bulduğunda kısa bir anlığına gözlerini yüzüme dikti.
Bayılmazdan önceki son yaşadıkları aklına gelmiş olmalı ki birden yataktan doğrulup başındaki şalını yokladı. Şalının yerinde olduğunu anlayınca apar topar yataktan kalktığında başı dönmüş, dengesini kaybetmişti. Hızla yanına gidip kolundan tutmuştum. Tüm itirazlarına rağmen onu bırakmayıp tekli koltuğa oturttuğumda kendine gelmeyi bekledi.
"İyi misin?"
Sorumu duymazdan geldi.
"Neredeyim ben?"
"Bayıldın, bende seni buraya getirdim."
Öfkeli bakışlarını yüzüme sabitledi.
"Burası neresi?"
"Bir otelin süit odasındayız."
Söylediğim şeyle beraber yerdeki bakışlarını şaşkınca bana çevirdi. O kadar şirin ve masum gözüküyordu ki onun bu haline gülümsememek icin dudaklarımı ısırmak zorunda kalmıştım. Hızla ayağa kalkıp çıkışa doğru gittiğinde kolundan tutup durdurdum.
"Seni bu halde bırakamam."
Hâlâ arkası bana dönükken ellerimi kolundan çekmemiştim.
"Bırak beni gideyim."
Bu kızın inadı sabrımı çok zorluyordu.
"Önce kendine gel sonra seni eve götüreceğim," dedim sesimin sakin çıkmasına özen göstererek.
"Dinlenmek filan istemiyorum."
Beni terslediğinde öfkeyle bana doğru döndürdüm. Hayatımda ilk defa biri benimle zıtlaşıyordu; bu kız ya çok cesaretliydi yada çok saf benim gibi sinir hastası biri için tehlikeye girecek çıkışlar yapıyordu.
Yakınlığımızdan ötürü başını önüne eğdiğinde kokusunu içime çektim. Hangi ara kapandığını bilmediğim göz kapaklarım aralanmamak icin direniyordu. Bu koku huzura davet ederken biraz daha çekiyordum tüm çiçeklerin karışımını anımsatan muntazam kokusunu. Komşu kızı öfke nöbetimi anında yok eden bir özelliğe sahipti.
Kolunu bırakıp işaret parmağımla çenesinden tutmuş, yüzünü görebileceğim şekilde kaldırmıştım. Ürkek bakışları canımı yakıp geçerken yüreğim çığlık çığlığa benden korkma diye haykırıyordu. İnsanı etkisi altına alan iri siyah gözleri kaşlarına kadar uzanana kıvrık siyah kirpikleriyle bana sevgiyle baksın istiyordum ,korkuyla değil. Buğulanan gözlerini bana dikti, çatık kaşlarım normal şeklini alırken hızla elimi yüzünden çektim.
"Eve gitmek istiyorum. Hem annem beni merak etmiştir."
Yanağından süzülen gözyaşını silip onu göğsüme basmamak icin kendimle savaş veriyordum.
"Annen Gülfiye'ler de olduğunu sanıyor."
Şaşkınca yüzüme baktı.
"Nasıl?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PEYGAMBER ÇİÇEĞİ ~Düzenleniyor~
Espiritual♡AŞK VE MACERA ROMANI.♡ Aşkı yaşamaya, yanmaya, kalbinizi mühürlemeye hazır mısınız? Onların aşklarına sadece sevdikleri değil; gecenin sessizliği, gözyaşlarının ıssızlığı, koca bir kalabalığın içinde kalmış yalnızlık şahit olmuştu. Eğer gözyaşları...