Kızlarla perşembe günü planladığımız gibi yapmıştık; cumartesi günü öğlene doğru tramvayla çarşıya gidip biraz alış veriş yapmış, gitmeyi sevdiğimiz bir kafede yemeklerimizi yemiş ve gün boyu gezmiştik.
Akşama doğru lunaparka gelip gönlümüzce eğlenmiştik. Hatta bir ara fazla abartıp üç defa balerine, dört defa da gondola binmiştik. Gerçi bir süre sonra Gülfiye pes etmiş, Meryem ve ben bulanan midelerimize rağmen oyuncaklara binmeye devam etmiştik.
Meryem’le gondoldan inerken başım döndü. Dengemi kaybedip düşecekken Meryem'in kolumu tutmasıyla düşmekten son dakika kurtuldum. Meryem'e gülümseyerek teşekkür ettim. Bankta oturmuş bizi bekleyen Gülfiye’nin yanına gittiğimiz de "iyi misin?” diye sordu.
“ İyiyim, birden dengemi kaybettim neyse ki Meryem yanımdaydı.”
Tekrar arkadaşıma minnetle gülümsedim. Düşüp rezil olmamın yanı sıra ciddi bir şekilde yaralanabilirdim.
"Geçmiş olsun, gelin biraz oturalım daha sonra gideriz,” dedi eliyle bankı gösterip.
"Olur, “deyip Meryem'le birlikte bizde yanına oturduk.
Bir süre hiç bir şey konuşmadan lunaparkı her açıdan görebilecek şekilde konulmuş bankta oturup etraftaki eğlenen insanlara baktık.
Atlı karınca üzerinde mutlulukları yüzlerine yansımıştı ufaklıkların. Üç dört tane genç delikanlı rangera binmek için sabırsızca oyuncağın durmasını beklerken birbirleriyle şakalaşıyorlardı. Karşı tarafta ise bir çift el ele dönme dolabına biniyorlardı, en tepede durunca birbirlerine sarılıp parmaklarıyla bir yerleri işaret edip gülüşüyorlardı.
Sevmek ve sevilmek dünyadaki en güzel duygudur şüphesiz. Acaba bende birini kayıtsız şartsız sevebilecek miydim? Daha da önemlisi beni çıkarsız sevebilecek birisi olacak mıydı? Ortak sevdiğimiz, paylaşacağımız şeyler olacak mıydı yoksa ikimizde zıt kişiliklere mi sahip olacaktık? Ne far kederdi ki birbirimizi deliler gibi sevdikten sonra.Ya aşk, hayatımda yeri ne kadardı? Hep aşkı arzuladım; Mecnun’ dan Leyla'yı, Leyla'dan Mecnun’u kıskanır olmuştum. “ Bana göre aşık öyle olmalı ki, şöyle bir kalkınca, her tarafı ateşler sarsın; her tarafta kıyametler kopsun,” demiş Tebrizli Şems. İşte öyle yanmak, kavrulmak istiyordum. O yüzden kimseye sevgilim diyerek elini tutmadım. Sahte sevgilere alerjim vardı. Çıkma teklifi eden herkese hayır derdim. Bu sözede gıcık oluyordum; ne yani bir süre deneyelim, beğenmezsek iade ederiz der gibi.
İnsan ne istediğini bilmeli hayatta, kararlarını da ona göre vermeli. Ben ne istediğimi gayet iyi biliyordum; öyle birini sevecektim ki onunla evlenecektim. Kalbime giren ilk ve tek kişi o olacaktı. Biliyorum aşık olacağım kişi er yada geç bir gün karşıma çıkacaktı.
İnsan hayal kurarken çoğu kez kaderi hesap etmez. Benimde hayallerimin arasına yazılmış olan kaderim geçecekti; hesaplarımın hepsi yerle bir olacaktı. Belki de bir daha hiç aşkı anmayacaktı yüreğim, içindeki saklı kutuda hiç açılmamak kaydıyla kilitli kalacaktı.
Ortada fol yok yumurta yok ken ben öyle bir dalıp gitmiştim ki silkinerek kendime geldim. Daha sonra orta yaşlarda bir teyze ilişti gözüme. İlerideki bankta oturmuş, torunları olduğunu düşündüğüm iki genç kıza el salladı. Kızlar süresi dolan çarpışan arabadan inmiş, teyzenin yanına gelmiş ve heyecanla ilerideki gondolu gösterdiler. Teyzenin elinden tutup "haydi,” dediler. "Tamam, siz binin ben burada bekliyorum,” demişti teyze. Kızlar ise ısrarla “ sende bizimle bin lütfen,” diyerek ikna etmeye çalıştılar.
Teyze tüm gayretiyle ısrarları reddediyor, burada sadece dönme dolaba binebileceğini söylüyordu. Yaşlarının on dört ile on altı arası olduğunu tahmin ettiğim kızlar yüzlerini buruşturdular.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PEYGAMBER ÇİÇEĞİ ~Düzenleniyor~
Espiritual♡AŞK VE MACERA ROMANI.♡ Aşkı yaşamaya, yanmaya, kalbinizi mühürlemeye hazır mısınız? Onların aşklarına sadece sevdikleri değil; gecenin sessizliği, gözyaşlarının ıssızlığı, koca bir kalabalığın içinde kalmış yalnızlık şahit olmuştu. Eğer gözyaşları...