Keyifli okumalar.
🍷
Kanlı bıçaklı bedenim bilinmez bir boşlukta sürüklenirken kimsesizliğin kara deliğine düşüp ölmeyi yeğlemiştim. Bedenim soğuk bir arazinin kurak topraklarına hatırlatıyordu. Sessiz bir birlikten doğan bir çocuğun sesiz çığlıkları kulaklarımda çınlarken olabildiğince sesiz hareket eden bedenim sesizliğe mahkum kılınmıştı. Bensizlik içine işlemeye yelken açmıştı. Hiçe saydıkları bedenim kendi kaybetmişcesine uzanırken belli belirsiz sesizliğe yelken açmaya ant içmişti.
Kimsesizler mezarlığına kefeniyle gömülen bir kelebekten farksızdım.
Yıllarca baba dediğim adam babam değildi. Yıllarca anne yerine koyduğum kadın yalancıydı. Yalanlar diz boyu olmuşken, o yalanların içinde boğulmamak mucize miydi? Mucizeydi. Mucize olmak zorundaydı. Ben kimsesizdim.
Kimsesiz...
Sevgisiz...
Yalnız...
Defalarca haykırmak istedi ruhum; yalanlarla büyümüş küçük kelebek, örümcek ağlarına yakalandığın vakit soluk alıp veremeyeceksin.
Kan kırmızı bedenlerin hain kuklaları üzerime yürürken belirsizliğe sığındım. Sesizliğin verdiği baş ağrısı beni suskunluğa itiyordu. Bir şarkının belli belirsiz üzerime bırakılan hoş görüntüsüne verilen isimdi.
Asaf.
2 saat.
120 dakika.
7200 saniye'dir şömineye bakıyordu. Neden şömineye bakıyordu? Bana baksındı.
Alayla gülümsedim. Düşündüğüm şeyler şu an için beni gülümsetiyordu. Yavaşca yerimden doğrularak Asaf'a doğru yürüdüm. Dizine oturacağımı anlamış olacak ki yavaşca bana yer açtı. Kendimi sakin bir şekilde onun dizine bıraktım.
"Üzüldün mü?"
Sorum, Asaf'ı afallatmıştı. Anlamadığını var sayarak tekrar konuştum.
"Bana üzüldün mü?"
Gözlerindeki ateş benim vücuduma hücum etti.
"Üzülmedim." Dedi. "Sana üzülecek insanın aklı başında olmaması gerek."
Söylediğini yeni fark ediyormuş gibi konuştu. "Hatta dur lan! Kim sana üzülüyor? Sana üzülen insanların bacaklarını keserim."
Dudaklarımda filiznen gülümsememle gözlerimi onun gözlerine haps ettim.
"Sen çok güzel bir adamsın."
"Sen çok güzel bir kadınsın."
Ruhsuz toprakları titreten bedeni arsızca bana baktı.
"O kadar güzelsin ki..." Yutkunarak baktım Asaf'a.
"Ulan! Güzel bile değilsin sen. Afet-i devransın."
Afet-i devran...
Duyduğum her kelime beni gafil avlamaya davetliydi. Mevsimsiz birlikteliklere gebe kalan hayaller usta bir oyuncunun keskin felaketine adapte olmuştu. Her sevişmede döküken kelimeler edepsiz bir sahnenin ilk on dakikasını hatırlatıyordu. Hatırladığım her kelime ise belirsizliğe verilen isimleri çağrıştırıyordu.
"Beni gafil avladın."
Avlamıştım.
"İyi bir avcısın."
Avcı olmak için fazla güçsüzdüm. Güçsüz olmaya ant içmiştim.
Telefonun melodik sesi kulaklarıma doldu. Elini yan tarafta bulunan telefonuna götürdü. Açarak kulağına yasladı.
Bir süre dinledikten sonra konuştu.
"Geliyorum."
Söylediği tek kelime bu olmuştu. Beni yavaşca dizinden kaldırarak ayağa kalktı.
"Efsa, eğer istemezsen gitmeyiz. Fakat Aziz Sancak gelmemi istiyor."
"İstemiyorum." Diye konuştum. "Sen de gitme."
"Gitmem."
Gitmedi.
Benimle burada kaldı.
🍷
Aşırı kısa bir bölüm biliyorum. Fakat bunu kesit atmak istemediğim için paylaştım. Artık haftanın bir günü bölümler gelecek.
Her pazar günü Mülhem'e yeni bölüm gelecek.
Ee bölüm nasıldı? (Tabii çok fakat sınav haftam.)
Görüşmek üzere.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜLHEM
Fantasy"Ben nasıl bir kadınım?" Sigarasını dudaklarının arasına götürüp, içine çekti. "Sen..." Düşünüyormuş gibi bir hali vardı. Heyecanla cevabını beklemeye başladım. "Sen eli öpülecek kadınsın...Efsa." Beni tam kalbimin ortasından vurduğunu bilmeden bu c...