Sonunda dersler ve okul bitince derin bir oh çekebildim. Ardından motorumu almaya gittim. Bu motoru alana kadar göbeğim çatladı. Mavili ve şirin bir şeydi.
Okulun önüne gelince Savaş hemen arkama atladı. Ona kaskını verdim ve o taktıktan sonra hareket etmeye hazırlandım. Tam gidecekken Savaş belime sarıldı.
Ani hareketiyle nefesim kesilmişti. Normalde motora bindiğimizde belime ellerini geçirmezdi. Sağ tarafa dönünce Elena'yı gördüm. Savaş Elena'yı kıskanıyor olamaz değil mi? Sanırım. Neden böyle bir şey yapsın ki?
Evin önüne gelince onun inmesini bekledim. İnip kaskını çıkardıktan sonra bana bakıp "İnsene artık." dedi. Elindeki kaskı arkaya koyarken "İşim var sen gir eve ben gelirim." dedim. Göz devirip "Ne işi bu? Hep böyle söyleyip ortadan kayboluyorsun. Süper kahraman falan mısın hayırdır?" diye sordu. Gülümseyip üzgün kedi bakışı pozu verdim. "Tamam git hadi git." dedi. Üstümü düzeltip sürmeye başladım.
10 dakika sonra Mertle favori parkımızın oradaydım. Burası ikimizin mutlu yeri gibi bir şeydi. Terk edilmiş bir parktı. Hani şu korku filmlerindeki gibi olan, etrafı çöplük içinde olan ve genelde korkunç ölümlerin gerçekleştiği parklara benziyordu. Burada biri öldü mü? Orasını bilemem ve açıkçası umurumda da değil. Burası yalnız kalmak için geldiğimiz yerdi.
Kırık kaydırağın yanından geçip her an kopabilecek salıncağa oturdum. Bu iki salıncak da diğer yıkık dökük şeye rağmen hâlâ yaşıyordu. Mert bu yüzden ikimizi bu salıncaklara benzetirdi.
Cebimdeki küçük not defterini çıkarırken gözüm saatime takıldı. Dünyanın en güzel kırmızı saatidir kendisi. Mert bana 9. Sınıfta doğum günümde almıştı. İki defa pil taktırdım ve hâlâ yaşamasına şok içindeyim.
Küçük ve renginden nefret ettiğim yeşil kurşun kalemi çıkarıp bugün için olan şeyleri yazmaya başladım. Bugün bir şey olmasa bile her gün günlük yazmaya alışmam lazım. Mert ve benim kararıma göre -daha çok Mert'in- günlük yazmamız daha iyi olur.
Telefonuma gelen mesaj sesiyle not defterimi kenara koyup telefonumu cebimden çıkardım.
Savaşkım: Eve gelirken bir şeyler al film falan izleriz.
Savaşkım mesaj atmış. (Savaş bende gerçekten böyle kayıtlı bu arada)
Nasıl da güzel mesaj o öyle. Eminim o narin minik elleri ile yazmıştır. Elimde olmadan gülümsediğimi fark ettim.
"Önemli birisi mi?" Sesle aniden kafamı kaldırdım. Mert karşımda bana gülerken "Sırıtman havada kaldı." dedi. Yanıma otururken "Ya şey. Savaş mesaj atmış. Eve gelirken bir şeyler al film falan izleriz demişte." dedim. Mert not defterimi eline alıp "Sanırım bunu günlük için seçtin?" diye sordu. Bana bakıp cevap beklerken kafamı 'Evet' anlamında salladım. Deftere burun kıvırıp "Cidden bu mu yani?" dedi. Defteri elinden çekip aldıktan sonra cebime geri koyarken "Dalga geçme sokuk. Cep defteri o." dedim. Kahkaha attıktan sonra kendi cebindeki siyah defteri çıkardı. Daha sonra "Dalga geçtiğime bakma bende buna alışmaya çalışıyorum." dedi.
Kafasına vurduktan sonra sırt üstü uzandım. O da beni taklit edip sırt üstü yanıma uzandı. Mor defteri çıkarıp açtım. İlk sayfada yazılı olan tarihe baktım. Sonra yanıma atıp Mert'e döndüm. O hâlâ gökyüzüne bakarken "Mert biz neyi yazıcaz her gün böyle?" dedim. Gözlerini kapatıp "Ne biliyim. Anlatamayacağımız şeyleri falan. Yıl sonunda birbirimize verdiğimiz zaman okuğumuzdan istersek hiç söz etmeyiz. Bu sene yaptığımız iyi olursa her sene yapmaya devam ederiz. Bence gayet mantıklı ve yararlı bir şey." dedi. Söyledikleri bittikten sonra bana dönüp cevap beklerken "Senin bulacağın fikri sikiyim Mert." dedim.
Umarım güzel olmuştur.
Seveceğinizi umuyorum iyi okumalar 💕
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ev Arkadaşıydık (Girlxgirl)
Teen FictionHikaye girlxgirl olduğu için okumak istemeyenler okumasın. Boyxboy da var. O yüzden okumak istemiyorsanız hiç başlamayın. Hastanenin koridorunda bana sanki yabancıymışım gibi bakan en yakın arkadaşım derin bir nefes aldı. "Biliyorum." dedi. Anlamadı...