Kadeh Cafe'de Bulut'u saatlerce beklememin ardından duyduğum tek şey pardon demeseydi. Daha fazla buna tahammül edemeyeceğimi düşünüp yoluma devam etmeye başladım. Henüz bir kaç adım atmıştım ki Bulut bir anda kolumdan tutup beni kendine doğru çevirdi. Tam ona bağırmaya kendimi hazırlamışken bana fırsat vermeden konuşmaya başladı.
"Erkek kardeşim Atlas henüz 4 yaşında. Aniden ateşi çıkmış, babamda nöbette olunca annem bana ulaştı. Onu hastaneye götürdüm ve bütün işim bitince direkt buraya geldim." Diyerek tek solukta konuşmasını bitirdi.
"Peki ya-" Konuşmaya başladığım sırada Bulut sözümü kesip yeniden konuşmaya başladı.
"Bak biliyorum ne desen haklısın ama olanları anlattım işte. Sana haber verecektim ama numaran yoktu. Ali'yi aradım ama onun da telefonu kapalıydı."
"Bulut sakin ol. Tamam, sana fena sinirlendim ama bu geçerli açıklamanı dinlemeden önceydi. Şimdi konuyu kapatıp kardeşinin nasıl olduğunu söyle istersen?"
Konuşmamdan sonra önce derin bir nefes aldı ardından yüzünü şaşkın bir ifade kapladı. Sağ eliyle yüzünü sıvazlayıp konuşmaya başladı.
"Sonunda ateşi düştü küçük beyin. Annemden habersiz dondurmaları götürünce hastalanmış, ateşi yükselmiş. Şimdi paşa paşa yatıp brokoli çorbası içiyor." Diyerek ufak bir kahkaha attı. Sonunda kendimi tutamayıp bende gülmeye başladım. Bir ara gözüm Bulut'a kayınca aval aval bana baktığını görüp gülmemi kestim ve bakışlarına karşılık verdim.
"Çok tuhaf." Konuşmasıyla ona döndüm.
"Tuhaf olan ne Bulut?"
"Sensin." Cevabı beni bir miktar şaşırtmıştı.
"Nerem tuhaf ayol benim. Gayette normalim." Diyerek iki elimle kendimi gösterdim.
"Hadi ama Çiçek. Senin pek normal olmadığını biliyoruz. Aslında düşündüm de senin normal olman anormal olurdu."
"Allah aşkına aklımla oynama dediklerinden bir halt anladıysam ne olayım?"
"Arap?"
"Ha?"
"Tamam, kötü bir espriydi kabul ediyorum."
"Ha yani bu espriydi?" Sorum onu güldürmeye yetmişti.
Biraz daha ayaküstü konuşup yeniden cafeye geçtik. Kalktığım masaya yeniden oturup bir daha sipariş verdim. Ben su isterken Bulut'ta açık bir çay istemişti. Siparişlerimiz gelince Bulut çayına tek şeker atıp gergince karıştırmaya başladı. Sanırım günün stresini hala yaşıyordu. Eliyle yüzünü bir kez daha sıvazlayıp konuşmaya başladı.
"Gerçekten benden nefret mi ediyorsun?" Konuya tam olarak bu noktadan başlaması benim de gerilmeme sebep olmuştu. Vereceğim cevabı kafamda kurup konuştum.
"Aslında buna nefret demek fazla iddialı olur. Sadece sana karşı önyargılıyım." Verdiğim cevapta dürüsttüm.
"Bak dışarıdan fazla gamsız görünüyor olabilirim ama bu tür şeyleri kafama oldukça takıyorum. Ali, babası vefat ettiğinde çok kötüydü Çiçek. Biliyorsun ki Ekrem amca bir anda yitirdi yaşamını. Ani ölümler her zaman daha çok acıtır. Diyeceksin ki biz de üzüldük. Elbette üzüldünüz ama ben Ali'yi bir uçurum kenarından aldım."
"Ne!"
"Dur hemen sinirlenme. Babası henüz yeni ölmüştü. Acısı çok tazeydi ve o ne yapacağını bilmiyor vaziyetteydi. Buradan taşınmadan bir gece önce tesadüfen gördüm onu. Tedbirsizce öylece duruyordu uçurumun kenarında. Bir adım ilerisi ölüm, bir adım gerisi yaşamdı. Ali'yle aranıza yıllar soktum biliyorum ama onu tamamen kaybetmediniz bir de böyle düşün. Ben dostumu, kardeşimi sizin elinizden değil ölümün elinden aldım Çiçek. Bunun için benden nefret etme." Bulut konuşmaya devam ettikçe gözlerim doluyordu. Gözyaşlarım birer birer akarken Bulut masada ki peçetelerden birini uzattı ve yeniden konuşmasına devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHALLE ARASINDA (Tamamlandı) #wattys2021
Novela JuvenilKadifekale ve Limontepe mahallesine hoşgeldiniz! 💐 Unutmayın burada her şey 'Mahalle Arasında.' 💙