Genç kadın günlerin yorgunluğu ve gece boyu uyuyamamış olmanın etkisiyle derin bir uykunun kollarındaydı. O mışıl mışıl uyurken, ağaç evin ahşap kapısı gıcırdayarak açıldı ve heybetli bir bedenin gölgesi tüm girişi doldurdu. İri gölge titreyen adımlarla yaklaştı geniş yatakta, kedi yavrusu gibi iki büklüm yatan kadına. Adımları yaklaştıkça bedeninde ki titremenin arttığını hissediyordu. Belki de ilk kez böyle baş edilemez bir titremeyi buyur ediyordu vücuduna. Heyecandan mı? Özlemden mi? bilinmez kalbi toy bir delikanlının heyecanı ile, coşkulu bir gürültüyle göğüs kafesini dövüyordu. Avuçlarının içi terliyor, göz bebekleri hasretle oynaşıyordu.
Ah bu kadın! Ömrünü yoluna serdiği bu güzel kadın! Öyle çok şey ifade ediyordu ki onun için, onu tasvir etmeye yetecek kelime dahi bulamıyordu. Onda annesinin hiç görmediği şefkati, erken yaşta kaybettiği babasının merhameti, bir kardeşin samimiyeti, bir sevgilinin akıl almaz aşkı gizliydi. Nasıl özlemişti her zerresini. Nasıl da hasret kokuyordu o güzel çehresi.
Usulca kuruldu yatağın kenarına. Birkaç saniye sessizce melekler gibi uyuyan kadınını izledi. Ah! Bu görüntüyü ne çok özlemişti. Acı kahveleri gizleyen kirpiklerini, kaşlarının kavisini, nazlı bir kız çocuğu gibi büzülen dudaklarını... Ellerini hasreti ile kavrulduğu saçlarda gezdirdi usulca. Avucuna hapsettiği bir tutamı burnuna götürüp kokusunu ciğerlerine çekti. Ciğerleri bu koku ile bayramı yaşadı sanki. Bu kokuyu öyle çok özlemişti ki, uğruna canını vereceği gözlerini, parmaklarının arasına doladığı ipekten saçlarını, teninin kokusunu, bahar şenliği gülüşünü, her şeyini deliler gibi özlemişti.
Öyle güzel, öyle derin bir uykudaydı ki şimdi, o böyle bebek gibi uyurken genç adam kalbinden kopup gelen sınırsız bir merhametle onu kucaklamak ve göğsüne bastırıp sıkıca sarmak istiyordu. Pürüzsüz teninde usulca gezindi sıcak parmakları. Özlemiyle yanıp tutuştuğu ten soğuktan buz kesmişti. Kızdı genç adam karısının bu düşüncesiz haline. Neden dikkat etmiyordu kendine. Neden bu kara kışta buz gibi eve hapsetmişti onun dokunmaya kıyamadığı bedenini. Zayıflamıştı da sanki, elmacık kemikleri çökmüş, gözlerinin altında mor halkalar yer edinmişti. Acı yüzündeki ışıltıyı gölgelemişti.
Karısının baş ucunda duran kara kaplı defter iliştiğinde gözüne, uzanıp onu komodinin üzerinden aldı. Güzel gözlüsünün inci gibi yazısı döküldüğünde bakışlarına merak duygusu tüm hücrelerine hücum etti, ancak önce sevdiğinin o güzel tenini ısıtmalıydı.
Ayağa kalkıp şöminenin olduğu tarafa ilerledi. Önünde bir yığın halinde odunlar olan şöminede bir kaç dakika içinde ahşap evin her köşesini ısıtacak harlı bir ateş yaktı. Ardından tekrar karısının uyuduğu yatağa yaklaşıp komodinin üzerinde duran defteri eline aldı ve ilk satırdan son satıra kadar her bir harfi, her bir kederli sözcüğü gözünü dahi kırpmadan kalbine nakşetti.
Gözünün nuru meğer yokluğunda ne büyük acılara göğüs germişti. Karan onun nefes almadığı düşüncesi ile dâhi delirirken o, bunca vakit bu acıya nasıl katlanmıştı.
Birde son satırlarında sözünü ettiği şu emanet vardı. Karan o emanetin ne olduğunu bir türlü anlamlandıramamıştı ancak, o an çok da üstünde durmadı. Şimdi düşündüğü tek şey kadının onu gördüğünde ne hissedeceğiydi.
" Karan! Ne zaman geleceksin? " duyduğu sesle düşüncelerinden sıyrılıp bakışlarını sevdiği kadının yüzüne çevirdi. Karısı kederli bir tını ile ismini sayıklıyordu. Yüzü acı ile gerilmiş, kirpiklerinin kıyısında nem birikmişti. Dudaklarını kadının kulağına yaklaştırdı ve fısıldadı.
" Geldim gönül şenliğim, geldim Nur-u Ayn'ım hadi aç gözlerini, bak ben buradayım" Berzah, duyduğu sesle kalbindeki çarpıntının hızlandığını hissetti, ancak yine hayal görüyor olmanın verdiği korku ile söyleneni yapmayı reddetti ve kafasını olumsuz anlamda iki yana salladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
^^ BERZAH ^^ (DÜŞ SERİSİ 1)
RomanceErkek egemenliğinin hakim olduğu topraklarda , bir yaşam uğruna feda edilen, hayallerine ve umutlarına zalimce balta vurulan gencecik, masum bir kızın hikayesi.. & Ait olduğu topraklardan acımasızca söküldüğünde küçücük bir tomurcuktu. Susuz bırakıl...