Konakta büyük, sarsıcı bir koşturmaca vardı. Bugün, Karan'ın en acı günlerinden birine daha ev sahipliği yapıyordu ömrünü geçirdiği taş duvarlar. Hayatı boyunca hep eksikliğini hissettiği, acısını yüreğinin en derinlerinde sakladığı kadın, bugün sonsuza kadar hayatından çıkıp gitmişti. Karan bugün öksüz kalmıştı. Bu yaşına kadar sevgisizliğin sancısı ile kıvranan yüreği, artık gerçek anlamda öksüz kalmıştı. Aynı çatının altında hep hasret kaldığı annesini, anıları ile birlikte kara toprağın altına gömmüştü. Şimdi tüm yaşananlardan geriye kalan tek birşey vardı genç adam için. İçini ezen kırık dökük hatıralarla dolu koca bir otuz üç yıl. Gözünü kapattığında annesine dair hatırladığı tek şey ondan nasıl şefkat dilendiği, sevilmek için nasıl çırpındığı ile ilgili hatıraları oluyordu. Bugün onu babasının yanına, o kara toprağın altına kendi elleri ile koyarken, anne sevgisine hasret büyüyen çocukluğuna, ziyan olmuş gençliğine ağıtlar yaktı içten içe. Ve, bir kez olsun doya doya ciğerlerine çekemediği anne kokusuna duyduğu özlemle akıttığı birkaç damla ile suladı annesinin üzerini örten toprağı. Şimdi ise ömrünün acı tatlı hatıraları ile süslenmiş duvarların arasında, sırtında bir ağırlık varmış gibi büktüğü boynunu kaldırmadan, sessizce dinliyordu annesinin ardından okunan Kur'an-ı Kerim'i. Cenazesinde çok kimse olmadığı gibi mevlidin de de pek bir kalabalık yoktu Ziynet hanımın. 'Yazık' dedi Karan içinden, büyük avluyu dolduran bir avuç insanın üzerinde göz gezdirdiğinde.
' Yazık ki öldüğünde ardından rahmet okuyacak doğru düzgün insan bile biriktirememişsin be anne'Kalbi acıyordu genç adamın, gördüğü şu manzara ciğerini dağlıyordu. Bir kez olsun kucağına alıp sarmadığı, o küçük, sevgiye muhtaç kalbini göremediği için kırgındı annesine, ama yine de üzülüyordu onun için. Ne olursa olsun annesiydi işte. Onu dokuz ay karnında taşımış ve dünyaya getirmişti. Herşeye rağmen varlığının sebebiydi. Belki Sultan annesi kadar hakkı yoktu üzerinde ama onu karnında taşıyıp, dünyaya getirmiş olması bile ödenmeyeceğini düşündüğü büyük bir haktı ona göre.
&
Küçük kalabalık ufak ufak dağılmaya başladığında yalnızca Karabey konağının sakinleri kalmıştı gidenlerden geriye. İki aile baş başa kaldığında uzun süren hüzünlü bir sessizlik çöktü bir süre hepsinin diline. Bu kasvetli sessizliği bozan Didar'ın küçük kızının o minik elleri ile annesinin gözünden akan yaşları silmeye çalışırken " ağlama anne" deyişi olmuştu. O iki kelime konağın taş duvarlarında yankılandığında, tüm kafalar gibi Karan'ın yerde olan başı da anne- kıza dönmüştü. Karan, kız kardeşinin sessizce döktüğü gözyaşlarını görünce içinde bir yerlerin alev alev yandığını hissetti. Belki de saatlerdir, hareketsiz bir şekilde oturduğu sedirden hızla kalkıp kardeşinin yanı başında ki boşluğa bıraktı heybetli bedenini. Ve tek birşey söylemeden kolunu onun cılız beline sarıp, koltuğunun altına sıkıştırdı kardeşinin hıçkırıklarla sarsılan bedenini. Biliyordu o da tıpkı kendisi gibi anne sevgisinden mahrum büyüyen çocukluğuna ağlıyordu. Küçücük sevimli bir kız çocuğu iken sevilmek için annesinin etrafında nasıl pervane olduğunu, annesini güldürmek için yaptığı şirinlikleri, belki üzülüp bir kez olsun kucağına alır umudu ile kendini yerlere atıp, dizlerini yaraladığı ve
" anne canım çok acıyor" diye feryat edişlerini dün gibi hatırlıyordu. Ve o yaraları her defasında kardeşinin umduğu gibi annesi değil, merhamet dolu sevgisi ile Sultan anneleri sarardı.Berzah, Karan' a ve Didar' a bakarken gün boyu yüreğine çöreklenen kederi daha fazla içinde tutamadı. Döktüğü gözyaşları Ziynet hanım için değildi elbette. Anneleri olduğu halde annesiz büyümek zorunda kalan, hala içlerinde bir yerlerde o sevgiye muhtaç çocuğu büyütmeye çalışan bu iki kardeşin ziyan olan geçmişine ağlıyordu. Yüreğinin sahibi adamına, onun zümrüt yeşili gözlerine düşen güz' e ağlıyordu. Hiç yakışmıyordu onun güzel gözlerine sonbaharın solgun renkleri. Onun gözleri bahardı. Baharı fısıldar, baharı yaşatırdı. Zümrütler hep tebessüm etmeliydi. Bahardan başka mevsim düşmemeliydi onun kömür karası kirpiklerine. Berzah, onu böyle omuzları çökmüş, boynu bükük, bakışları solgun görmeye hiç dayanamıyordu. Allah biliyor ya hiç bir gün unutmamıştı Ziynet hanımın yüreğine açtığı yaraları. Ama bu adamın kalbi, kalbinde atmaya başladığından beri hüznü onun da hüznü, sevinci onun da sevinci olmuştu. Ziynet hanımın ölüm haberi konağa ulaştığında , düşündüğü tek şey Karan'ın yaşayacağı üzüntü olmuştu. Dilan için dâhi bir nebze sızlayan kalbi, Ziynet için bir gram dahi sızlamamıştı. Sadece kendi yaşadıkları için değildi duyduğu nefret, karşısında ki bu yıkık dökük manzaranın mimarı olduğu içindi aynı zamanda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
^^ BERZAH ^^ (DÜŞ SERİSİ 1)
RomanceErkek egemenliğinin hakim olduğu topraklarda , bir yaşam uğruna feda edilen, hayallerine ve umutlarına zalimce balta vurulan gencecik, masum bir kızın hikayesi.. & Ait olduğu topraklardan acımasızca söküldüğünde küçücük bir tomurcuktu. Susuz bırakıl...