7.Bölüm

8.5K 241 48
                                    

7.Bölüm

Beyaz masanın üzerinde ellerini birbirine kenetleyerek alacağı cevabı bekleyen avukat ve ağzında buharları püskürten bardaklarımızın içinde yeni demlenmiş çaylar duruyordu. Yaptığı teklif belki de düzenli bir hayatın emaresiydi. Peki neden böyle bir teklifle gelmişti karşıma? Bunu düşünmek hayat şartlarımla dalga geçmek olurdu. Nedenli sorularım her zaman diliminde katbekat artıyordu. Belki de artık bazı şeylerin altında yatan niyeti araştırmalıydım. Belki de yalnızca beni nasıl etkileyeceğini düşünmeliydim. Uzun kirpiklerinin perdelediği bal rengi irislerine bakarak, "Kabûl ediyorum teklifinizi Avukat Bey." dedim.

Avukat cümlemin sonuna kadar gülümseyerek eşlik ederken, cümlemin sonunda yalancı bir kızgınlıkla "Sayende adınızı unutacağım Dilşah Hanım. Artık adımla hitap etseniz olmaz mı?" diye sordu.

Aslında bu uyarıyı alana kadar hakikaten böyle hitap ettiğimi fark etmemiştim. Hatamı düzeltmek için adını kullanacaktım fakat unutmuştum. "Şey galiba ben adınızı unuttum. Tuhaf bir isimdi ama aklıma bir türlü getiremiyorum..." Yaptığım patavatsızlıkla hemen elimi ağzıma kapattım; ancak her şey için çok geçti. "Ben özür dilerim." dedim mahçûp ifademle. Bu hâlimden nefret ediyordum. Yani ne diye ortada hiçbir şey yokken adamın hakkında yorum yapıyordumki...

O anda avukat, kısık tonda bir kahkaha patlattı. Tok sesiyle arka arkaya çıkardığı merdivenli gülüşleri, nefesleriyle aynı ritimde devam ediyordu. Bu kahkahayı yutmaya çalışan biçimler dudaklar resmiyete bürünerek düz çizgi hâlini aldı. Kahkahasını zor bela bastırdıktan sonra, "Adım Merih ve eğer izin verirseniz bende size isminizle hitap etmek isterim," dedi sonrasında eklemeyi de ihmâl etmedi. "Yalnızca isminizle..." Tuhaf bakışlarıma istinaden gayet sakin tavrımla, "Tabii." dedim. kekelememek için verdiğim büyük uğraşlar sonucu.

İkimizinde çayları bitmişti, garson boş bardakları içeriye taşıdıktan sonra Merih Veziroğlu da hesabı ödemişti. Avukat yüzüme dikkâtli bir şekilde bakarken ben de diğer masalara göz gezdiriyordum. Binevi kaçıyordum. Ellerimi nereye koyacağımı bilemezken hemen dizlerime bastırdım. Bir süre titremelerimin durmasını bekledim. Nihayet durduğunda avukat "Artık kalkalım mı?" diye sordu. Konuşmasıyla yüzümü ona çevirdikten sonra onu onaylayarak ayağa kalktım ve beraber çıkışa doğru yöneldik. Arabaya kadar geldiğimizde avukat ön kapıyı açıp içeri girmemi bekledi. İçeri girdiğimde kasım ayının verdiği soğuktan da kurtulmuş oldum. Avukat ısıtıcıyı açtıktan sonra yeni bir sohbeti başlattı aramızda. " Seni önce asgari ücretle başlatacaklar. Çalışmandan memnun kalırlarsa maaşını arttıracaklar." Soğuktan sonra ısınmanın verdiği etkiyle uyumamak için göz kapaklarımı zorluyordum. "Eğer çalışmamdan memnun kalınmazsa atılacağım." dedim, avukatın söyleyemediklerini de ekleyerek. Avukat açıklama yapmak için ağzını açtığı esnada, "Sorun değil ben zaten çok çalışacağım. Hem senin yardımlarının boşa çıkmasını istemiyorum hem de iş bulmanın ne kadar çok zor olduğunu anladım."

Merih gözlerini yalnızca benimle konuşacağı zamanlarda yoldan ayırıyordu. Bana bakmaya başladığında bir iki saniye sessiz kalınca gözlerimi bir bataklığa saplanmış gibi onun gözlerinden çekemiyordum. Benim yapamadığımı başardığında gözlerini tekrar yola çevirdi. Boğazını temizleyip ciddi ses tonuyla kısa süren sessizliğimizi bertaraf etti. "Hiçbir zaman kendini bana karşı borçlu hissetme. Borçlu hissedeceğin bir şey yapmıyorum Sana bir tavsiye vermemi ister misin?"

Uslu bir çocuk olup başımı salladım ve boğazımda atan kalbimle vereceği tavsiyeyi bekledim. "Artık biraz da kendi hayatına bakmalısın. Kendini kardeşlerine tamamen adadığının farkındayım. Yani en azından davan boyunca dilinden düşmeyen tek kelime 'kardeşlerim' oldu. Tabii ki kardeşlerini tamamen bırak demiyorum ama bence biraz da kendi hayatını yaşamalısın."

Dilşah +18 (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin