32. Bölüm (2. Kitap)

2.9K 90 18
                                    

İnstagram=_arikubra

32. Bölüm (2. Kitap)

Pas tutmuş bir saatin içerisinde zamanın esiriydim. Günler, haftalara, haftalar aylara dönüşüyordu. Zaman ilerlerken yalnızca dünya değil, hayatım da değişiyordu. Hayatım değişirken benim hiçbir şeyden haberim olmuyordu. Günlerim, umudumu öldürmek için uğraşıyorlardı. Başarmışlardı. Çoktan yaşamam gereken hapis hayatını, şu an, kim olduğunu bilmediğim bir adam yüzünden yaşıyordum. Yüzünü bir kez olsun görmemiştim. Birkaç kere telefon konuşmalarından dolayı sesini duymuştum. Duymamın da açıkçası bir anlamı yoktu. Çünkü duyduğum sesi daha önce hiç duymadığımdan emindim. Burası neresi, bilmiyorum. Beni kaçıran kim, bilmiyorum. Aylardır Merih'in beni bulmasını bekliyorum. Beni bulamamıştı. Kimse bulamamıştı. Birkaç kere yerimizi değiştirmişlerdi. İşin garibi bana kaçırılan biri gibi davranmıyorlardı. Her gün önüme enfes yemekler bırakıyorlardı. İlk birkaç gün hiçbir yemeği yememiştim ancak ondan sonra açlığım daha baskın gelmişti. İlk yediğim yemekten sonra zehirlenmeyi beklemiştim ama zehirlenmedim. Ondan sonra da yalnızca dinç kalmak için azıcık yemeye başladım. Yalnızca üç lokma...

Kaldığım oda oldukça büyüktü. Çok ferah bir odaydı. Ortasında çift kişilik bir yatak vardı. Yatak oldukça büyük ve rahattı. Oda ikiye bölünmüş gibiydi. Bir taraf uyumak bir taraf da rahatça oturmak için falan gibiydi. Yatağın hemen yan tarafında abajur vardı. Bir basamak indiğinizde ikinci bir odaya geçmiş gibi hissediyordunuz. Burada da iki tane tek kişilik koltuk vardı. Büyük ekran televizyonun tam karşında küçük bir kitaplık vardı. Küçük dememe rağmen içinde çok fazla kitap vardı. Bu süreçte çoğunu bitirmiştim. Sanki her şey normalmiş gibi anlatıyordum. Bu duruma alışmış olmak istemiyordum. Kaçırıldığımda yaz mevsimindeydik ve şu an kış mevsimindeydik. Her gün duvara asmış oldukları takvimden bir yaprak daha koparıyordum. Kopardığım her yaprak içimden birçok şeyi götürüyordu. En azından günleri kaçırmıyordum. Geceleri uyuyamıyordum. Birkaç saatle uykumu geçiştiriyordum. Babamın yaşayıp yaşamadığını, kardeşimin sağlığının nasıl olduğunu, onlara kimin sahip çıktığını bilmiyordum. Agah'ın hastalığı ne durumdaydı bilmiyordum. Bu bilinmezlik beni çıldırtıyordu. Oturduğum koltuktan yavaşça ayağa kalktım. Kaldığım odayı resmen benim için dizmişlerdi. Büyük ekran televizyon, dvd ve birçok cd vardı. Burada olan bütün filmler benim sevdiğim, merak ettiğim filmlerdi. Beni kaçıran kişi beni çok iyi tanıyordu. Kim olduğunu bir türlü bulamıyordum. Beni bu kadar iyi tanıyan birini tanımıyor oluşum daha çok sinirimi bozuyordu. Dvd'nin olduğu yere geldikten sonra bütün cd'leri odanın ortasına doğru fırlattım. Ardından kilitli olan kapıyı yumruklamaya başladım.

"Bırak artık beni. Ne istiyorsunuz benden? Sen kimsin? Kime diyorum?"

Her gün sinirim geçene kadar bu kapıyı yumrukluyordum. Ne sinirim geçiyordu ne de bana bir faydası oluyordu. Kafayı sıyıracaktım artık. Birilerinin çıkıp bana bir açıklama yapmasını istiyordum. Arkamı döndüm ve yalnızca pencereye baktım. Pencere dediğime bakmayın. Pencereler, dışarıdan tahtalarla kapatılmıştı. Burada kullanabileceğim hiçbir şey yoktu. Bir şeyler yapıp kurtulmak için elimde hiçbir şey yoktu. Ellerimle saçlarımı yoldum. Ben bunları hak edecek ne yapmıştım? Tam bir şeyler yolunda giderken, hayatımda ilk defa bir şeyler yolunda giderken, nasıl da her şeyim altüst olmuştu?

Bir şeyler yapmalıydım. Buradan kurtulmak için bir şeyler yapmalıydım. Ardından saate baktım. Onun gelmesine çok az kalmıştı. O dediğim kişi sanırım beni kaçıran asıl kişiydi. Çünkü herkesin onu dinlediğini biliyordum. Bazı zamanlar kaldığım odanın kapısını önünde insanlara emirler yağdırıyordu. Muhtemelen asıl kişi oydu. Bugüne kadar benimle hiç iletişime geçmemişti. O zaman benimle dertleri neydi? Bu kadar zamandır neden beni burada tutuyordu.

Dilşah +18 (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin