21. Bölüm

3.1K 107 39
                                    

İnstagram=_arikubra

DİLŞAH'TAN

Bencilliğin bahçesinde fedakârlık yetiştirmeye çalışıyorum. Sonucunu bildiğim sevgilerime bir yenisini ekliyorum. Acıyan canlarıma katbekat acı ekliyorum. Bu hayatta hak ettiğiim yalnızca boyun eğmek, biliyorum. Baş kaldırdığım muhalefet nefesler ümüğümü sıkıyor, gidiyorum.

Nereye ulaşacağımı bilmeden bu hayat denen savaşta koşuyorum. Bir sonuca ulaştığımı sandığımda yeni çıkmazlar doğuruyorum.

Ellerimi birbirine kenetlerken neler hissedeceğimi bilemiyordum; ancak yüreğimde saf bir korku vardı. Ne zaman her şeyin yolunda gittiğini düşünsem sonucunda mutlaka her şey tepetaklak oluyordu. Babam tam karşımızda oturuyor, sarhoş olduğundan dolayı gözlerini açık tutmakta zorlanıyordu. En azından Mira, birazdan şahit olacağımız sahneyi izlemek zorunda kalmayacaktı. Agâh ise tam dibimde bağdaş kurmuş vaziyette bana bakıyordu. Evet, bana bakıyordu.

Çünkü...

Çünkü babama bakmaktan korkuyordu. Ben korksam dahî onun yüzüne bakmaktan asla çekinmiyordum. Zira başka şansım yoktu. Sabırsızlığım iki dudağımın arasından firar eden nefeslerime yansıdığında babamın gözlerinin tamamen gözlerimin içine baktığını fark ettim. Hayır fark etmedim, hissettim.

Öyle bir bakışı vardı ki kalbime gömdüğüm geçmişim hüngür hüngür ağlamamak için dişlerini sıkıyordu. Ben ağlamıyordum. Geçmişim benim yerime de ağlıyordu. Bu sinir bozucu sessizliğe daha fazla katlanamayarak konuşmak için ağzımı araladım. Ağzımı açtığımdaysa tek bir kelâm edemedim. Sanki nefesimi, kelimelerimi benden çalmışlardı. Babam bu hâlimi görünce ağzını yamultarak konuşmaya başladı. Sarhoş olduğundan dolayı kelimeler tam olarak anlaşılmıyordu. Bu yüzden tüm algılarımı babama odaklayarak söyleyeceklerini dinlemeye çalıştım. Korkum bunun önüne geçebiliyordu çünkü.

"Ben hiç iyi bir baba değilim. Değil mi?"

Hıh!

Babam ne demişti? Babam babalığını bize soruyordu. Yüzüne daha dikkatli bakmaya çalışırken kenetli ellerimin üzerinde Agâh'ın elini hissettim. Sanırım babamın bu hâllerinden korkuyordu. Korkmakta haklıydı; çünkü biz bu zamana kadar hiç onunla karşılık oturup konuşmamıştık. Bir hıçkırık sesi yükseldiğinde sessiz odada, içtiği alkole binlerce lanet yağdırdım. Ne diye içiyordu ki?

"Baba sen iyi misin?"

Taşıyamıyormuş gibi önüne eğilen başını, çok ağır bir şeyi taşıyormuş gibi kaldırarak elindeki alkol şişesini yere koydu. Asla ama asla yüzüme yeniden bakmadı. Gözleri bize değmeden tek bir noktaya odaklanıyordu. Davranışlarından dolayı endişelenmeye başlarken iyi olması için içimden durmadan dua ediyordum. En azından bu geceyi sağ salim atlatmalıydık. Soruma yanıt alamazken yavaşça doğruldum.

"Bugün çok yorucu bir gündü zaten, hadi yatalım. Sonra sağlam kafayla konuşuruz. Olur mu?"

Agâh'ta benimle beraber doğrulurken gözlerim hâlâ babamın üstündeydi. Saçı sakalı birbirine girmiş. Kıyafetleri desen zaten yırtıklardan geçilmiyordu. Aceleci tavırlarla bir elini titreyerek havaya kaldırırken," Ne olur gitmeyin!" dedi.

Sesi...

Babamın sesi ilk defa titriyordu. Şaşkınlıktan adeta nutkum tutulmuştu. Babam...

Benim babam ilk defa gitmemizi istememişti. Agâh anlam veremeyerek yüzüme bakarken kalktığım yere yeniden oturdum. Bu hareketim kesinlikle bilinçli değildi. O da mecburen yanıma oturmak zorunda kalmıştı. Babamın derdi neydi?

Dilşah +18 (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin