Mekana girdiğimizde yüzümü buruşturmuştum.
Buranın havası çok basıktı ve berbat kokuyordu.Etraf karanlıktı ve Tae kolumu tutmuş bizi merdivenden aşağıya indiriyordu.
Yolda acele etmemiz gerektiğini söyleyip durmuştu ve tek kelime etmemiştik.Koşarak geldiğimizden nefes nefese kalmıştık.
Canına zarar gelmesinden ölesiye korkuyordum.Sanırım aşk buydu.
Koşar adımlarla karşımıza çıkan kapıyı araladığımızda bağırış sesleri kulaklarımı deliyordu.Küfürler ve tezahüratlar havada uçuşuyordu.
Orta alana girdiğimizde önümüzde koca bir kafes vardı.Gördüğüm yüzle içim titrerken derin bir nefes aldım.
Jimin kafeste dövüşüyordu.Dudağı patlamıştı ve kaşından kan geliyordu.
"Jimin!"diye bağırmamla dikkati dağıldı ve bana baktı.
Fırsatı kullanan Joon Seo,Jimin'in suratına sert yumruğunu geçirmişti.Jimin yere düşerken çığlık attım.Ben koşarak kafesi tutarken Tae arkamdan geliyordu.
Kafesi sarstım ama açılmıyordu kapısı.Gözlerim doluyordu.Jimin yerde yatarken dokunmaya kıyamadığım yüzüne Joon Seo acımadan yumruk atıyordu.
"Jimin!"
Bilinci kayar gibi olmuştu yüzü kan içinde kalırken.Tae benim gibi kafesi sarsıyor küfür ediyordu.
"Joon Seo dur artık!"diye bağırdım.Durmalıydı.
Gözyaşlarım yanaklarımı ıslatırken daha çok sarstım kafesi.
"Joon Seo sana yalvarırım dur!"
Joon Seo durmuyordu.O sırada Jimin'in kanlı yüzünden zar zor seçilen gözleri ile göz göze geldim.
Acı çekiyordu.Canı yanıyordu.
Acı çekiyordum.Canım yanıyordu.
Yavaş yavaş yere eğildim.Onun ayaklarına kapanır gibi otururken saçlarım önüme geldi.
"Joon Seo lütfen bırak onu.Her istediğini yaparım!Yemin ederim ki ne istersen yaparım!"
Yakarışlarımı duyan Joon Seo durdu.Kanlı dişleri ile gülümserken emekleyerek yanıma geldi ve kafesin içerisinden yüzümü kendine çevirdi.
Joon Seo'nun gözlerine bakmakta bile iğrenirken yine ona muhtaç kalmıştım.
"Ne istersem mi?"
Jimin yavaşça kıpırdandı.Tae,Jimin'e sesleniyor bilincini yerine getirtmeye çalışıyordu.Bende ona zaman kazandırıyordum.
Acıyla inleyen Jimin'e çevirdim bakışlarımı.Göz göze gelmiştik.
Çenemi sıkan Joon Seo yüzümü hafifçe sarstı.
"Sana bir soru sordum!"
Kafamı salladım korkuyla.Eline düşmüştüm.Her ne kadar kırıkta olsam Jimin'i kurtarmak kalp görevimdi.
Onu seviyordum.
Jimin hafifçe kalkmaya yeltendi ama acıyla geriye yattı.
"Mi-Young!"diye seslenen Jimin'e baktım umutla.
O iyi miydi?
"Çek lan ellerini üzerinden!"diye bağırmıştı Jimin.Etraf yavaş yavaş sessizleşiyordu.Herkes bizi izliyor olmalıydı.
"O benim sevgilim"diyerek bana bakan Joon Seo'ya ağzım açık bakakalmıştım.
"Dediklerimi yapacaktın değil mi?"diyerek psikopatça gülümseyen Joon Seo'ya karşı az kalsın hıçkırarak ağlayacaktım.
Ondan nefret ediyordum.
"Tae!Mi-Young'u eve götür!"diyerek bağıran Jimin hala kalkmaya çalışıyordu.Ağır darbeler almış olmalıydı.
Tae tereddütle ikimizde gezdirmişti gözlerini.Ne yapacağını bilemiyor gibiydi.
"Tae sana dedim!"
Jimin zorlukla ayağa kalkmış önümde çömelen Joon Seo'nun saçlarından tutmuş kafeste başka bir tarafa fırlatmıştı.
Ellerim ağzımda ayağa kalkmış izlerken Jimin'in güçlü sesi tüm sessizliği delip geçmişti.
"Benim olana dokunma demiştim piç herif!"
Ne kadar çok yorum ve yıldız o kadar hızlı bölüm atarım heee MDÖSÖCÖWÖF
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Limerence||Park Jimin ✓
FanfictionHıçkırdım. "Ben hiçbir şey yapmadım"diye fısıldadım. "Kalbin çok güzel"diye fısıldadı o da kulaklarıma. "Bu güzel kalbini kimsenin kirletmesine izin verme" Omzundan çekilip yüzüne baktım.Gözlerimin içine o kadar yoğun bakıyordu ki kaybolmamak mümkün...