BÖLÜM XVIII - AİLE (Part 1)

124 24 0
                                    


Kara sancakların dalgalandığı lanetli kalesine vardığında Kaan'ın içi bir kez daha huzurla dolmuştu. Sebebini bilmiyordu; belki şehir dışında en uzun süre konakladığı yer olması belki de hak ederek, kan dökerek ele geçirmiş olması sebebiyle evi, yuvası sayıyordu bu lanetli yeri. Kapıda karşılama yapan Beld, Goru-Doru kardeşler ve Rubin de ikinci ailesi olmuştu adeta. Aile... Bu kelimeyi daha önce de defalarca duymuştu. Ne hikmetse Dmerdin'in ağzından çıktıktan sonra kelimenin gerçek manası, karşıladığı birincil kişiler; anne, baba hatta kardeşi ancak aklına gelebilmişti. Milendar yerleşkesinde gördükleri de muhakkak bu hikmetin ardını dolduruyordu. Ailesini daha doğrusu 'birinci ailesini' ardında, Anavatan'da bırakan bir kendisi değildi aslında. Sessiz bir yemin içilmiş gibi şimdiye dek kimse şehirlerden birinde bıraktığı ailesinden bahsetmemişti.

Yol boyunca ailesini düşünmesinin hatta kalesine adım atarken dahi aklından ailesindeki bireylerin isimlerini tekrar etmesinin sebebi ailesine duyduğu hasret değildi. Böyle bir duygudan yoksun olmasına şaşırıyordu Kaan ve tekrar unutmaktan korkuyordu.

Karşılama şölenini es geçerek ve yorgunluğuna rağmen dinlenmeyi erteleyerek, arkadaşlarını çağırdı toplantı odasına. Sözü dolandırmaya gerek yoktu. "Ailesini unutan bir tek ben miyim?" diye sordu.

Masadakiler, bu soruyu duydukları anda belli ki ilk defa ailelerini hatırlamıştı. Daha önce nasıl hiç akıllarına gelmediklerinin şokuyla sessiz düşüncelere boğulmuşlardı. Mortedra mı çok zalimdi, yoksa yüzüklerinin etkisi miydi? İnsana sevdiklerini unutturacak kadar güçlü ne olabilirdi? Milendar ziyaretinden önce de köylüleri ve aile yaşamlarını defalarca görmüşlerdi fakat bu görüntüler ailelerini hatırlatmamıştı nedense. Ailelerini yanlarına almak bir yana onları ziyaret etmek bile akıllarına gelmemişti ve işin garibi şehirlerden ayrılırken 'tekrar görüşecekleri', 'onları da kurtaracakları' gibi benzer vaatlerde bulundukları halde bunu unutmuşlardı. Bir tek İsmail bu konuyu en azından bir kere düşünmüş gibiydi ve bir şekilde Kaan'ın sorusunun ardındaki eylemi tahmin ediyordu. İlk yorum ondan geldi. "Bulundukları yerde, burada olacaklarından daha güvende olurlar sanırım," dedi.

"Crona'nın hedefi biz değiliz, tam tersine hedefi olan şehirlerle arasındaki son engeliz. Crona'yı durduramazsak güvenli bölgede ne kadar güvende olurlar?" diye sordu Okan.

"Düşmüş Şehir'i göz önünde bulundurursak..." şeklinde mırıldanarak üstü kapalı Okan'ı destekledi Kaan.

"Evet, bir tanesi harap oldu fakat diğerleri sapasağlam duruyor. Yine de ilk çarpışma noktasında daha güvende olacaklarına inanıyorsanız bir şey diyemem," dedi İsmail.

Kimse dile getirmemiş olsa da konu ailelerin Lanetli Kale'ye taşınması; bir nevi geçmişte verilen sözlerin tutulmasıydı. Kısa bir süre sonra öğrenecekleri halde o an itibariyle Crona'nın ne zaman geleceği hatta gelip gelmeyeceği hakkında kesin bir bilgileri olmadığı halde -bu ihtimal dâhilinde- aileleri için en güvenli tercihi tartışıyorlardı. İsmail kararını çoktan vermişti oysaki.

Kısa bir sessizliğin ardından "Yahu en azından bir görüşseydik, helalleşseydik falan," şeklinde hayıflandı Okan. İsmail'in sözüne karşı çıkabileceği bir nokta yoktu, bunun farkındaydı.

Ya ailelerini oldukları yerde bırakacaklardı ya da tehlikenin göbeğine getireceklerdi. Okan ise üçüncü bir seçenek sunmuştu.

"Bak işte bu olabilir," dedi İsmail. Kaan da neden böyle bir seçeneği düşünmediğine şaşırarak başıyla onaylamıştı.

"Eee bu işin yolu yordamı nedir, bilen var mı?" diye sordu Okan.

"Sanırım güvenli bölgedeki dostunuz bu konuda yeterli bilgiye sahiptir," dedi Milla. Odaya yeni girmişti fakat konuşulanlardan haberi vardı bir şekilde. Büyücünün garipliklerine alışmış olduklarından bu durumu sorgulamadılar.

"Savaş'tan mı bahsediyorsun?" diye sordu Kaan.

Milla bir tebessüm eşliğinde hafifçe başını eğerken Okan araya girdi: "Yahu o da aynı yerde sayılır. Vargas'ı ona gönderene kadar şehre göndeririz, birinci elden alırız bilgiyi."

Bir süredir Anavatan ziyaretleri askıya alınmış olan Vargas bu görevi bayılarak yapardı ancak Milla'nın aklındaki yöntem kesinlikle bu değildi. Kuşlarından daha doğrusu sihir mamulü kara kuzgunlarından birini gönderecekti güvenli bölgeye, böylece çok daha hızlı şekilde sorularına yanıt alabilirlerdi.

Milla'nın fikri Okan dâhil herkesten onay almayı başarmıştı. Savaş'ın bu konuda bilgi sahibi olduğuna dair kimsenin elinde bir veri yoktu aslında. Fikri ortaya atan Milla'nın an itibariyle odadakilerden Savaş ile yolu kesişmemiş tek kişi olması ilginçti ama kimse bu durumu sorgulamadı. Sorsalardı; demir dövmediği zamanlarda Beld'in o kadar sessiz biri olmadığını öğrenebilirlerdi. Savaş'tan olumlu veya olumsuz bir yanıt geldiğinde nasıl bir yol takip edeceklerini tartışmayı sonraya bırakmışlardı ancak gelişecek olaylar neticesinde buna gerek kalmayacaktı. Gelecekten habersiz arkadaşlar için şimdilik ailevi düşüncelerle dinlenmeye çekilme vakti gelmişti.

Mortedra 2 - Bir Kralın Düşüşü (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin