DarkKahn
Tüm şehre haber salmış; esnaf, misafir, paralı asker fark etmeksizin herkesin, her şeyi bırakıp bir süreliğine Ticaret Şehri'nden ayrılmasını emretmişti. Şehri terk edenler, giderken kapılarını açık bırakmışlardı. Bir vaatte bulunması lüzumlu olmadığı halde herhangi bir hırsızlık ya da mal kaybı durumunda zararı karşılayacağını temin etmişti DarkKahn. Güvenli bölge bile bunca zamandır tek bir kralın yetkisinde olmamıştı ve uzun bir süredir insanoğlu ırkından bir kral çıkmamıştı. Hem güvenli bölgeyi hem de dışarısını aynı anda idare edebilen bir kralın sözüne kim karşı çıkabilirdi ki. Sebebi açıklanmadığı halde bunun; Anselon Tarikatı'na yönelik bir operasyon olduğu barizdi ve kimsenin çapraz ateş arasında kalmak gibi bir niyeti yoktu.
Tüccar Valeron adına üretilmiş çalıntı kılıçları satmaya çalışan ihtiyar pazarcıyı yakaladığı, beş Anselon müridiyle karşılaştığı yere gidiyordu. Tarikatın merkezi orası mıydı emin değildi fakat oraya yakın bir noktada olduğuna inanıyordu çünkü karanlık sokaklar orada başlıyordu. Karanlık sokakların onlara ait olduğunu duymuştu birçok kişiden. Bunun doğruluğunu test edecekti.
Çatıları neredeyse birbirine değen çift katlı evler ve dar sokaklar gerçekten de gündüz vakti bile aydınlığa yanaşmıyordu ki bir-iki saat içerisinde güneş etkisini yitirecekti. Yüzlerce meşale yaktırdı. Evlerin, dükkânların çatılarına okçular yerleştirdi.
Şehre dağılan askerleri istisnasız tüm evleri, dükkânları araştırmış fakat kimseyi bulamamıştı. Gece mavisi cübbesini giymiş Milla kara büyüye karşı alanı tarıyor, çok yakında olduklarını yineleyip duruyordu. Bir yerde; yer altı kanallarına, kötülüğün inine, karanlığın merkezine uzanan bir giriş olmalıydı fakat bir türlü bulamıyorlardı. Beklemekten başka çareleri yoktu.
Meşaleler sayesinde, daha önce hiç olmadığı kadar aydınlanmış dar sokaklarda kümelenerek, sessizlik içerisinde havanın kararmasını beklediler. Yorgundular, uykusuzdular ama tetikteydiler. Yılan bir kere deliğinden çıkmıştı, artık hiçbir şey olmamış gibi saklanmaya devam edemezdi; tekrar çıkacaktı.
Güneş tamamen kendini gizlemiş, meşaleler 'iş başa düştü' dercesine harlanmıştı. Bir gariplik vardı. Sanki birileri sokaklardaki farklı noktalara onlarca vantilatör yerleştirmiş ve aynı anda çalıştırmıştı. Değişken hava akımının peyda olmasının ardından; itinayla araştırılıp, dikkate değer bir şey bulunamamış evlerin, dükkânların dış kapıları gıcırdamaya başlamıştı.
Askerler aldıkları emir üzerine mevcut pozisyonlarını korumaya devam ederken; Kaan sorarcasına Milla'ya baktı ve olumsuz manada başını salladığını gördü. Hava akımına ve kapı gıcırtılarına sebep olan şey her ne ise büyüyle uzaktan-yakından bir alakası yoktu. Merakına yenik düşen Okan birkaç adım atarak amaçsızca gıcırdayan kapılardan birini kontrol etmeye gitti. Kapıya dokunmak üzereydi ki kapı kendiliğinden açıldı ve karanlığın içinden fırlayan bir asker Okan'ın üzerine atıldı. Adamı gırtlağından kavrayan Okan, 'her şeyin sorumlusu işte bu herhâlde' dercesine Kaan'ın önüne yuvarladı. Bir kılıç darbesiyle, ejderha kabartmalı bir zırh kuşanmış adamın şaşkınlığına son verdi Kaan çünkü adamın ardından birkaç yüz asker daha farklı kapıları kullanarak sokaklara akın etmişti.
Lycand karışıklık yaratmak ve bu esnada bilgi edinmek amacıyla öncü dalgasını göndermişti. Öncüler; Özgür Krallar, Torin kardeşler gibi an itibariyle toprak altında yatan kralların askerlerinden oluşuyordu. Yarısına yakını gerçek bir savaş tecrübesinden yoksundu, tamamına yakını ise en son ne zaman talim yaptığını dahi hatırlamıyordu. Farklı amaçlar, sebeplerle Anselon'un kapısına gelmişlerdi. Anselon da onlara kucak açmış, karınlarını doyurmuş ve yatacak yer vermişti. Aldıklarının karşılığını verme zamanının geldiğini bilen askerler, DarkKahn'ı ve ordusunu hazırlıksız yakalayacaklarını düşünmüş fakat hazırlıksız yakalanan kendileri olmuştu. Aslında sayıları bine yakındı ve Anselon'un karanlık tünelleri hakkındaki hikâyeler yeterince gerçekti ki yüze yakın noktadan yüzeye çıkarak karanlık sokakları çevreleyen bir çember oluşturmayı başarmışlardı fakat çemberi daralttıkça sayısal üstünlükleri hızla kaybolmuştu. Birçoğu, DarkKahn'ın çatılara yerleştirmiş olduğu askerlerin oklarıyla can verirken, sadece iki tanesi, intikam almaya yemin ettikleri DarkKahn'a ulaşabilmiş ve pişmanlık içinde son nefeslerini vermişti. DarkKahn'ın ordusunun korkusuz nasor askerlerinden oluştuğunu, bunun kolay bir galibiyet olmayacağını biliyorlardı aslında. Bilmedikleri şey ise DarkKahn'ın talimlere verdiği önem neticesinde bu nasorların günün yarısını askeri eğitime ayırıyor olmalarıydı. Öfkeli haykırışları, savaş naraları kısa süre içerisinde korku dolu çığlıklara dönüşmüştü. İki taraf için de beklenenden kısa süren mücadelenin ardından sokaklara yeniden sessizlik hâkim olmuştu.
Anselon'un gerçek gücünü daha önce bir kere tecrübe etmiş olan Kaan şaşkındı. Savaşın sona erdiğini düşünmüyordu ancak bu kadar sönük başlayacağını tahmin etmemişti. Aradaki sayısal farka rağmen ufak tefek yaralananlar haricinde asker kaybı yaşamamışı. Bu, başıboş askerlerin; Mitch'i öldüren, Savaş'ı kalesine hapseden adamlar olduklarından şüpheliydi ancak şaşkınlığının sebebi çok farklıydı. Cesetleri, daha doğrusu düşman askerlerine ait cesetlerin üzerindeki zırhları, tunikleri, flamaları, pelerinleri ve sağa sola saçılmış kalkanları incelerken; şekillere, armalara, kabartmalara takılmıştı. Özellikle de Özgür Kralları temsil eden -sivri uçları dışa dönük şekilde bir halka oluşturan on kılıçtan oluşan- işaretler taşıyan askerlerin sayısı oldukça fazlaydı. Wulcan'la birlikte hükümleri altındaki kasabaları tek tek dolaşıp, askeri aftan bahsettikleri halde bu adamların neden evlerine dönmek yerine Anselon'un hizmetine girmeyi tercih ettiklerini anlamaya çalışıyor fakat başarılı olamıyordu.
Bu sırada; Lycand amacına ulaşmıştı. Öncü dalganın arasına karışan ve çatışmadan kaçınan adamları, düşmanın sayısı, mevziisi ve DarkKahn'ın konumu hakkında yeterince bilgi topladıktan sonra yanına dönmüşlerdi. Bunun yanında; öncü dalganın, düşman üzerinde yarattığı etkiyi daha doğrusu etkisizliğini de yakından görmüşlerdi fakat Lycand kararından vazgeçmemişti; DarkKahn ile yüzleşecekti. Lanetli Kalesi'ni üç yüz kadar askerle terk etmiş olması, gerçek gücünü daha önemli bir şey için sakladığına işaret ediyordu. Crona hakkındaki haberler doğru olmalıydı. Yakın adamları, hiçbir şey yapmadan beklemeleri gerektiğinde hemfikir olmuşlardı. Karanlıklarda saklandıkları her dakika kendileri lehineydi çünkü DarkKahn'ın zamanı kısıtlıydı, geri dönmek zorundaydı, karanlık sokakları abluka altına alsa bile sonsuza dek bekleyemezdi. Lakin Lycand bir kere karar verdi mi değiştirmesi imkânsızdı. Hayaline ulaşmaya bu kadar yaklaşmışken, hele de hayaliyle arasında duran tek engel ayağına kadar gelmişken; engeli ortadan kaldırmak, yapılacak en doğru şeydi. Kral Savaş'ı öldürmeye yönelik yapılan operasyonun başarısız olmasının bir sebebi de operasyon mahalli hakkında yeterli bilgiye sahip olunmamasıydı. DarkKahn ise Anselon'un avucunun içi gibi bildiği; evi, yuvası olan karanlık sokaklara gelme cüretini göstermişti. Bu fırsatı kaçırmayacaktı Lycand. Düşmanın askeri gücü, tecrübesi de bir noktada önemini yitirecekti çünkü tüm orduyu imha etmesine gerek yoktu, DarkKahn'ı öldürmesi yeterliydi. Bu düşünceler içerisinde; düşmanını, bilinmezliğin tedirginliğinde bir süre daha beklettikten sonra ikinci dalganın harekete geçmesini emretti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mortedra 2 - Bir Kralın Düşüşü (Tamamlandı)
خيال (فانتازيا)MORTEDRA serisinin ikinci kitabıdır.