Okan birkaç adım attı ve sağlam bir yumruk yapıştırdı hırçın kralın suratına. Böyle bir hamleyi beklemeyen Kaan saniyesinde kendini yerde bulmuştu. Anında ayağa kalktı ve öfkeyle Okan'ın üzerine yürüdü. Yanına vardığında Okan'ın kendisine bakmadığını fark etti. Bakışlarını takip edince kendi kılıcına bakakaldı. Kara kılıcı alev almıştı. Önce şaşırdı ve ardından bir tedirginlik kapladı içini. Saniyeler içerisinde ışıltısı kaybolan kılıçla birlikte tüm öfkesi uzaklara uçup gitmişti. Hangisi, hangisini tetikliyordu çözemedi fakat kendisi de kılıcı da normale döndüğü için memnundu.
"Şimdi iyi misin?" diye sordu Okan.
Başıyla onay verdi. Bir anlık bitkinlikle olduğu yere çöktü ve kılıcı yavaşça yanına bıraktı. Okan da yere oturdu, bir konuşma yapacağı belliydi. Lakin dinleyecek havada değildi.
"Tamam, olanlar benim suçum değil, biliyorum," dedi Kaan süreci hızlandırmak adına. "Yine de daha güçlü olmalıyım Okan. Artık küçük bir birlik değiliz ve düşmanlarımız da beyinsiz orgolar değil. Herkes kurtarıcı olduğumdan, kritik bir konumda olduğumdan bahsediyor, sen de biliyorsun. Daha dün bir guraza yenildim, ondan önce de bir kuldraya. Demek ki yeterince güçlü değilim. Sonumun Kenton gibi olmasını istemiyorum." İstemsizce ağzından çıkan son cümleyi duyduğunda Okan gibi kendisi de şaşırmıştı. Belki de bilinçaltına gizlediği şey buydu. İstisnasız bir şekilde ne zaman kuzeni aklına gelse, son mücadelesini hatırlıyordu. Can uzun bir koridoru dolduran askerleri biçerken, korku dolu bakışlarla, çaresizce onu izleyen kralların görüntüsü gözünün önünden gitmiyordu. İyi ya da kötü olmaları, başlarına gelenleri hak etmiş ya da hak etmemiş olmaları fark etmiyordu. O anda yaşadıkları çaresizlik kelimelerle ifade edilebilecek bir şey değildi ve buna çok yakından şahit olmuştu. Belki de ilk defa bir şeyden; çaresiz kalmaktan korkuyordu.
"Hatırladığım kadarıyla, oturduğu yerden sızlanmak Kenton'a bir fayda sağlamamıştı," diyen Okan ayaklandı ve kılıcını çekti.
Bir süredir canını sıkan şeyin ne olduğunu sonunda bulmuş olmanın sevinciyle Kaan da ayağa kalktı ve anında Okan'ın sert hamleleriyle karşılaştı. Arkadaşı daha ikinci hamlesinde Rubin'den daha faydalı bir rakip olacağını hissettirmişti. Okan'ın ne kadar iyi bir savaşçı olduğunu biliyordu ve saldırırken gücünü, hiddetini sakınmadığına şüphe yoktu. Yine de sert hamleleri karşılamakta güçlük çekmiyordu. Aslında sorun da buradaydı ve bu durumu fark eden sadece kendisi değildi.
"Savunmayı bırak da saldırıya geç artık," dedi Okan. Bunu söylerken saldırmaya devam ediyordu.
Bir açık, bir boşluk arıyor fakat bulamıyordu ve giderek saygı duyuyordu arkadaşına. Kendisinden çok daha iyi bir savaşçı olduğuna şüphe yoktu, buna rağmen DarkKahn adını duyanların çoğu Okan'dan bir haberdi. Saygı duyuyordu çünkü Okan hiçbir zaman bunu dert etmemişti.
"Hadi artık," diye yineledi Okan. "Sonun o krallar gibi mi olsun istiyorsun? Saldırsana!"
İstemsizce kaşlarını çattı, bu söz onu kızdırmıştı. Gelen bir hamleyi karşıladığı gibi karşı saldırı yaptı ve yediği tekmeyle geri savruldu. Tekrar saldırdı, bu sefer Okan'ın yumruğunu sırtında hissetti. Savunma duruşuna geri döndü. Saman alevi gibi parıldayan öfkesi sönmüştü ve içinden bir ses 'saldırı senin işin değil,' diyordu sanki.
"Hepsi bu kadar mıydı?" diye sordu Okan. "İhtiyar Neruton bile Can'ın karşısında daha fazla çaba göstermişti."
"Saldırmak bana göre değil anlaşılan. Ne zaman saldırmaya çalışsam açık veriyorum," dedi sakince. Yaptığı iki deneme, durumu kabullenmesine yetmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mortedra 2 - Bir Kralın Düşüşü (Tamamlandı)
FantasyMORTEDRA serisinin ikinci kitabıdır.