Bir keresinde; "Ne olursa olsun kuzeylileri karşımıza almamalıyız," demişti Kral Wilford. Birçoğuna göre kibirli, zalim ve gösteriş meraklısı olabilirdi fakat öğrenmeye açık, bilgi ve birikime önem veren birisi olduğunu kimse inkâr edemezdi. Bir tanrı olan Crona'nın önündeki en büyük engellerden biri olduğu düşünülürse, korkak olmadığı kanaatine de kolayca varılabilirdi. Öyleyse; Kral Wilford, kuzeylilerden çekinilmesi gerektiğini düşünüyorsa, bir bildiği olmalıydı.
Özellikle Wilford'un soyundan birçok evlilik bağı kurulmuştu kuzeylilerle. Kız ya da erkek tarafı olması fark etmeksizin, evlenenler kuzeyde yaşamak zorundaydı çünkü bir kuzeyli asla kuzeyi terk edemezdi. Bunu bilen Wilford -düğünler dâhil- hayatı boyunca kuzeye adım atmamış, en yakınlarının düğünlerine bile yerini temsilen birini göndermişti.
Oraya giderse, kalıcı olarak gitmesi gerektiğini biliyordu Wulcan ve bunu göze almıştı. Özgür Kralların hazin sonu hakkında bilgileri var mıydı bilmiyordu fakat her iki durumda da cevaplaması gereken sorularla karşılaşacağına şüphe yoktu. Bin kişilik bir orduyla sınıra dayanması halinde soru faslı es geçilebilirdi. Önden haberciler gönderirse, sürpriz bir ziyaretin kuzeylilerde yaratacağı tepkiyi birinci elden tatmasına gerek kalmazdı. Habercilerin yanına birkaç hediye sandığı eklenirse daha ılımlı bir hava oluşacağına şüphe yoktu.
Kapının yanında bekleyen nasoruna; "Kuzeye taşınıyoruz, gerekli hazırlıkları yap," diye emir verdi. Ne zaman yola çıkacaklarını ya da ne kadar sürede hazırlıkların tamamlanması gerektiğini söylemesine gerek yoktu, nasorunun her emri en kısa sürede yerine getireceğini biliyordu.
Nasoru, orduyu hazırlarken Wulcan da kendini hazırlamalıydı bu yolculuğa. Kütüphanede, kuzey lortlarına dair bazı bilgiler olduğunu hatırlıyordu. Hediyelerin değerinden çok, kralların seviyelerine göre dağılım yapmasının önemli olduğunu biliyordu. Birer sepet meyve bile hediye edecek olsa, bir kralın sepetine diğerine göre daha fazla meyve doldurmalıydı. Böyle bir karmaşadan sıyrılmak adına sadece en tepedeki krala hediye göndermesi de olmazdı. Hediyenin geçeceği toprakların sahiplerine de aynı hediyeden bir miktar vermeliydi yoksa bu hakaret sayılırdı. Kuzeyliler hakkında böyle garip bilgiler edinmesinin tek sebebi, torununu evlendirdiği sırada tesadüfen Wilford'un yanında olmasıydı. Belki de çok sevdiği torunundan ayrılacak olmanın getirdiği hüzünle o gün Wulcan'a çok iyi davranmış, uzun uzun kuzeylilerden bahsetmiş, adeta bir aile büyüğü gibi nasihatlerde bile bulunmuştu Wilford.
Bir yandan anıları canlanırken kütüphaneye varmış, kitapları karıştırmaya başlamıştı. Aradığını bulduğunda sadık nasoru yanında bitti. Harekât için gerekli talimatları verdiğini bildiren nasoruna başıyla onay verdi, kitapları gösterdi. "Hediye meselesini de halletmeliyiz," dedi.
Tasarımı Orhan'a ait olan arka bahçede; bir kütüphane, yüksek bir kule ve hayvanat bahçesi bulunuyordu. Kuleye dönerken, gözü hayvanat bahçesine takıldı. İnşası bir seneye yakın sürmüştü, içini doldurmak içinse daha uzun bir süre gerekmişti. Orhan'ın ihanetini öğrendiğinde bir anlık intikam duygusuyla hayvanları serbest bırakmıştı. Daha iri ve vahşi olmalarının dışında Dünya'daki türlere çok benzeyen hayvanlar özgür kaldıklarında hiçbir saldırganlık göstermeden ormana kaçmışlardı. Mortedra'ya özgü olan bir tanesi dışında hepsinden kurtulmuştu Wulcan.
'Belki fikrini değiştirmiştir,' diye geçirdi içinden, hayvanat bahçesinin son üyesinin yaşadığı köşeye giderken. Camekân kafesin dört yanına gerilmiş perdelerden öndekinin zincirini çekti. Küçük çarklar yavaşça dönerek perdeyi bir kenara doğru sıyırdı ve alev gibi parıldayan iki kızıl gözle baş başa bıraktı Wulcan'ı. "Seni serbest bırakırsam sessizce burayı terk eder misin?" diye sordu, farklı bir yanıt almayı umarak.
"Geçen sefer de aynı soruyu sormuş ve cevabını almıştın insanoğlu," şeklinde cevapladı, dar kafesin misafiri.
"Seni buraya tıkan büyücü çoktan öldü, ben de uzaklara gidiyorum. Burada kalmak istiyorsan sen bilirsin," dedi ve perdeyi örttü Wulcan. "Bir katırdan daha inatçı," diye söylendi kendi kendine. Yaratığı bir kez daha kendi haline bıraktı.
"Dediğim gibi insanoğlu," diye haykırdı yaratık, perdenin arkasından. "Er ya da geç buradan kurtulacağım ve seni öldüreceğim!"
Kelepçeler ve kalın zincirlerle hareket imkânı sıfıra indirilerek camekân bir kafese hapsedilen yaratık bir gurazdı. Yaratılmış olan en cesur ırkın bir üyesi. Sahip oldukları cesaret, çeviklik ve güç gurazları yeryüzünün en tehlikeli canlıları yaparken; ödün vermedikleri gurur ve kibir Mortedra'da söz sahibi olmalarına engel olan en büyük etkenlerdi. Bir guraz yalnız yaşar, yalnız avlanır ve kesinlikle yalnız ölürdü. Bir orduya kafa tutmaktan çekinmez, ucunda ölüm olsa bile hiçbir durumda geri adım atmazdı. Bunun yanında; kendi türünü katletme konusunda insanlardan bile önce gelirdi. Her guraz; ırkının en cesuru, en güçlüsü olduğunu iddia eder ve bu iddiasını ispatlamaya çalışmaktan çekinmezdi. Halk arasında bilindik bir söz vardı: "Bir gurazla karşılaşırsan, cesaretini öv ve inanması için tanrılara dua et. Bir grup gurazla karşılaşırsan, hangisinin daha cesur olduğunu sor ve sakince oradan uzaklaş."
Gurazlar saldırgan bir ırk değildi. Herhangi bir kimsenin ormanın derinliklerinde, ne kadar cesur olduğunu haykırmadığı sürece bir gurazla karşılaşma ihtimali sıfıra yakındı. Milyonda bir ihtimalle sebepsiz yere bir gurazla karşılaşılsa da gurazlar kavgacı bir ırk değildi. Sadece, kavga çıkarmak için bir sebep bulmakta zorlanmıyorlardı.
Kafesteki guraz iki yıl kadar önce yanlışlıkla Uğursuz Orman'a girmişti. Oraya girip de çıkabilen pek az canlı vardı, aklını yitirmeyen ise yoktu. Bu guraz çıkmayı başarmış ve akıl sağlığını koruyabilmişti. Tesadüfen oradan geçen Orhan tarafından bulunduğunda ölmek üzereydi. Yaralarını iyileştirmekle yetinse Orhan'la dost olabilirdi fakat Orhan, onu bir kafese kapatmaya karar vermişti. Gurazlar için özgürlük, yaşamaktan daha önemliydi. Zaten bunu kısıtladığını düşündükleri için dost edinmekten uzak dururlardı. Zincirlenmiş şekilde uyandığı gün Orhan'ı kara listesine almıştı guraz. Kafesin, hayvanat bahçesinin ve bunları içinde barındıran kalenin sahibi olduğunu öğrendiğinde ise Wulcan'ı da bu listeye dâhil etmişti. Kara listeye adını yazdıran, ölmeden sildiremezdi. Son ziyaretinde büyücünün öldüğünü söylemişti Wulcan. Uzun bir süre; kafesten kurtulduğunda büyücüye yapacaklarının hayalini kuran guraz belli etmese de bu habere oldukça üzülmüştü. Bir şekilde Wulcan'ın doğruyu söylediğini hissetmişti fakat elbette haberin doğrulunu kontrol edecekti. Bu son ziyaretin ardından ise Wulcan'ı koruması için tanrılara dua etti kısaca. İntikam alabilmesi için, kafesinden kurtulana kadar yaşamalıydı insanoğlu. Bir gurazdan bahsedilirken akla ilk gelen özelliklerden olmasa da gurazlar oldukça dürüst canlılardı. Kimseye bir zarar vermeyeceği yalanını atarak özgür kalmayı denememesinin tek sebebi buydu.
Kulenin uzun merdivenlerine vardığında gurazı unutmuştu bile Wulcan. Kafesteki bir hayvanın tehditlerinden çok daha ciddi şeyler vardı düşünmesi gereken. Bir karar almıştı, fakat doğru olup olmadığından şüpheliydi hâlâ. DarkKahn'ın köylülere nasıl ilgiyle yaklaştığını görmüştü, öyle bir insanın Crona ile aynı tarafta olmasına imkân yoktu. Belki de böyle bir algı oluşturmak için rol yapıyordu. Söz konusu DarkKahn olunca her şey ihtimal dâhilindeydi ve her soru cevapsız kalıyordu. Her hâlükârda böyle durumlardan hoşlanmıyordu Wulcan. Belki de Orhan'dan sonra bu hale gelmişti. En yakın dostu bildiği insanı tanıyamaması, daha da kötüsü; tanıdığını sanması ve yanılması Wulcan'ı oldukça değiştirmişti. Ya insanlar gerçek yüzlerini gizlemekte çok ustaydı ya da Wulcan gerçeği görmekte yetersiz kalıyordu. Ama akıllanmıştı, aynı hatayı bir daha yapmayacaktı. Kimseye sonsuz bir güven duymayacak, herkese şüpheyle yaklaşacak ve gerçekten şüpheli bir durumla karşılaştığında ivedilikle önlemini alacaktı.
Kötü yaftalar yapıştırmak istemese de abarttığını düşünse de DarkKahn ile ilgili birçok şüpheli konu olduğu açıktı ve aklına gelen kötü ihtimallerden birinin gerçekleşmesini beklemeyecek, harekete geçecekti. Henüz kuzeylilere ne anlatacağını, onlardan ne isteyeceğini ve nasıl bir yanıt alacağını bilmiyordu ama gitmesi gerektiğini hissediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mortedra 2 - Bir Kralın Düşüşü (Tamamlandı)
FantasíaMORTEDRA serisinin ikinci kitabıdır.