Boş yolları, ıssız kasabaları geride bırakarak at koşturdukları iki günün sonunda kuzeylilerle karşılaştılar. Sürpriz ziyaretleri kimseyi şaşırtmışa benzemiyordu. Askerleri geride beklerken; iki arkadaşı ve Rubin'in eşliğinde atını ileri sürdü Kaan. İsmini sonradan öğreneceği Kral Tanor da yanında komutanları ve Wulcan ile birlikte birkaç adım yaklaştı.
Karşılaşmaları, çamaşır yıkama gününe denk gelmişçesine iki taraf da beyaz bayraklarını yanına almamıştı. Diplomatik bir kriz yaşanması ihtimali, olasılıklar kantarındaki en hafif yüke tekabül ediyordu. Sonrasında ne olacağı, konuşmanın gidişatına göre değişebilirdi fakat öyle ya da böyle bir görüşme yapılacaktı.
Wulcan'ın yüzünde mahcup bir ifade vardı. Sanki attığı her adımda, verdiği kararın yanlış olduğunu hissetmiş, DarkKahn'la yüz yüze geldiğindeyse bir hata yaptığından emin olmuştu. Şimdi de bakışlarını kaçırıyordu. Görüntüde taraflardan biriydi ancak aklı karşı tarafta olmakla tarafsız kalmak arasındaydı.
"Kralımız Tanor, Crona'nın Elçisi'nin ziyaret sebebini öğrenmek istiyor," şeklinde Kral tarafından kulağına fısıldananları yüksek sesle duyurdu komutanlardan biri.
Kralın ses tellerinde bir problem mi vardı yoksa kuzeyde usul böyle miydi bilmiyordu. Şimdilik umursamıyordu da. İletişimin şeklinden çok içeriğiyle ilgiliydi. Duyduğu ithamdan sonra bir an yanlış kişiyle görüşüyor olma ihtimalini düşündü ama Wulcan oradaydı işte. "Crona'yla bir alakam olmadığını sanırım hepiniz biliyorsunuz," dedi Kaan. Wulcan'a kaçamak bir bakış atmış fakat karşılık bulamamıştı.
"Bunu bilemeyiz, ayrıca eski bir dostunuz aksini iddia ediyor," dedi komutan. Bu sefer girizgâh yapmaya gerek görmemişi. 'Eski bir dosttan' kastı Wulcan'dı; her geçen saniye utanç ve pişmanlık karışımı bir batağa gömülen Wulcan.
Bunalmış bir şekilde burnundan nefes verdi. Tepkisinin farkına varmaları ya da hoşlarına gidip gitmemesi, dert ettiği onca şeyin arasında önemsiz kalıyordu. Bir şey göstermek üzere arkasına baktı, etrafının sarıldığını gördü. İstemsizce gülümsedi. Ciddiyetini takındıktan sonra Kralla göz göze geldi tekrar. "Bakın, burada sadece zaman kaybediyoruz. Casuslarınız; Crona'nın geldiğini, ordumun neden yanımda değil de Ateş Vadisinde olduğunu size bildirmiş olmalı. Bu kadar askerle neden karşınıza çıktığımı da tahmin edebilmeniz lazım. Yine de ziyaret sebebimi merak ediyorsanız söyleyeyim: desteğinizi istemeye geldim çünkü Crona'ya karşı birlik olmazsak hepimiz yok olacağız."
Wulcan duydukları karşısında şaşkınlığını gizleyememişti çünkü ne casuslardan haberi vardı ne Crona'dan ne de Ateş Vadisindeki hazırlıktan. Kral Tanor'un ifadesinde ise hiçbir değişiklik olmamıştı. Biraz bekledikten sonra tekrar yanındaki komutanına bir şeyler fısıldadı.
"Casuslarımızı yakaladıysanız, onların verdikleri bilgilere artık itimat edemeyeceğimizi kabul etmeniz gerekir. Ordunuzun yanınızda olmadığını iddia ediyorsunuz, diyelim ki doğru söylüyorsunuz. Ancak, arkanızdaki askerlerden daha azıyla Özgür Krallar İttifakı'nı ve Torin Krallığı'nı ortadan kaldırdığınızı göz önünde bulundurursak; buraya, belirttiğinizden farklı bir amaçla da gelmiş olabilirsiniz," dedi komutan.
Kral Tanor'un bu kadar uzun cümleler kurduğuna inanmıyordu Kaan. Komutanı biraz doğaçlama yapıyor, en azından bir miktar estetik katıyor olmalıydı ifadelere. Şekli önemli değildi işte, içeriği canını sıkıyordu. Bitkin bir şekilde sordu: "Size gerçekleri anlatıyorum, inanmıyorsunuz. İnanmanız için ne yapabilirim, bilmiyorum. Zamanımız kısıtlı, söyleyin öyleyse; sizi ikna edebilmek için ne yapmalıyım?"
Bir anlığına Kral Tanor'un gözleri parladı. Sanki duymak istediği şeyler söylenmişti sonunda. Atını yarım boy kadar ileri sürdü ve jestine karşılık verilmesini bekledi. Bir jest yapıldığını anlamadığı her halinden belli olan DarkKahn meraktan ya da farklı bir sebepten yanına kadar gelince ağzındaki baklayı çıkardı Tanor: "Söylediklerinde samimiysen, adamlarını geri gönder ve yüz yüze bir görüşme yapalım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mortedra 2 - Bir Kralın Düşüşü (Tamamlandı)
FantasyMORTEDRA serisinin ikinci kitabıdır.