Anselon'un gücü azımsanacak gibi değildi. Torin döneminden itibaren sığınak sayılarını artırmış, adeta Ticaret Şehri'ne sığmaz olmuşlardı. Asker kaçakları, nasorlar, müritler, diğer güvenli bölgelerden gelen katiller, hırsızlar toplandığında, taze kral Savaş'ın ordusunun yarısına denk bir sayı ortaya çıkıyordu fakat bu kıyaslama asker sayısı baz alınarak yapılırsa oran çok daha düşük oluyordu. İki tarafın adamları, Adalet Arenasında birebir mücadeleye girişse; aylar sürecek bu mücadelenin galibi kesinlikle Anselon olurdu. Lakin bir meydan muharebesinde galibiyet elde etme şansları yoktu, bir gerilla savaşında bu şans biraz yükselse de yeterli değildi. Ayrıca; yüzlerce nasorun koruması altındaki kaleler varlığını devam ettirdiği sürece şehir yönetimleriyle pazarlığa oturamazlardı. Kral Savaş hayatta olduğu sürece de nasorları kaleden çıkarmak ya da kaleleri içten fethetmek imkânsızdı. Galibiyete giden en kısa yol; Kral Savaş'ı öldürmekten geçiyordu. Bunu başarabilmek içinse Kralı, mesken tuttuğu Marko Kalesi'nden çıkarmaları gerekiyordu.
En karanlık emelleri paylaşan, hainliğin kitabını yazmakta zorluk çekmeyecek adamların cirit attığı bir yerde çözüm bulmak zor değildi.
Kundu kasabası çevresinde bir plan şekillendirilmişti. Ticaret Şehri'ne yakın olmasının yanında bölgedeki üç kaleye de aşağı-yukarı eşit uzaklıkta olması mükemmel bir avantajdı. Asıl sebebi ise kasabayı çevreleyen maden yataklarıydı. Kasabanın kuruluşundan bu yana sanki bu operasyon için hazırlık yapmıştı kasaba tarihi. Sık aralıklarla olmasa da birçok defa çökmüştü madenler ve her bir çöküşte onlarca hikâye çıkmıştı piyasaya. İzin gününe denk geldiği ya da henüz kendi vardiyası başlamadığı için göçük altında kalmaktan kurtulanlar, olayı soruşturmak için gelenlere benzer şeyleri anlatıp durmuştu. Son birkaç gündür, geçen hafta, hatta çalıştıkları süre boyunca; hırıltılar, iniltiler ya da tarif edilemeyecek garip sesler duyduğunu iddia eden maden işçilerinin sayısı yadsınabilecek gibi değildi. Belki de uydurdukları, abartarak aktardıkları ve dinledikleri hikâyelerin etkisiyle uçan kuşun kanat çırpma sesinden korkar hale gelen kasaba ahalisi yaklaşık elli yıl kadar önce, geride tek bir aile kalmayacak şekilde göç etmişti. Farklı kasabalardan getirtilen işçilerle maden ocakları işletilmeye devam etmiş fakat kimse Kundu kasabasında kalıcı olarak ikamet etmeyi tercih etmemişti. Dönemlik işçilerin mesai saatlerini düzenlemek ve can güvenliğini sağlamak adına bölge sürekli olarak askerlerin kontrolünde oluyordu. Ayrıca Savaş'ın tahta oturmasına rağmen yerleşik düzene alışamayan 'Mahşerin Kalan Atlıları' farklı güzergâhları takip eden devriyeleri esnasında düzenli aralıklarla kasabayı ziyaret ediyordu. Plan, program dâhilinde yapılan tüm işlerden elbette Anselon da haberdardı.
Torin Krallığı döneminde uygulamak üzere hazırlanan isyan planının aksine kurgusu çok daha basit, uygulaması biraz daha zor fakat arka plandaki hikâyesi sağlam, yeni bir isyan planı hazırlanmıştı. DarkKahn'ın, milendar kalesini günü birlik ziyaret ettiği bilgisini aldıkları anda harekete geçmişlerdi. Güvenli bölge içinde olan bitenden haberi olsa ya da bir şeylerden şüphelense idi o kadar yakınlara gelmişken geri dönmezdi. Söz konusu ziyareti kısa tutması da bir telaşe içinde olduğunun göstergesiydi.
Mitch'in rutin devriye dâhilinde konaklamak üzere Kundu kasabasına gelişiyle başlatılmıştı operasyon. 'Mahşerin Dört Atlısı' ekibinin en genç üyesiydi Mitch. Aynı zamanda ekibin isim babasıydı. Okumayı, araştırmayı seven bir yönü vardı. Okuduğu bir kitaptan esinlenerek koymuştu ekibin adını, kitabın içeriğini dahi hatırlamıyordu hâlbuki. Sadece, kendisi de dâhil olduğunda ekipteki insanoğlu sayısı dörde çıktığı için bu isim aklına gelmişti. Ekibin diğer üyeleri de gülümseyerek, görece komik sayılabilecek bu isme onay vermişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mortedra 2 - Bir Kralın Düşüşü (Tamamlandı)
FantasíaMORTEDRA serisinin ikinci kitabıdır.