Bu defa, askerlerinin uğurlama törenine katılmamıştı. Bir an önce geri dönmesi gerektiğine inanıyordu. Dost ya da düşman fark etmeksizin; askerlerin defini, nasorların tapınaklara teslimi gibi işlemleri Ömer ve John'a bırakmıştı. Crona hakkındaki gelişmelerden de bahsetmiş, şehir yönetimlerini uyarma görevini de onlara yüklemişti. Bu işlemler bittikten sonra da Savaş'ı ziyaret etmelerini söylemişti çünkü ikilinin ne Mitch'in başına gelenlerden haberi vardı ne de Savaş'ın durumundan.
Kaan destek kuvvet temin etmek üzere kalelerini ziyaret ettiği vakit planını anlatmıştı Ömer ve John'a. Lycand'ın ya da adamlarının kaçma girişiminde bulunması ihtimaline karşı bir önlem olarak Ticaret Şehri'nin çevresinde bir güvenlik çemberi oluşturmalarını söylemişti. Plana göre; karanlık sokaklar abluka altına alındıktan birkaç saat sonra bu ikili harekete geçecekti çünkü tehlike kapısına dayandığında Anselon'un tüm gücünü bir noktaya toplayacağını düşünmüştü. Tek seferde bu soruna kökten çözüm üretmek istediğinden; bu birleşmenin gerçekleşmesine müsaade etmeyi, tekrar dağılmalarına ise engel olmayı planlamıştı. Görünen o ki planı işe yaramıştı.
Kasıtlı olarak Mitch ve Savaş'la ilgili kötü gelişmelerden bahsetmemişti Kaan. Mahşerin Dört Atlısı arasında bir dostluk bağı olduğunu elbette biliyordu fakat bu bağın derecesini bilemezdi. Operasyon öncesinde, Mitch ve Savaş'ın başka görevleri olduğu yalanını söylemişti çünkü gerçekler karşısında Ömer ve John'un duygularıyla hareket edebileceklerini düşünmüştü, böyle bir durumda onlara kızamazdı da. Aynı durumda kendisi olsa neler yapacağını bilmiyordu çünkü. İkilinin Savaş'la görüştükten sonra neler hissedeceğini, ne düşüneceğini tahmin edemiyor, böyle bir anda onlarla yüzleşmek de istemiyordu. Bu sebeple; kaçarcasına yola çıkmıştı.
Yanında getirdiği atlı askerlerinden hayatta kalmayı başaranlarla birlikte harekete geçtiğinde amacı; mümkünse hiç mola vermeden kalesine dönmekti. Birkaç saat boyunca dinlenme imkânı bulmuş atlar buna dayanabilirdi, nasorların da dayanacağını düşünmüştü fakat kendisi hakkında yanılmıştı. Henüz güvenli bölgeden ayrılamadan baygınlık geçirmişti. Her ne kadar yaraları iyileştirilmiş olsa da şifacıların, hatta gücünün sınırlarını henüz keşfedemediği Milla'nın bazı konularda yapabilecekleri sınırlıydı. Zihinsel yorgunluğun şimdilik bilinen tek bir çözümü vardı: o da uyku.
Kendine geldiğinde vücudu kadar zihni de dinlenmişti. Burası, Lanetli Kalesi değildi. İlk aklına gelen şey bu olmuştu. Daha önce konakladığı bir yere benziyordu fakat ilk başta çıkaramamıştı. Rubin'den görevi devralmışçasına yanı başındaki tekli yatakta Milla nöbet tutmuştu anlaşılan. Rubin'den farklı olarak, nöbetçisi onu değil; o nöbetçisini uyandırmak zorunda kalmıştı. Yumra ile Vebil kasabaları arasında bir yerde kendinden geçtiğini ve yakınlardaki bir kervansarayda zorunlu mola verildiğini Milla'dan öğrenmişti.
Savaş ve hayatta kalan arkadaşlarının konuşmaları gereken şeyler olduğunu; bu olduğu esnada ya da sonrasında onlarla yüzleşmek istemediğini, bir an önce kalesine dönmesi gerektiğini, mümkün olduğunca kasabalardan uzak durmak istediğini henüz yola çıkmadan Okan ve İsmail'le paylaşmıştı. Bir sevinç gösterisi izlemek de istemiyordu, hüzünlü sahnelere şahit olmak da. Zaten kendinden geçmesinin sebebi de zihnindeki bu karmaşık, duygusal yoğunluktu. Bu doğrultuda bir çıkış güzergâhı belirlenmişti. Ticaret Şehri'nin kuzey batısına hareket ederek, hiçbir kasabaya uğramadan ve Marko Kalesi'ni arkalarında bırakarak beşinci güvenli bölgeyi terk etmek mümkündü. Planı bozan daha doğrusu aksatan kendisi olmuştu ve ilk başta aklına gelmeyen –aklına gelse, bu yolu tercih etmek istemeyeceği- bir mekânda uyanmıştı. Sanki başlamak için odadan çıkmasını bekleyen alkış tufanı, sonrasındaki sessizlik ve bir sandalyenin üzerine çıkmaya çalışan –hâlâ küçük sayılabilecek- esmer kız çocuğu; aklına –geç- gelen şeyin başına geldiğine işaret ediyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/166483286-288-k293844.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mortedra 2 - Bir Kralın Düşüşü (Tamamlandı)
FantasíaMORTEDRA serisinin ikinci kitabıdır.