İmparator Tarkun vefat ettiğinde seksen yaşına basmak üzereydi ve bu; bir insan için ulaşılması neredeyse imkânsız bir sayıydı çünkü Mortedra'nın yaş ölçümü insan ırkında biraz farklılık gösteriyordu. Savaş, yoksulluk, hastalık, kıtlık gibi yetişkin-çocuk ayrımı yapmayan evrensel ölüm dostluğuna rağmen yirmi yaşına varabilen bir insanın; çocukluktan çıkıp, gençliğe adım attığı kabul edilirdi. Yirmi yaşından sonra yaşlanma etkileri dörtte bir oranına düşer ve geçen her dört sene kişinin yaşını yalnızca bir artırırdı. Yaş artırmayan senelerden ise 'adım' şeklinde bahsedilirdi. Bu dönemde; bir yaştan diğerine geçmek için üç adım atılır ve dördüncü adımda sonraki yaşa geçilmiş olurdu. Yirmi beş yaşına (20 + 20 sene) varan biri, olgunluğa erişmiş kabul edilirdi. Kişi, kırk yaşına (20 + 80 sene) geldiğinde ise yaşlılık süreci başlardı ve yaş hesaplaması bilindik (sene başına bir yaş artan) usule geri dönerdi çünkü yaşlanma etkileri oranı hızla yükselir; doğa, verdiğini geri almaya çalışırdı.
Geçmişi insan ırkına dayanan milendarlara dahi karışık ve anlamsız geldiğinden milendarlar tarafından kullanılmayan yaş hesabına göre; İmparator Tarkun yetmiş dokuz yaşında vefat etmişti fakat doğumundan ölümüne kadar geçen süre ise (20 + 80 + 39 sene şeklinde hesaplanarak) yüz yirmi dokuz yıla tekabül ediyordu. Mortedra standartlarına göre bile uzun sayılabilecek ömrüne rağmen İmparator Tarkun vefat ettiğinde, ardında sadece iki erkek evlat bırakmıştı çünkü efsanevi kılıcı Rygart ile ailesinden çok daha fazla vakit geçirmişti. Vefat ettiğinde; büyük oğlu Talgor otuz yedi yaşına bir adım atmıştı (20 + 65 sene) ve yönetimi o devralmıştı. Tarkun'un diğer oğlu Talkhir ise otuz beşine üç adım atmıştı ve bu durumdan gayet memnundu. Hatta büyük kardeş kendisi olsaydı bile Talgor'un başa geçmesini isterdi çünkü sorumluluk almaktan hiçbir zaman hoşlanmamıştı. Zenginliğine zenginlik katmak, ülkenin topraklarını genişletmek, şeref, onur vb. şeyler adına ya da bunların ardına gizlenen farklı emeller adına savaşmak, tarihe altın harflerle adını yazdırmak, halkı korumak veya refahını sağlamak gibi her kralda birkaçı bulunan amaçlar onun ilgisini çekmiyordu. Zenginliğin getirdiği eğlence imkânlarından faydalanmak ise tam ona göreydi. Talkhir de bunu yapıyor ve yapmaya devam etmek istiyordu. Aşırıya kaçmadığı ve/veya imparatorluğun çıkarlarına ters düşmediği sürece babasının umurunda olmamıştı. Talgor'un da bu konuda kendisine karışmayacağını biliyordu.
İmparator Tarkun sayesinde, hedefleri doğrultusunda hızlı ve sağlam adımlar atmış olan Sessizler, İmparator Talgor'a da musallat olmuşlardı. İmparatorluğun yeterince toprağı olduğuna kanaat getirmelerinin ardından, Talgor'un istihkâm konularına yoğunlaşması gerektiğinde fikir birliği etmişlerdi. Talgor'un on beş yıl süren hükümdarlığı boyunca imparatorluğun dört bir yanına duvarlar örülmüş, surlar çekilmiş, kaleler, kuleler ve karakollar inşa edilmişti.
Tarih kitaplarında 'Deli Mimar' olarak bahsedilecekti İmparator Talgor'dan. Ne kardeşi Talkhir ne de oğlu Tander buna itiraz etmeyecekti çünkü Talgor'u en iyi anlatan iki kelime bunlardı. Babasının tacını devraldığı gün ilk ve son defa imparatorluk tahtına oturmuştu Talgor. Sonrasında tüm vaktini odasında, askeri yapı çizimleriyle boğuşarak geçirmişti. Çizim yapmadığı vakitlerde ise tamamlanmış tasarımlarının hayata geçirilmelerini denetliyordu. Taş kesen, taşıyan işçilerle, oduncularla, ustalarla, projeyi uygulamaktan başka bir katkı sağlamayan mimarlarla birebir muhatap olmaktan gocunmayan imparator hakkında herkesin dikkatini çeken ve ismi hatırlandıkça da akıllara gelecek olan ilk şey; asabiyetiydi. En önemsiz ayrıntılardan bahsederken dahi sanki aynı şeyi onuncu kez anlatıyormuşçasına sinirli bir hale bürünür; öfkeyle parlayan gözleri yuvalarından çıkar, yarı sağırlara hitap edercesine yüksek, sert bir ses tonuyla konuşurdu. Babasından miras kalan heybetli vücuduyla birleşen bu tavır ister istemez herkesi ürkütürdü. On beş yıl boyunca kimsenin –doğrudan ya da dolaylı olarak- canına kıymamış, kimseyi dövmemiş, dövdürmemiş ya da kişisel bir sebepten ötürü zindana attırmamıştı fakat imparatorun yakınlarda olduğunu bilen herkes, hayatları o an yaptıkları işe bağlıymış gibi –imparatorun uzaklaştığından emin olana dek- tedirgin ve özverili bir şekilde çalışmasına devam ederdi. Tahta çıkışının öncesinde de Talgor'u tanıyanlar ise –oğlu Tander ve kardeşi Talkhir de bu grubun içindeydi- olan bitene bir anlam veremiyorlardı. Özellikle Talkhir bu duruma çok üzülüyordu. Birçok defa kardeşiyle konuşmaya çalışmış hatta yardımcı olabilirler umuduyla imparatorluk bünyesindeki büyücüleri, cadıları, şifacıları yardıma çağırmıştı fakat Talgor buna kesin bir şekilde karşı çıkmıştı. Talkhir ise onayı olsun ya da olmasın kardeşine yardımcı olmakta kararlıydı. İmparatorun herhangi bir tedavi sürecine onay vermediğini bilen hiç kimse gizli çalışmalara yanaşmayınca Talkhir tüm sorumluluğu üzerine almış, haberi olmaksızın Talgor'un içeceğine uyuşturucu ilaçlar katmaya başlamıştı. Birkaç denemeden sonra -kardeşini bayıltmadan, öfkesini dindirebilecek- uygun dozajı bulabilmiş ve bu sayede uzun bir aradan sonra; bildiği, tanıdığı Talgor ile konuşmayı başararak, böyle davranmasına sebep olan şeyden, yani 'bir türlü susturamadığı seslerin' varlığından haberdar olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mortedra 2 - Bir Kralın Düşüşü (Tamamlandı)
FantasíaMORTEDRA serisinin ikinci kitabıdır.