Wrildus (Part 3)

176 32 0
                                    


"Dmerdin, İsmail'i odasına götürdü. Biraz dinlenmesi gerekiyormuş efendim," dedi Rubin, efendisinin sessiz sorusunu cevaplayarak. Aklına takılan bir konuyu danışmaya gelmiş, bu esnada İsmail'i, yaptığı büyüyü ve devamını görmüştü. Yanında, Milla'nın hizmetine tahsis edilmiş askerlerden biri duruyordu sessizce. Askerin elindeki çuvaldan damlayan kanlar, ardındaki yolda, solmaya başlayan kırmızı bir şerit oluşturmuştu.

Merakla askerin elindeki çuvalı açan Okan yüzünü buruşturdu, öksürerek yere tükürdü. "Bunlar da ne böyle?" diye sordu ağzını silerken. Arkadaşının ne gördüğünü bilmediği halde hoş bir şey olmadığını tahmin eden Kaan da aynı soruya yanıt beklercesine Rubin'e baktı.

"Efendim, kalede bir fare problemi olduğunu biliyorsunuz. Ufaklık, ortalıkta gezinenleri hallettiği için pek göze batmayan bir problemdi aslında. Sanırım büyücü buna kökten bir çözüm bulmuş. Çuvalın içinde fare leşleri var."

Yüzünü ekşiterek Rubin'i destekler biçimde başını sallayan Okan araya girdi. "Nasıl başarmış bilmiyorum ama yavrulara varana kadar hepsinin kökünü kurutmuş anlaşılan." Sonra Rubin'e baktı, "Anlamadığım şey; bu bilgiyi neden paylaşmak istedin ve neden leşleri de yanında getirdin?" diye sordu.

Sorunun sahibi başkası olsa da yanıtı efendisine vermeyi adet edinmiş olan Rubin yine aynı şeyi yapmıştı. "Efendim, askerin anlattığına göre; problem çözüldüğünde çuvaldaki fareler hala hayattaymış. Büyücü bazı organların ayrılmasını emretmiş ve hizmetindeki birkaç askeri de ormana, başka hayvanlar avlamaya göndermiş. İlginç bir durum olduğundan bilmek isteyeceğinizi düşündüm."

Okan ve Rubin'in açıklamalarını yeterli bulan Kaan bizzat çuvalın içine bakma gereği duymamıştı. Sadık nasorunun bir onay beklediğini görünce, "Tamam Rubin, şimdilik sorun yok. Bırak, askerler ne yapmaları gerekiyorsa yapsınlar," dedi.

Rubin duyduğu yanıtı yeterli bulup, fare leşleriyle dolu bir çuvalı şikâyet etmeden oradan oraya taşıyan askerle birlikte efendisinin yanından ayrıldı.

Okan ise tatmin olmamıştı. "Hadi, şimdilik sorun yok diyelim. Peki, ya sonra? Ciddi bir sorun çıktığında ne yapacağımıza dair bir fikrin var mı? Sebebini bir kenara bıraktım ama büyücüye tam olarak ne kadar güveniyorsun?"

"Biraz garip birisi olduğunu kabul ediyorum ama henüz güvenimizi sarsacak bir şey yapmadı Okan. Belki de yaptığında geç kalmış olacağız fakat yanımızda bir büyücü olması beni biraz güvende hissettiriyor. Sanki bir eksiğimizi daha tamamlamışız gibi geliyor. Evet, hayvan organlarına ihtiyaç duyması benim de pek hoşuma gitmedi ama sonuçta hiçbirimiz büyücü değiliz. Belki onlar için sıradan malzemelerdir, hatta belki de olmazsa olmaz şeylerdir, şimdilik bilemiyorum."

Hiçbir sorusuna tam olarak yanıt alamasa da başka bir şey sorma ya da söyleme gereği duymadı Okan. İki defa omzuna vurduğu arkadaşını, düşünceleriyle baş başa bıraktı. Büyücüye güvenmese de ona güveniyordu.

Okan ile aynı endişeleri paylaşıyor olsa da söylediklerinde samimiydi Kaan. Yanlarında bir büyücü olması gerektiğine inanıyordu, hatta mümkünse büyücülerden kurulu bir ordu. Bir gün gelecek ve Crona ile yüzleşecekti. Hayır, kehanetle alakalı bir şey değildi bu. İçinden bir his; sanki kendisine ait olmayan bir his, bu buluşmanın gerçekleşeceğini söylüyordu ve bir tanrıya karşı salt kaba kuvvetle mücadele verip, galip gelmeyi bekleyemezdi.

Akşama doğru, Milla'nın emrinde çalışan askerlerden biri geldi odasına. Büyücü, görüşmek istediğini iletmişti ve nedense kendi odasına çağırıyordu. Daha bu sabah, bir ihtiyacı olduğunda Rubin'e başvurabileceğini söylemişti hâlbuki. Sonra 'belki de Rubin bir şeylerle meşgul,' diye düşündü. "Görüşelim bakalım," dedi askere. Günler çuvala girmişçesine, ya sabahın köründe ya da akşam vaktinde görüşmek isteyen büyücü yine ne isteyecekti, gerçekten merak ediyordu.

Mortedra 2 - Bir Kralın Düşüşü (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin