24.2

17 2 0
                                    

Efendim, "Şimdilik bunlar idare etsin bakalım," dedi. "Ama ben senin çiçek bahçesi gibi

renkler bezendiğini de göreceğim elbet!"


Onu dükkândan çıkarınca derin bir soluk aldım. Kuyumcudan çıkardığım zaman da

öyle. O bana öteberi aldığı ölçüde benim içimi utançtan, sinirden ateşler basıyordu. Gene

faytona bindik. Alı al, moru mor, bitkin bir durumda arkama yaslandığım zaman aklıma

birden, birbirini izleyen acı, tatlı olayların telaşından unutmuş olduğum bir şey geldi:


Amcam John Eyre'in Mrs. Reed'e beni kendine evlat, mirasçı edinmek niyetini bildiren

mektubu! "Kendime ait ufak bir gelirim olsa gerçekten ferahlarım," diye düşündüm.


"Doğrusu, kocamın beni taşbebekler gibi giydirip kuşatmasına ya da Danae77 gibi her gün

altın yağmuru gibi üstüme yağmasına doğrusu dayanamam! Eve gider gitmez oturup bir

mektup yazarım Madeira'ya, John amcama Mr. Rochester'la evlenmek üzere olduğumu

bildiririm. Günün birinde biraz gelir sahibi olacağımı bilirsem bu arada bütün bütün onun


eline bakmayı biraz daha kolay içime sindirebilirim belki."


Bu kararla az çok rahatlamış olarak (gerçekten de eve gider gitmez yerine getirdim bu

kararı) sevdiğim, kendisi de beni seven adamın yüzüne bir daha bakabilmek cesaretini

buldum. Deminden beri ben başımı çevirdikçe o ısrarla benim gözlerimi arayıp duruyordu.

Şimdi bana gülümsedi. Bana öyle geldi ki bu bir sultanın, bir mutluluk, tutkunluk ânında,


armağanlara, ziynetlere boğduğu bir cariyesine gülümseyişiydi. Durmadan elimi arayan elini

tutup öfkeyle sıktım sıkabildiğimce, sonra bıraktım.


"Böyle bakmayın bana!" dedim. "Bakarsanız emin olun Lowood'dan getirdiklerimden

başka hiçbir çöp giymem, bu eflatun poplinle gelin olurum. Aldığımız sedef rengi ipekliyi

siz sabahlık yaparsınız, siyah satenden de sayısız yelek çıkar size."


İçin için gülerek ellerini ovuşturdu: "İnanın doyamıyorum bu kızı ne görmeye, ne de

dinlemeye! Nasıl da hiç kimselere benzemeyen, insanı iğneleyen halleri var! Osmanlı


Sultanı'nın haremindeki bütün o ahu gözlü, huri vücutlu kızları verseler şu bir tek minicik

İngiliz kızını değişmem, inan olsun!"


Bu benzetişle damarıma basmıştı gene. "Size haremlik etmeye zerrece niyetim yok!"

dedim. "O düşünceleri aklınızdan silin. Gönlünüzden o türlü şeyler geçiyorsa, hiç

gecikmeden, dosdoğru İstanbul'a yollanın. Zaten buralarda paranızı nereye harcayacağınızı

bilemez gibi bir haliniz var... Oradan bir sürü cariye alın da bir harem kurun kendinize."


"Peki, ben şu kadar kilo et, şu kadar düzine ahu göz için pazarlık ederken sen ne

yapacaksın, Janet?"


"Ben de misyoner olacağım; gidip bütün kölelere özgürlük aşkı aşılayacağım. Bu arada

sizin hareminizdekileri de unutmayacağım elbet. Hele bir gireyim oraya... Bakın nasıl bir

Jane EyreHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin