Yoğun kahve kokusunun dolduğu koridorda durup birkaç saniye öylece bekledim. İşte olmak istediğim yerdeydim. Tiyatro salonu.
Ender hocanın iki gün önce grubu tekrar toplayacağının bildirisiyle neredeyse dokuz aydır görüşmediğimizi fark ettim. Hepimiz biraz değişmiştik ama sanırım en çok Ali değişmişti. Tarzı, zevkleri, yaşadığı şehir... Onu özlüyordum. Aramızda olmaması Kerem'den çok beni üzmüştü.
İçeriden gelen kahkahalar bizimkilerin neşesinin yerinde olduğunu belli ederken arkamdan gelen nefes alışverişiyle hızla arkamı döndüm. Benden yaklaşık on beş santim uzun olan çocuk omzuna astığı çantasını düşmemesi için eliyle destek olurken piercing takılı kaşını yavaşça yukarı kaldırdı. Piercingim olmayabilirdi ama ben de en az onun kadar havalı olacağına inandığım bir tarzda sol kaşımı hızla yukarı kaldırdım. "Sen?"
"Ne olmuş bana?"
"Ceyla olmalısın." Yüzüm eski haline dönerken gözlerimdeki merak onu güldürmüştü.
"Ben.."
"Çocuklar hoş geldiniz içeri geçin ve diğerlerine katılın." Roman hoca ile daha önceden tanışmıştık. Kendisi üniversitede bölüm hocamdı. Ender hoca ile tanışmasını ben sağlamıştım. Roman hocayı her gördüğümde aklıma Ender hocanın erkek olduğunu sanması ve karşısına beline kadar uzanan siyah gür saçlarıyla çıkınca ne kadar şaşırdığı geliyordu. İstemsizce tekrar gülümsedim ve arkasından ilerledim. Kapıyı açtığında karanlık koridor aydınlanmıştı. Kapıyı tutup benim ve arkamdan gelen çocuğun içeri geçmesini beklediğinde hızlandım ve içeri girdim.
Kızlar aynı anda koşup bana sarılınca gözlerimi kapatıp hepsini kollarımın arasına almaya çalıştım. İşte yine beraberdik. Gözlerimi yavaşça açıp karşımda otuz iki diş sırıtan Beril'e baktım.
"Beril?"
"Ceyla?"
"Ada?"
"Elif?"
"Gülnaz?"
"Mert?"
"Emre?"
"Nihat?"
"Çocuklar?" Ender hocanın sesiyle hepimiz şaşkınlığımızı atıp elindeki kalın kağıt yığınına baktık.
"Evet şöyle geçin sizi biriyle tanıştırmak istiyorum." Roman hocanın eliyle işaret ettiği tarafa geçerken kapıda karşılaştığım çocuğun yanında kalmasını merakla izlemeye başladım. "Kerem nerede?" Mert'in arkamdan uzanıp omzuma koyduğu çenesine yan gözle baktım. "Dünden beri telefonlarımı açmıyor." "Kavga mı ettiniz?" Gülnaz'ın sesli sorusuyla herkes bana döndü. "Hayır." Hepsi içi rahatlamış gibi tekrar önüne döndüğünde Roman hoca 'müsade ederseniz başlayacağım' bakışını takınmıştı. Bunu ben iyi bilirdim, diğerleri onunla ilk defa tanışıyordu.
"Yeni arkadaşınız Kaya." Elini Kaya'nın omzuna koyup onu ileri doğru sunduğunda Kaya bir adım öne doğru geldi. Kaya hepimizin gözlerine teker teker bakıp sonra bakışlarını bana sabitlediğinde ben de gözlerimi ondan ayırmadım. Kumral yarısı kıvırcık yarısı düz saçları vardı. Koyu kahverengi gözleri Kerem'inkine nazaran daha çekik ve kirpikleri daha kısaydı.
Keremle Kaya'yı kıyasladığımı fark ettiğimde silkelenip kendime geldim. "Memnun oldum hepinizle." Bizimkiler samimi bir şekilde memnuniyetini sunarken -en hayvansı halleriyle- kapı birden açıldı ve içeriyi birden soğuk havaya bürüyen Kerem, koluna taktığı kaskıyla beraber içeri girdi. Kıvırcık saçlarından hiçbir şey kaybetmediği gibi tam tersine biraz da uzamışlardı. Her ne kadar uzun saçlı erkekler ilgimi çekmese de Kerem'in bacağına yattığımda önüne düşen bukleli saçlarıyla oynamayı seviyordum.
"Selam gençlik bi at rolü varmış."
#
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LACİVERT 2 * texting
HumorKerem: Sana bugün akrostiş şiir yazdım.. Cin gibidir o cin gibi Eşek gözlü sevgilim benim Yine mi saçlarını boyattın Lan bir gün tanıyamıcam seni Aşkım canım bitanem Kerem: Nasıl olmuş? (Mesaj gönderilemedi.) Kerem: Ceyla? (Mesaj gönderilemedi.) Ker...