"Nereye gideceksin şimdi?" Roman hocanın yanından ayrıldık. Günlüğümü okuyup düşüneceğini söyledi. "Şu tarafa doğru gideceğim sanırım." Kaya kaşlarını kaldırıp gösterdiğim yöne doğru baktı. "Botanik mi?" Dudağımı büzdüm. "Orada botanik mi varmış hiç gitmedim." İmalı bakışları beni baştan aşağı süzünce gülümsedi. Botanik güzeldir henüz çiçekler tam anlamıyla yapraklarını dökmeden gidip görmelisin." İçtenliğine gülümseyerek cevap verdim. "Öyleyse görüşürüz." "Görüşürüz." Yanından ayrılıp hevesli görünmeyen yavaş adımlarla botaniğe doğru ilerledim.
Yüz metre gittikten sonra oklarla çevrelenmiş tabelanın önünde durdum. Kaybolduğumu hissedip etrafıma bakındım. Botanik için dümdüz ilerlemem, okula geri dönmek için sola dönmem, çıkışa gitmek için sağa dönmem gerekiyordu. Rotamız belliydi; dümdüz ilerleyelim kaptan.
Etrafta kimseler yoktu. Hava yeterince soğuk değildi o yüzden kuytuya gitsem de üşümemiştim. Ani bir kararla cebimden telefonumu çıkartıp mesaj var mı diye kontrol ettim. Elbette yoktu. Olsa sesini duyardım. Menüye girip fotoğraf uygulamasını açtım. Etraf yapraklarını dökmeye başlayan yeşilimsi ağaçlarla doluydu. Ayaklarımdan başlayıp havaya doğru uzanan yavaş modda bir video çekip efekt eklemeden hikayemde paylaştım. Botaniğe yaklaştığımda telefonumu cebime yerleştirdim.
Dışarıdan düz bir binaya benziyordu. Aslında her yeri cam ile kaplıydı. Dışarıdan göründüğü kadarıyla sık sık dizilen rafların üstünde yer alan çiçekler içeriyi göstermiyordu. Yaklaştıkça ufak aralıklardan içerideki canlılığı görmek keyiflendiriciydi.
Karşı kaldırıma geçip adımlarımı hızlandırdım. Daha iki üç gündür konuştuğum birini görmek için miydi bu heyecanım? Yoksa çiçekleri mi bahane ediyordum? Aklımı daha fazla kurcalamadan ve kararımı değiştirmeden uzun cam kapıyı geriye doğru açtım. Kapının üzerindeki zil içeride bulunan kişiye geldiğimi bildiricesine çalmaya devam ediyordu.
"Hey! Kimse var mı?" Birkaç saniye olduğum yerden ayrılmayıp gelen giden var mı diye etrafı gözetledim. Kimse yoktu. "Kimse var mı?" Bu sefer daha yüksek sesle bağırdım ve bekledim. Yine ses gelmemişti.
Koca binada tek başıma olmalıydım. Yeni gelen birisi için girişte oklarla yönlendirmeler yapılmıştı. Hangi yöne gideceğimi bilemeden öylece bekledim. Sola gitmeye karar verince telefon cebimde titredi. Cebimden çıkarıp gelen mesaja baktım.
+90 534 123 ** **: Papatya güzergahı.
Tabelada papatyaları aradım. Sağ tarafta kalıyordu. Yönümü değiştirip sağa doğru ilerledim. Girişten daha dar olan koridora girince etrafım renkli çiçeklerle aydınlanmıştı sanki. Kafamı nereye çevirsem farklı bir koku alıyordum. Papatyaları bulup elimi üzerinde gezdirdim. Yarısı sanki hediye edilecekmiş gibi küçük saksılarda paketlenmiş şekilde duruyor, yarısı buraya ait olduğunu gösterircesine büyük saksılarda büyümeye devam ediyordu. Elimi daha fazla zarar vermekten korkup çektiğim sırada aralarından ufak bir kart yere doğru düştü. Eğilip kartı yerden aldım.
"Begonya'ya ilerle." Tabelaya bakmak için bakışlarımı yukarı çevirdim. Begonyalar sol tarafta kalıyordu. Aradaki koridordan sol tarafa geçip önüme çıkan begonyalara baktım. "Harikasınız." Pembe olan daha cıvıl cıvıl duruyordu. Zarar vermemeye dikkat ederek pembeye yaklaşıp kokladım. İçinden ufak bir kart yere düştüğünde eğilip aldım.
"Pembeye uzanacağını biliyordum ama ne olur olmaz diye kırmızıya da bir kart koydum. Nergis'e doğru" Gülümseyerek kırmızıya koyduğu kartı buldum. Ona da tam tersi notu yazmıştı. Tabelaya bakıp Nergise doğru ilerledim. Neredeyse en sona kadar ilerlemiştim. Çiçek kokularının arasından değişik bir koku daha yayılıyordu etrafa. Koridordan sağa dönüp karşımda duran nergislere baktım. Harika görünüyorlardı. Elimi yeni bir kart bulmak için birbirine girmiş nergislerde gezdirirken saksıların arasında gizlenen bardağı görüp kendime doğru çektim. Üzerine kart yapıştırılmıştı.
"Afiyet olsun :)" Kartı çekip bardağın ağzını açtım. Kahve kokusu çiçeklerin arasında dolaşırken bardağı ağzıma götürdüm. Soğumuştu ama tadı hala çok güzeldi. Şüpheyle bir yudum daha alıp bardağa baktım. Sanki içeride birisi vardı ve beni gözetliyordu. Arkamdan gelen sesle dönüp kim var diye baktım. Kimse yoktu ama ayak sesi duyduğuma yemin edebilirdim. "Kim var orada?" Biraz korkmuştum. "Kim var dedim." Yere eğilip aralıktan kapıya doğru hızla ilerleyen bacaklara baktım. Çok dar olmayan siyah bir kot giymişti. Korkuyla yerden kalkıp kapıya doğru koştum. Hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı ve gideceğim uzun bir yolum vardı. Kahvemi orada bıraktığım için üzülüyordum.
#
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LACİVERT 2 * texting
HumorKerem: Sana bugün akrostiş şiir yazdım.. Cin gibidir o cin gibi Eşek gözlü sevgilim benim Yine mi saçlarını boyattın Lan bir gün tanıyamıcam seni Aşkım canım bitanem Kerem: Nasıl olmuş? (Mesaj gönderilemedi.) Kerem: Ceyla? (Mesaj gönderilemedi.) Ker...