Koşarak çıktığım müzik sınıfından tekrar içeriye girmeyi istemediğim için hızımı biraz daha arttırarak sınıfıma doğru koşmaya devam etmiştim. Nefeslerim şimdiden sıklaşmış ve bacak kaslarım yanmaya başlamıştı fakat peşimden gelen ayak seslerini duyabiliyordum ve kim olduğunu da çok iyi biliyordum. Bu yüzden elimi kalbime koyarak arkama bakmadan koşmaya devam ettim ve sınıfımın bulunduğu kata geldiğim gibi birkaç adımda sınıf kapısının önünde durdum.
Jihoon'un da bu kata çıktığını duyabiliyordum fakat şu anda sınıfa girersem hiçbir şey yapamazdı.
Derin nefesler almaya devam ederken titreyen elimi uzatarak yavaşça kapıyı tıklatmış ve içeriden daha önce hiç duymadığım bir sesi duydugumda kapıyı yavaşça açarak sınıfa girmiştim. Başımı olabilirmiş gibi biraz daha eğmiş ve güçsüz bir ses ile "Özür dilerim efendim sırama geçebilir miyim?" demiştim. Sesim güçsüz çıkmıştı fakat titrememişti ve ben şu anda bunun için bile sevinebilecek bir durumdaydım.
"Geçebilirsin ama bir daha olmasın lütfen."
Hâlâ ayakkabımın ucuna doğru bakarken küçük bir onay mırıltısı ile karşılık vermiş ve artık beni ayakta tutamayan dizlerime son birkaç adım için asılarak sırama geçmiştim.
"Özür dilemeden nereye gidiyorsun?"
Muhtemelen bu soru da Jihoon'a gelmişti, özür dilemeyeceğini bu sınıftaki herkes, daha doğrusu okuldaki herkes adı gibi biliyordu. Fakat ben kendimi o kadar kötü hissediyordum ki sırama oturduğum gibi başımı kollarımın arasına alarak sıraya gömmüştüm. Daha kötüye gidersem yanımda kullanabileceğim bir ilacım yoktu ve revire gitmek için izin almaya çalışırsam da bir ton soru ile karşılaşacaktım bu yüzden tırnaklarımı avuç içlerime bastırırken nefeslerimi düzenli hale getirmeye çalışıyordum.
"Özür dileyecek bir şey göremiyorum ben" klasik bir Jihoon'du işte. Bu hayatta babası hariç kimseyi takmıyordu. Yeni öğretmen sanırım bir süre gözlerini etrafta gezdirmiş ve "Neredeydiniz?" diye sormaktan çekinmemişti. Gözlerimi birbirine daha sıkı bastırarak sızlayan karnımı görmezden gelmeye çalıştığım sırada yanımda bir hareketlilik hissetmiş ve kim olduğuna bakma gereği duymamıştım. Kim olduğu zaten belliydi, Jihoon kendisine sorulan soruya cevap vermek yerine yanıma oturmayı tercih etmişti.
"Anlaşılan bu sınıf ile bayağı uğraşacağız." İç çekerek konuşan yeni öğretmenin sesi her saniye daha yakından gelmeye başlayınca yanımıza yaklaştığını anlamak benim için pek zor olmamıştı.
Ellerim ve dizlerim titremeye devam ettiği için korkmaya başlamıştım her seferinde olduğu gibi bu titremelerin bayılmaya dönüşmemesi umuyordum çünkü herkesin ortasında bayılmak benim için gerçekten her zaman utanç verici bir durum oluyordu.
"Sen neden uyuyorsun?" Dile getirmekten korktuğum başıma gelmişti, şu anda ona zararım olmadığı ve ders anlatmadığı halde neden bunu yapmama izin vermiyordu. "Uyumuyorum efendim." Sadece başımı kaldırırsam dik duramamaktan korkuyordum. "O zaman başını kaldırır mısın?" Ben Jihoon gibi önüme gelen herkesi tersleyemiyordum bu yüzden başımı sıradan kaldırmış fakat ona doğru bakmamıştım. Kimsenin şu anda yüzümü görmesini istemiyordum.
"Merak etme bakılmayacak kadar çirkin değilim, yüzüme bakabilirsin." İnatla başımı kaldırmazken sıcak parmakları çenemi bulmuş ve ona bakmam için yüzümü kendine doğru çevirmişti. Söylediği gibi bakılmayacak bir yüzü yoktu, benim aksime gerçekten çok güzel bir yüzü vardı. Fakat gözleri yüzümde gezinmeye başladığında geriye çekilmek istemiştim. Açılan kaşımın hizasında çeneme doğru akan kırmızı sıcak çizgiye ardınan ısırmaktan kanattığım dudaklarıma ve şu anda hafifçe morarmış olsa da daha sonra tuhaf bir renge dönüşecek olan elmacık kemiğimde bakışlarını gezdirmişti. Kısacası gözleri şu anda yüzümde bulunan tüm kusurlarımda dolaşmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEACHER | yoonmin
Fanfiction"Yürümeye devam etmelisin ama." O gülüyordu fakat ben sahiden donup kalmıştım. Her şey belli olsa dahi duymak çok daha farklı hissettirmişti. Öyle ki damarlarımdaki kanın sesini kulaklarımda bile duyuyordum. "Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni sev...