Jimin tezgaha yaslanmaya devam ettiği sırada "Ben de her gün gelir senin işin bitene kadar buradaki her şeyi yerim" dediğinde hazır olan kahveyi önüme çektiğim beyaz bir fincana dökerken "O kadar yiyebiliyorsan yiyebilirsin tabii ki" diyerek fincanın kenarından taşan kahveyi tezgahın üzerindeki peçete ile silmiş ve "Ama ondan önce arkamdaki dolaptan çikolataları çıkarır mısın?" diye eklediğimde Jimin tezgahın başından ayrılmış ve siyah kapakları olan dolabı açarak istediğim şeyi çıkardıktan sonra belime sarılarak çikolata paketini önüme bırakmış fakat geriye çekilmemişti. Bulunduğumuz yer müşteriler tarafından görülebilecek bir açıda değildi zaten.
Çikolatalar için özel olan küçük tabaklardan birini önüme çekerek çikolatanın paketini açmış ve birkaç parçayı tabağa yerleştirdikten sonra bir tane daha alarak yanağını başıma yaslamış olan Jimin'e doğru uzatmıştım. Başını kaldırarak elimdeki çikolatayı aldıktan sonra yanağımı öperek geriye çekilirken tezgahtan bir tepsiyi önüme ittiğinde fincanı ve küçük tabağı tepsiye bırakarak onları elime almış ve "Hadi bunları sahibine götürelim" diyerek önüne geçmiştim.
Yaşlı adamın masasına tekrar yaklaştığımızda bize bakan adamın önüne tepsidekileri bırakırken "O gün getirdiğiniz kitap sayesinde kocaman bir kütüphanemiz oldu, bunu da teşekkür olarak alın lütfen çünkü biz ücretini sizden almayacağız" dediğimde yaşlı adam gülümseyerek başını sallamış ve "Hiç gerek yoktu aslında ama teşekkür ederim" demişti.
"Afiyet olsun" diyerek masasından ayrılmamızın üzerine geri kalan zamanda tüm masalara beraber bakarak siparişleri beraber götürmüş ve saatler sonra karnımızı doyurmak için biraz ara verdikten sonra azalan müşteriler sayesinde kimseye servis yapmaya gerek olmadığı için boş olan masalardan bir tanesinin sandalyesini çekerek oturmuş ve gözlerime giren saçlarımı geriye doğru ittirmiştim.
"Saçlarım çok fazla uzadı, önümü göremiyorum artık."
"İstersen boş bir ara saçlarını kestirmek için dışarıya çıkabiliriz. Hem Hera'yı da veterinere götürürüz." Başımı sallayarak onaylarken Jimin'in telefonu çaldığında o telefonu ile konuşurken onu izleyerek başımı masaya koymuştum. Acaba uykum olduğunu söyleyerek gitmek istemeseydim Jimin beni eve götürür müydü? Pekala, muhtemelen eve dönerdik ama bu sadece ertelemek olurdu bu yüzden en iyisi bugün her şeyi halletmekti. Kötü bir şeyin olmayacağından emindim.
"İzin al da çıkalım artık Yoongi, yine masa başında uyukladığını görürsem bu sefer seni defalarca öperim çünkü. O zaman çok içimde kalmıştı zaten" dediğine gülerek oturduğum yerden kalkmış ve masaya bıraktığı önlüğü alırken Ji Yong hyung'a çıktığımı söylemek için mutfağa girmiştim.
"Yani çıkabilirim değil mi hyung?"
"Bir iki saat sonra kafeyi kapatacağım zaten, gidebilirsin sen." Etrafı toparlamaya çalışan Ji Yong hyung'u izlemeyi keserek "İyi akşamlar sana" demiş ve mutfaktan ayrılarak montlarımızı aldığım gibi hâlâ aynı yerinde oturan Jimin'in yanına giderken masalardan birini silen arkadaşıma "Hwasa sana da iyi akşamlar" diyerek Jimin'e montunu uzatmıştım.
"İyi akşamlar Yoongi."
Montumu üzerime geçirerek önümü kapattığımda çoktan üzerini giyinmiş olan Jimin ile beraber kafeden çıkarak arabasına doğru yürümeye başlamıştık ve itiraf etmek gerekirse ben yine üşüyordum.
"Sen gerçekten her zaman bu kadar çok üşüyor musun?" Kendimi montuma gömmek isterken "Hava çok soğuk değil mi yani?" dediğimde başını iki yana sallarken "Yaşadığımız yere göre gayet normal ama sen üşüyorsan bizde senin hep sıcak kalmanı sağlarız" demiş ve arabasının kapılarını açarak içeriye geçmemi istemişti. Arabaya bindiğimizde motoru çalıştırırken gülümseyerek bana döndüğünde yüzümü gömdüğüm atkımdan kaldırarak ona bakmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEACHER | yoonmin
Fanfiction"Yürümeye devam etmelisin ama." O gülüyordu fakat ben sahiden donup kalmıştım. Her şey belli olsa dahi duymak çok daha farklı hissettirmişti. Öyle ki damarlarımdaki kanın sesini kulaklarımda bile duyuyordum. "Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni sev...