Düğünümüzün üzerinden yeterince uzun bir zaman geçmişti ve ben mutluydum. Jimin ile birlikte olduğum için, arkadaşlarım yanımda olduğu için ve güzel bir hayata sahip olmaya başladığım için gerçekten çok mutluydum. Tabi bir de Hera'ya sahip olduğum için de mutluydum, Jimin onu evine aldığı ve bir süre boyunca beslediği için ise ona minnettardım.
İşin diğer tarafına gelirsek ve benim açıkca konuşmam gerekirse o günden sonra babam veya annemle hiç konuşmamıştım, aramalarına ya da kısa mesajlarına ise dönmemeyi tercih ediyordum çünkü onlar ile iletişime geçmek hiç içimden gelmiyordu.
Annem her geçen gün daha iyiye gitse de bu artık benim hiç umurumda değildi çünkü ben onu artık affedemiyordum, bazı şeyler benim için tamamen bitmişti bu yüzden şu saatten sonra karşıma farklı bir halde çıksalar bile tekrar kalbimdeki o yeri harekete geçirebileceklerini hiç sanmıyordum. Daha önceden de söylediğim gibi göklere çıkarmış olduğum babamın aslında benim hayallerimdeki o süper kahraman olmadığının farkına varmak beni gereğinden fazla kırmış olsa dahi artık sorun değildi çünkü ikisi de benim için tamamen bitmişti.
Büyümüş ve bunun farkına varmıştım. Büyümek derken bahsettiğim şey şu gürültülü doğum günü partileri yaptıkları gün girdiklerini söyledikleri o rakamlar değildi, büyüdüğümü söylerken saflığımdan biraz da olsa ayrıldığımı ve gerçekleri tam anlamı ile görmeye başladığımı ifade ediyordum.
Ben artık babasına aşık olan o küçük çocuk değildim, içimdeki sevgiyi kendileri göğsümden söküp atmışlardı çünkü.
Onlar bana bir an olsun bile acımamışken bu saatten sonra ben de onlara acımazdım.
Onların üzerinde çok fazla durmak istemiyordum çünkü şu anda daha büyük bir sorunum vardı ve bu sorun Hera'yı evin hiçbir yerinde bulamıyor oluşumdu. Olabileceği her yere bakmıştım, bahçenin her köşesine ve misafir odasındaki o küçük dolabın içerisine de bakmıştım ama resmen küçük sevgilim hiçbir yerde yoktu.
Bir süredir onu bulmak için uğraşmak artık beni endişelendirmeye başladığı için salonu geçerek odamıza girdiğim gibi, "Jimin acaba Hera'yı-" derken gördüğüm şey yüzünden geriye çekilerek kapıyı tutarken odadan çıkmaya hazırlanmış ve "Ben çok üzgünüm, çıkıyorum hemen" diyerek odadan çıkmak için geriye yönelmiştim.
"Gerek yok, ders bitmişti zaten gelebilirsin" diyen Jimin'in sakin ses tonunu duyduğumda kapının arasından başımı çıkarmış ve "Emin misin?" diyerek bana dönmüş olan eşime doğru bakmıştım. Okullara gidemedikleri için onlarda dersleri böyle internet üzerinden yapmaya çalışıyorlardı ve ben onun bu saatlerde derste olduğunu unuttuğum için dalgınlığıma gelmiş ve normalde yapmayacağım bir şekilde içeriye dalmıştım.
"Çenesi durmayan arkadaşlar ile sohbet ediyoruz. Bir süredir seni görmek istediklerini söylüyorlardı ama ben bir şekilde oyalamıştım onları fakat şimdi sen odaya girdiğin için gelip selam vermek zorundasın" diyerek elini bana doğru uzattığında kapıyı ardımdan kapatarak içeriye girmiş ve bahçeye doğru bakan camların önündeki masaya yaklaştığımda Jimin'in elini tutmuştum. Diğer elimi de omuzuna doğru koyarak biraz eğilirken ekranda görünen öğrencilere doğru bakmış ve gülümseyerek selam vermiştim.
Sanırım şu anda derste olan öğrencilerin son senesiydi çünkü yeterince olgun ve büyük duruyorlardı.
Biri mikrofonunu açmış olduğu için görüntüsü ana ekrana daha büyük bir şekilde yansıdığında görüntüde olan kişi gülerek kameraya biraz daha yakınlaşmış ve "Sonunda Bay Park'ın sır gibi sakladığı eşini görebildiğim için artık rahat bir şekilde ölebilirim" diyerek benim de gülmemi sağlamıştı fakat diğer sözlerinden çok aklıma takılan şey Bay Park demiş olmasıydı. Bu kelimeyi bir şekilde duymuş olmak eski anılarımı canlandırırken başımı eğerek gülümsemiş ve hemen ardından, "Sana kafayı takmışlardı" diyen Jimin'e bakmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEACHER | yoonmin
Fanfiction"Yürümeye devam etmelisin ama." O gülüyordu fakat ben sahiden donup kalmıştım. Her şey belli olsa dahi duymak çok daha farklı hissettirmişti. Öyle ki damarlarımdaki kanın sesini kulaklarımda bile duyuyordum. "Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni sev...