Her öğrencinin yaptığı gibi bende hafta sonu çalmayacak olan alarmlarım sayesinde daha uzun bir süre boyunca uyumuştum. Uyanmamı sağlayan şey ise kış ayında olsak dahi bazı günlerde oldukça hissedilen güneşin odama girmesiydi. Sabah uyandığımda ne yapıyorsam aynı şeyleri yapmış ve mutfağa giderek dolaplarda neler olduğunu kontrol etmiştim. Aç olmadığım için sadece bir bardağa süt doldurmuş ve annem olmadığı için oldukça sessiz olan evde aynı sessizlikte yürüyerek salondaki koltuklardan birine oturmuştum. Dün gece yatağa uzandığımda Bay Park'ın söylediği sözler aklıma gelmiş ve bu yüzden uykuya dalmadan önce okulun bahçesindeki kedi için isim bulmaya çalışmıştım ama elde vardı sıfır çünkü sahiden isim bulma konusunda berbattım. Aklıma bir şeyler geliyordu fakat nedense o kedi için uymuyormuş gibi hissediyordum.
Bardağımdaki süt kısa sürede biterken yapacak bir şey bulmak için etrafıma bakınıyordum çünkü uzun zamandır ilk kez cumartesi günü evdeydim ve bunun ne kadar sıkıcı olduğunu tekrar hatırlamıştım. Aslında bugün de kafeye giderek onlara yardım edebileceğimi söylemiştim fakat izinli olduğumu söyleyerek kabul edilmemiştim ve şimdi burada sıkılıyordum. Diğer yanda ise Bay Park evde olmamı söylemişti ve bunun nedenini hala anlayabilmiş olmadığım için meraklı bir bekleyiş içerisindeydim.
Böyle boş boş oturmak yerine ders çalışabilirdim ama bunu da hiç istemiyordum bu yüzden en azından evde ses olması için televizyonu açmış ve izlemeyeceğim bir programa denk gelmiştim. Sesini biraz kısarak odama geçerek henüz yeni alıp daha okumaya fırsat bulamadığım kitabımı elime alarak yatağıma oturmuş hemen ardından kalın bir örtüyü sırtıma sarmıştım. Şimdi daha sıcak hissediyordum ve içeriden gelen kısık televizyon sesi evde sanki başka biri daha varmış hissiyatı veriyordu. Televizyonu da sırf bu yüzden açmıştım zaten. Evde yalnız olduğum zamanlar fazla büyük olmayan evimiz bana kocaman geliyordu ve nedense fazla ürkütücüydü. Ben sessizce kitap okurken eski tahtalardan gelen gıcırtı seslerini dinleyerek korkmak yerine saçma bir televizyon programının kısık sesinin evdeki o eski sesleri kapatmasına izin veriyordum çünkü böylesi daha az ürkünç oluyordu.
Ne kadar süredir kitabı okuduğumu bilmiyordum fakat polisiye olan kitapta şu anda zavallı adamı öldüren suçlunun kim olduğunu tahmin ederek bir şeyleri açığa çıkarmaya çalıştıkları kısımdaydım ve bana sorarsanız katil kesinlikle o kadın değildi fakat eğer katil o ise bile yanında başka biri olmadan asla o tür bir cinayet işleyemezdi. Öldürmek kolaydı fakat o kiloda olan bir adamı nehrin kıyısına kadar o kadının tek başına taşıması oldukça güç isteyen bir şeydi. Kadınların güçsüz olduğundan falan bahsetmiyordum sadece bir doksan beş boyunda ve boyuna göre biraz kilolu kaçan adamı en az iki kişi beraber taşımak zorunda kalırdı. Fizik kuralları dünyada böyle işlerdi çünkü.
Sayfanın sonuna yaklaştığımda çalmaya başlayan kapı ile beraber sıkıntılı bir nefes vererek hangi sayfada kaldığımı kaybetmemek adına sayfaların arasına masamın üzerinde bulduğum küçük bir kağıt parçasını sıkıştırmış ve gelen kişiyi daha fazla bekletmemek için kapıya ulaşmıştım. Muhtemelen annem gelmişti bu yüzden kim olduğunu sormaya pek gerek duymadan kapıyı açmıştım fakat hayır, karşımdaki kişi annem falan değildi.
Elinde tuttuğu küçük pastayı öne doğru uzatarak gülümseyen Bay Park kapı açıldığında biraz daha içeriye yaklaşmıştı. "İyi ki doğdun!" Bugünün tarihinin ne olduğunu hatırlamayamadığım için kaşlarım çatılırken oldukça saçma bir şekilde "Ben mi?" diye sormuştum. Tuhaf bir soru olduğunu biliyordum fakat aklım karışmıştı ve ağzımdan bu kelimeler çıkmıştı işte. "Kayıtlarda bugün olduğu yazıyordu." En az benim kadar aklı karışmış bir şekilde konuşan Bay Park'ı onaylamak için başımı sallarken ne diyeceğimi bilememiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEACHER | yoonmin
Fiksi Penggemar"Yürümeye devam etmelisin ama." O gülüyordu fakat ben sahiden donup kalmıştım. Her şey belli olsa dahi duymak çok daha farklı hissettirmişti. Öyle ki damarlarımdaki kanın sesini kulaklarımda bile duyuyordum. "Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni sev...