Gizli numara: Merhaba Jungkook
17 Eylül
Gizli numara:Neden cevap vermiyorsun? 2 gün oldu.
20 Eylül
Gizli numara:Beni görmezden geliyorsun sana olan sevgimi görmüyorsun.
Gizli numara:Cevap verene kadar mesaj atmaya devam edeceğim
Jungkook:Bunu yapm...
Sessizliğin hükmettiği koridorlar da çıkan tek ses korkak ve bir o kadar endişeli Adımlarımın çaresiz yankıları idi.
Gözlerimi beyaz ve soğuk kapılarda gezdirip görevliden öğrendiğim oda numarasını aramaya başladım.
5216... 5216...
Gözlerimi sabitlediğim kapıyı dikkatli ve bir o kadar yavaş bir şekilde süzdüm. Adımlarımı hızlandırıp sıcak tenimi soğuk kapı kolu ile buluşturup duraksadım.
Ne yapmalıyım?
Düşünme Jungkook. Düşünme...
Ne pahasına olursa olsun. O seni seviyor.
Kapıyı tıklatıp kolunu yavaşça aşağı indirdiğim de görüş açıma ilk giren kişi Rose olmuştu. Tek bakışta beni yıkabilecek güçte olan o yoğun duyguyu fazlası ile yanstımıştın bana Rose. Ölü ruhumu canlandıracak tek kişi idin ve şimdi bana öyle bakman büyük bir zihinsel çöküş yaşamama neden oluyordu. Titremeye başlayan nefesim iç çekmeme neden olurken bir saniyeliğine gözlerimi kapatım ve tekrar açtım.
"Rose"
Güçsüz ve çaresizce söylediğim ismin bu sefer yakışmamıştı ağzıma Rose. Sana seslenmeyi bile hak etmiyordum değil mi? Çünkü ben Tanrının bana bahşettiği dünyanın en güzel ve zarif gülünü korumak yerine gelecekte bana zihinsel bir çöküş yaşatacak zehirli bir sarmaşık büyütmüştüm.
"İçeri gel."
Güçsüz ve birazda kırıktı önceden neşeli ve umut dolu çıkan sesine karşılık.
Kafam ile usulca onaylayıp içeri girdiğimde bir beden daha çıktı karşıma. Sarışın ve oldukça genç bir bayandı. Bakımlı olduğu her halinden belli idi. Meraklı bakışlarını Rose'yekitleyip konuştu.
"Bu genç çocuğu tanıyor musun Rose?"
Kafasını camdan tarafa çevirdi ve titreyen sesi ile duyabileceğimiz bir ton da konuştu.
"O benim erkek arkadaşım."
"Oh. Demek bana bahsettiğin o o çocuk."
Yüzüme yalancı bir tebessüm yerleştirip hafifçe eğildim ve selam verdim.
"Merhaba efendim. Ben JeonJungkook."
Elimde olduğunu bile unuttuğum kırmızı gülleri Rose'nin kucağına bırakırken konuştum.
"Özür dilerim Rose. Lütfen olanları sonra daha detaylı konuşalım."
Kafasını sallayıp onayladığında bakışlarımı tekrar genç bayana çevirip elimi enseme attım ve çekingen bir ses ile devam ettim.
"Demek Rose ben den bahsetti."
"Evet. Telefonda bana senden çok sık bahsediyor."
Gülümseyip Rose'ye döndü ve heyecanını bastıramadığını belli eden bir ses tonu ile devam etti.
"Yakışıklı ve cömert birine benziyor."
Rose kafası ile onaylayıp sertçe yutkunduktan sonra konuştu.
"Otursana"
Ondan fazla uzak olmayan bir yere oturduğum da annesinin büyük bir merak ile yönelttiği soruları yanıtlar iken koyu bir sohpete girmiştik.
Kötü gitmemişti. Ama iyi de gitmemişti.
Rose bana olan tavrını her hali ile belli ediyordu. Ve bu benim olumlu düşüncelerimin bir çırpıda yok olmasına neden oluyordu.
Tanrım!
Bir bok yemiştim ve nasıl düzelteceğim hakkında küçücük bir fikrim dahi yoktu...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.