1. Bölüm "Başkanlık"

3.2K 175 132
                                    

Yüz yüze geldiğimizde çevirirdim gözlerimi. Bu yüzden hep bir neden arardım kendimde. Gülerken de yakalamışlığım olmuştu, tekrar başa sarmak isterdim o şahane günü.

Aslında utangaç bir kız olmadığımı biliyordum, ama seni görünce çekingenliğim bir cebimde saklansın, sakar bile olabiliyordum. Bazen ben bile şaşırıyordum kendime. Böyle biri olmamın sebebi sendin. Ama ne vardı sende?

Biri, "Akşam ne yedin?" diye sorsa, lokmalarıma kadar bir bir sayardım. Aynaya bakmazdım her gün. Şimdi hayatımda sen vardın ve ben, akşam yemeği bir kenarda dursun evimin yolunu şaşırıyordum. Bakmaya tiksindiğim aynalar bile sağ kolum olmuştu artık. Hiçbir zaman aynaya bakmadan çıkamıyordum dışarı.

İşte, yine aynada duran düz, kumral saçlarımı ve gök mavisi rengindeki alımlı formamı düzelterek, gün ışığıyla donanmış evimin ahşap kapısını araladım. Mümkün mertebe muvaffak bir öğrenci sayıldığım okulumun oflaz yolunda yürümeye başladığımda, kulaklığımdan gelen duygusal ritimli müziğin de yürüyüşüme eşlik etmesine izin verdim. Bastığım kaldırım taşı o kadar paslı duruyordu ki, bir an pastel tonlarına karşı olan yoğun ilgimin köreldiğini bile hissetmiştim.

Sınıfa vardığımda sessizce sırama yerleşip kırmızı çantamın ön gözünden gerekli eşyalarımı çıkardım. Sıra arkadaşım Yağmur, biraz toplu bir kızdı ve seneye reşit olacağımıza rağmen yine ondan önce gelmeyi başaramamıştım.

Ah, ben ona Minik, diyordum.

Hemen Minik ile birlikte havadan, sudan bir muhabbete başlamıştık. Yan tarafta sen vardın. Arka sırada yine çok konuşan gevezeler bir araya toplanmış, bağıra çağıra gülüşüyorlardı. Ve işte lafımı bir anda ağzıma dolayan o meşhur kelime...

Adını seslendiler yanımda.

İçimi, tutkuyla özgeleştiren bir heyecan kapladı adeta. Kalbimin düzenli ritmi değişiyordu sen konuştukça. Susmanı da istemiyordum, konuşmalıydın istediğin kadar. Benim kulağım hep sendeydi ne de olsa.

Bak, neyden bahsediyordum, aklımdan çıkıp gitti. Yine ninni gibi gelen sesinin kulağımı uyuşturmasına izin vererek, dinlemeye başladım o özgün sesini.

Hiç bakamıyordum sana.

Tabii ya, bir bu eksikti. Sınıfın magazin manşeti! Yine arkasından dürtüklüyorlarmış gibi atıverdi sınıfa kendini. Gelir gelmez erkeklere sulanınca, eline ne geçiyordu sahi?

Siyah saçlarını toplayıp salar, cilveler yapar dururdu. Tüm herkes, gözlerini bile kırpmadan onu izlerdi. Nedendi, bilmiyordum ama kendisini hedeflemeleri onun çok hoşuna giderdi.

Ah, sanırım ucubeliktendi.

Bugün de bir fark yoktu, zaten ondan bir farklılık beklemek, kırmızı karı beklemek gibi bir şeydi. Yılışık olması bir yana, sana dik dik baktığını görmek midemi bulandırıyordu. Burcu ve sen. Bu cümle, kulaklarımı tırmalamaya yetiyordu da artıyordu bile.

Tak! Kapının sert bir biçimde örtülmesiyle, tüm sınıf kopkoyu bir sessizliğe büründü. Hoca, emin adımlarıyla sınıfa girdi ve çantasını masaya gelişigüzel koydu. Her zaman pamuk diliyle öğütler yağdıran fizik hocasının hali neydi böyle?

Arkadakilerin sessiz kalması yine pek sürmezken, onlarla çok tezat bir kişiliğim olduğunu kendime yine hatırlattım. Başımı çevirip sana baktığımda, garip bir şekilde senin de bana baktığını gördüm. Aniden korkunç bir utangaçlık krizi geçirince, hemen gözlerimi üzerinden çektim.

KARANLIĞIN ELASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin