5. Bölüm

9.9K 505 32
                                    

Merhaba,

Yorum ve oylarınızı eksik etmezseniz çok sevinirim. Umarım hikayeyi beğeniyorsunuzdur konu yavaş yavaş açılıyor zaten.

Keyifli Okumalar!

Bölüm şarkısı ve Doğuhan Medyada.

***Özgür Kurum - Gözlerimi Kapatsam***

***

"Ferzan'ı," dedi birden öyle sessiz söylemişti duymakta zorlanmıştım. Gözlerimi araladım, ona baktım. "Cengiz öldürdü." dediğinde ürperdim.

Cengiz ağabey nasıl olmuştu da karışmıştı bu işe? "Öyle olması gerekti, kan davası." demişti. Nasıl öyle olması gerekebilirdi ki? Cengiz ağabey, durduk yere birini öldürecek biri değildi. Ferzan ona ne yapmıştı da böylesine gözü dönmüştü aklım almıyordu.

Dükkanın kapısından içeriye girdiğimizde aldığım ağır kuyruk yağı kokusuyla midem bir anda alt üst oldu. Bulantımı bastırmak için yutkundum. Sabahtan beri mideme doğru düzgün hiçbir şey girmemişken bu bulantı da nereden çıkmıştı. Mezelerle donatılmış, üzerinde neredeyse boş yer olmayan masanın bir ucuna oturduğum midemi dizginlemeye çalıştım. Arabadaki konuşmayı Şirin'in duymasından endişe duyduğum için müsait bir zamanda konuşmak üzere kapatmıştık. Müsait bir zaman benim için yemekten hemen sonrasıydı. Daha ölüm nedir bilmiyordu benim kızım, konuşmanın içine cinayet ve kan davası karışacaksa bunların hiçbirini duymaması gerekiyordu. Burcu, yanıma oturduğunda bana "İyi misin?" diye sordu. "Yüzün bembeyaz olmuş, sanki ruh gibisin." Başımı düşünceli bir şekilde salladım. "Bir su iç istersen," Masanın diğer ucundaki su şişelerinden birini eline alıp bana uzattığında ona minnetle bakarak uzattığı suyu aldım. Şişeyi açıp içinden birkaç yudum alıp midemi dizginledikten sonra Şirin'i kucağıma çektim. Midemden çok Cengiz ağabeyin neden böyle bir şey yaptığını düşünüyordum. Öylesine dalgındım ki onun başköşedeki yerinin yanında oturduğumu o sandalyesini çektiğinde fark ettim. Elini yüzünü yıkamış ve masadaki yerini almıştı. O masaya yerleştiğinde Halil usta olduğunu düşündüğüm iri yarı, kaytan bıyıklı, üzerinde beyaz önlüklü bir adam yanımıza geldi. Doğuhan onun gelişiyle oturduğu gibi gerisin geri ayağa kalktı.

Halil Usta "Hoş geldiniz," diyerek karşıladı bizi ve ona dönerek, "Sen de hoş geldin ağam," dedi ama sesinde gizli bir alay vardı. Şirin kucağıma yarı uykulu vaziyette önümüzdeki roka tabağından rokalara uzanmaya çalışırken Burcu ona yardımcı oldu. Tadından hoşlanmayacağını biliyordum. "Şirin'ciğim gel biraz limon sıkalım," dediğimde bana huysuz huysuz başını salladı. Kızım yeni uykudan uyandığında hiç çekilmiyordu. Beni dinlemeden inatla Burcu'nun ona uzattığı rokayı ısırdı ve birkaç saniye sonra yüzünü ekşiterek, dilini çıkarttı. "Öğğğ, acı!" dediğinde başımı salladım bilmiş bir edayla, "Eee anne sözü dinlemezsen böyle olur, küçük hanım." dedikten sonra tabağımın yanındaki peçeteyi aldım ve ağzındakini çıkartması için ağzına dayadım. Peçeteye ağzındaki parçayı çıkarttığında bakır kupa bardaktaki ayranı uzattım ona ve birkaç yudumla ağzındakinin acısını götürmesini sağladım. O ve Halil Usta bir süre lafladıktan sonra "Onlar da yarım saate burada olurlar," dedikten sonra Halil Usta "Afiyet olsun," dedi masadan uzaklaşırken aklımdan öyle çok şey geçiyordu şu anda onların konuşmaları bana bir uğultu gibi geliyordu. Burcu mezelerden ufak ufak tırtıklamaya başladığında, Şirin'de masaya doğru ellerini uzatmaya başladı. Urfalı bir kızın dayanamayacağı şeylerin başında yer alan patlıcan salatasından sonra yer alan vazgeçilmez olan acılı ezmeye eli gitse de onu yine durdurdum. "Kızım, o da acı sen nasıl yiyeceksin onu?" diye sorduğumda sanırım çevremizdeki insanların da etkisiyle huysuz huysuz, "Yeyim ben," dedi. Gözlerimi devirdim. 'Bebeğim, Urfalı olduğun için acı yiyeceğini biliyorum ama üç buçuk yaşında biraz fazla abartmıyor musun?' diye geçirdim içimden ve ezmeyi parmağımla iterek uzaklaştırdım.

Doğunun Aşık Kadını - Ruh-i Revanım -Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin