8. Bölüm

8.9K 477 34
                                    

Merhaba,

Bölüm şarkısı ve Dilan medyada.

Sizden tek bir ricam var oy ve bölüm içi yorumlarınızı eksik etmeyin.

Keyifli Okumalar!

*** Ceyl'an Ertem - El Adamı  ***

O gece Şirin'i uyuttuktan sonra yataktan çıktım. Burcu bize iki kişilik büyük yatağı olan büyük bir oda vermişti. Yatmadan önce hem Şirin'e banyo yaptırmıştım hem de kendim banyoya girmiştim. Oradan oraya koşturmaktan temizlenmeye vaktimiz olmamıştı. Alt kat yukarıya göre daha sadeydi. Evin pek az kullanıldığı eşya azlığından belli oluyordu. Yatağın karşısındaki duvar komple camdı ve bahçeye açılan bir kapısı vardı. Kapı kilitliydi ve cam tül perdeyle kapalıydı. Perdeyi usulca araladım ve camın önüne çöktüm. Üzerimde kısa kollu, beyaz, pembe çizgili gömlek yaka pijama takımı vardı. Paçaları uzun geldiğinden onları kıvırmıştım. Evden hiçbir şey almadan çıkmanın cezasını çekiyordum. Burcu'ya yük olduğumu daha şimdiden hissetmeye başlamıştım. Bu gece düşünmekten uyku bana haramdı. Yatağın kenarına attığım çantama uzandım ve çantanın dibindeki tuşlu telefonumu çıkarttım. Telefonumu geçen seneye kadar annemle iletişim için kullanırdım. O vefat ettikten sonra da konuşacak kimsem kalmamıştı. Telefonun saatine baktım. Üçe geliyordu. Beş arama ve üç mesaj vardı. Mesajları açtım. Mesajlardan birinin sahibi Berivan'dı. O ismi görmek midemi alt üst etti. Numaralarının her birini bana Ferzan kaydetmişti. Kaydettiği günden bugüne hiçbiri bir kez olsun bana yazmamış, beni aramamıştı. Mesajı titreyen parmaklarımla açtım.

Berivan: Umarım ağabeyim seni bulmadan önce geberir gidersin.

Mesaj ben hastanedeyken atılmıştı. Köpeğin duası tutsa gökten kemik yağardı. Diğer mesajı açtım. O da Berdil'den gelmişti. Abla kardeş beddua etmekten başka bana ne yazabilirdi ki?

Berdil: Sen bu ailenin yüz karasısın, soyadımızı kirletiyorsun. Köyde sevgilinle kaçtığını duymayan kalmadı, herkes haline acıyor. Karnındaki bebeğin babası da sevgilin olsa gerek seni bu kadar çabuk kabullendiğine göre... Haline acıyorum. Umarım sen ve çocukların tez zamanda geberir gidersiniz ve böylece bu lekeden kurtuluruz.

Mide bulantımı güçlükle bastırmaya çalışırken dizlerimi karnıma çektim. Onlar küçük, masum, günahsız melekleri beddualarına dahil edecek kadar zalimdiler. Midem bulanıyordu. Son mesajı atmadan telefonu fırlattım. Telefon büyük bir gürültüyle parke zemine çarptığında panikle başımı kaldırılıp Şirin'e baktım. Hala mışıl mışıl uyuyordu. Rahat bir soluk bıraktım. Başımı dizlerime yasladım. Bazen nefes almak bile güç geliyordu. Bana olan nefretleri bu kadardı işte, böyleydi. Onların gözünde hep suçlu bendim. Sanki o eve gitmem bir günahın bedeliydi. Onlar beni yıllarca günahım için taşlamışlardı. Ezmişlerdi başımı, yüreğimi... Gözümden bir damla yaş düşerken içime ağladım. Hani kaçtığımda her şey düzelecekti. Düzelmiyordu. Hayatım boyunca becerebildiğim hiçbir şey yoktu. Kaçmak sadece sonumu hazırlıyordu. Boğazımdan yükselen hıçkırıkla gözyaşlarımı bıraktım. Buğulu gözlerimin ardından camdan dışarıya baktım. Yaşlar yanaklarımdan usul usul süzüldü. Bedenim titredi. Kendimi koca dünyada çaresiz, aciz bir nokta gibi hissediyordum. Güçlü olamaya çalıştıkça kolum kanadım kırılıyordu.

Gece boyu ağladım, düşündüm ve düşündükçe daha çok ağladım. Sabaha karşı gözpınarlarım kurumuştu. Yüreğimdeki sızı dinmişti. Kendimce aldığım bir takım kararların gecesi olmuştu. Mesela bu geceden sonra bir daha asla, her ne olursa olsun ağlamayacaktım. Gözyaşlarımı çocuklarım dışında hiçbir şey için heba etmeyecektim. Artık daha güçlü olacaktım. Telefonumdan hepsinin numarasını engellemiştim. Onları düşünmeyecektim. Geçmişimi artık çöpe atmıştım. Benim için bundan sonra yaşayacaktım vardı. Yaşamak istediklerimi yaşayacaktım. Onlar yolumda bir köstekti ve ben de o kösteklerden kurtulmuştum. Sabahın ilk ışıklarıyla yatağa girdim ve uyumaya çalıştım. Birkaç saat sonra Şirin'in yüzümü okşayan minicik parmaklarıyla gözlerimi araladım. Gözlerim yanıyordu. Gözlerimdeki kuruluğu gidermek için gözlerimi birkaç defa kırpıştırdım. "Günaydın anniş," dedi sesi uykusunu almış, neşeli geliyordu. "Günaydın bebeğim," diye mırıldandım olduğum yerde gerinirken. Üzerine yalnızca gömlek yaka pijama üstü vardı ve gecelik gibi duruyordu. Yatağın üstünde zıplamaya başladı. "Anniş, bahçeye çıkabilir miyim? Lüfteeeen lüfteeen lüfteeen..." bunu birkaç defa daha tekrar ettiğinde onun o 'lütfen' diyemeden yalvarışlarına dayanamayarak, "Üzerimizi değiştirdik sonra olabilir." dedim. Uzandığım yerden doğruldum ve yataktan çıkmak için hareketlendim. Benimle beraber yataktan inerken arkamda bir şey 'Pat' diye yere düştü. Şirin yataktan inmemiş adeta kendini atmıştı. "Ben iyiyim," dediğinde onun dikkatsizliğine kızacak olsam da bunu heyecanına vererek ona kızmadım. Yatağın ucundaki kıyafetlerin yanına gitti ve üzerindekini bir çırpıda zorlanmadan çıkarttıktan sonra çantaya koyduğum yedek tişört ve pantolonu çıkartıp giydi. Yerinde duramıyordu. "Hadi....sen de giyin!" dedi bana kendi giyinmesi bittikten sonra üzerinden çıkarttığı üstü yatağın üzerine koyup katmaya çalışırken. Onun o sevimli hallerine tebessüm ederek bakarken dediği gibi üzerimi değiştim. Dünkü kıyafetlerimi giydikten sonra dünden beri kendi halinde kurumaya bıraktığım için kabaran saçlarımı ellerimle düzeltim. Camın önünde kapıyı açmamı sabırsızlıkla bekleyen kızıma çok geçemeden istediğini verdim. Yavaşça tülü çektim ve kapıyı açtım. Dışarıdaki serin hava kapıyı açtığım anda tülü hareketlendirdi. Dışarıdaki temiz havayı içime çektim ve kapının önünden çekilerek Şirin'in bahçeye çıkmasını izin verdim. Koşuşturarak bahçeye çıktığında "Anne saklambaç oynayalım mı?" diye sordu kendi etrafında çimlerin üzerinde koşuşturarak dönüyordu.

Doğunun Aşık Kadını - Ruh-i Revanım -Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin