21. Bölüm

6.1K 364 27
                                    

Bölüm gecikmesi için özür dilerim. İki haftadır anca başına oturabildim. İnşallah işlerimi çabucak halledebilirsem bölümler daha hızlı gelmeye başlayacak. 

Not: Şirin'in doğum günü kasımda değil aralıkta. Eski bölümlerde de bu hatayı düzelteceğim. 

Sınır: 110 oy - 50 yorum

Bölüm şarkısı ve Dilan Medyada. 

*** Melike Şahin, Hakan Taşıyan - Kilitli Kapılar Açılsın***

Ona karşı hissetlerim adeta bir zehir gibi hızla kanıma karışıyordu. İnkar etmek gün geçtikçe daha da zorlaşıyordu. O eski duygular bir anda hortlamıştı. Ne o eski Doğuhandı ne de ben eski Dilan, buna rağmen ona karşı hislerim ilk günkü gibiydi. Ben onu hiçbir zaman unutamamıştım ki! Aptal gönlüm hem korkuyor hem de söz dinlemiyordu. Gece boyu bahçede sohbet etmiş - genellikle o konuşmuş ben dinlemiştim- , sarılmış, çaylarımızı içmiştik. Başımı göğsünde ayırmadım sağındım oraya, kokusunu son kez solur gibi çektim içime ve dünyada bizden başka geri kalan ne var ne yok bir an unutuverdim. Oluverdim on beş yaşındaki dertsiz tasasız Dilan, hoş o zamanlar da illa bir derdim tasam vardı da bu kadar boyumdan büyük değildi. Onun üzerimdeki etkisiyle her şey bu kadar basit ve kolaydı. Hayatı kendine zor eden bendim. Belki de boş vermeliydim. Sabaha karşı oturduğumuz yerden uyku sersemi, bacaklarımız uyumuş vaziyette kalkarken söylediği gibi "Varsın olsun yanalım dertten, acıdan, kederden ama beraber yanalım. Artık ayrı gayrı kalmayalım." Bu ayrı gayrı kalmak hangimizi daha çok yormuştu bilmem ama ben üzerimden yük kalkmış gibi hissediyordum. İçimdeki o kara bulutlar dağılmıştı. Ona ekmek gibi su gibi ihtiyacım varmış da hep beklemişim, sabretmişim sonunda kavuşmuştum.

O hafta boyu gün içerisinde ayaklarım yerden kesilmiş, yürümüyor sanki dans ediyordum. Burcu hemen değişimi fark etti sonra da meraklı kızım, onlara belli etmeden herkes uyuduktan sonra geceleri birkaç saatliğine de olsa buluşmaya başlamıştık. Kızımın başında sağ olsunlar Safa ve Jülide duruyordu. Bu buluşmalarımızda sürekli telsizden onu kontrol ediyordum. Her gün bir sonraki günden daha hasret kollarına kavuşmanın hayalini kuruyordum. Bu normal miydi? Ona belli etmesem de ben için için yanmaya başlamıştım.

Telefonun başında Doğuhan'ın mesajına cevap yazarken aynı zamanda kızımla yapboz yapıyorken kapı çaldı. Şirin bana meraklı gözlerle baktı. Kapıyı açmadan kimin geldiğini nereden bilecektim canım? Umarım şu an babasının veya kardeşinin geldiğini düşünmüyordur. Kafasından bu düşünceyi çabucak silmek için kapıyı açmaya hızlı adımlarla gittim. Kapıyı açtığımda karşımda Burcu'yu gördüm. Kafasında siyah pelüş bucket bir şapka, üzerinde tozpembe kaşe kabanı, ayağında uzun çizmeler dışarıya çıkmak üzereydi.

"Hadi hazırlanın," dedi birden. "Bir yere uğramam gerekiyor oradan da şirkete uğrarız. Değişik olur." dediğinde sesi huzursuzdu. Bu haline şaşırdım, onu içeri buyur ettim. Jülide ve Doğuhan'ın adamları yanımızda olacağından dışarıya çıkmayı sorun etmiyordum. Şirin'i de gözümün önünden ayırmazdım. Yine de bu ani kararına ve bizi davetine bir anlam verememiştim.

"Hayırdır?" diye sordum cılız sesimle, sesim gün geçtikçe daha iyi çıkıyordu. Kendimi zorlamadığım sürece sorun yoktu.

"Hayır hayır," dedi iç çekerek, sesinden anlaşılacağa üzere hiç hayır değildi. Burcu tanıştığımızdan beri bir şey anlatmadığımdan yakınırdı ama kendinin de benden aşağı kalır yanı yoktu. O da tam bir kara kutuydu. Benim her şeyim ortada gizlim saklım yok dese de bir günü bir günü tutmuyordu. Bazı günler aynı gün içerisinde hem fazla hüzünlü hem neşeli hem de durgun oluyordu. İnsan hali sonuçta her günü aynı olacak diye bir şey yoktu ama ondaki değişimler keskindi. Hemen fark ediliyordu. Bir anda modu düşüyordu. Şimdi ne oldu da şirkete gitmeye karar verdi mesela merak ediyordum. Kahvaltıda bir sorun yok gözüküyordu.

Doğunun Aşık Kadını - Ruh-i Revanım -Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin