18. Bölüm

7K 476 81
                                    

Merhaba hazır bölümü yazmayı bitirmişken bekletmeden paylaşayım dedim.

Bundan sonra bölümlere sınır koyacağımı söylemiştim.

Sınır: 100 oy - 50 yorum.

Bölüm şarkısı ve Dilan Medyada.

Keyifli Okumalar, umarım beğenirsiniz! :)

*** Sezen Aksu - Çocuklar Gibi***

Bazı yaralar vardır, iyileşti sanırsınız izi kalır.

Hayatım boyunca boynumda taşıyacağı yara izinde takılı kaldı gözlerim. Parmak uçlarımı üstünde gezdirdim. O anı unutmamam için bu izle lanetlenmiştim. Boynumu ovuşturdum. Silinmiyordu işte, gitmiyordu. Boğazlı kazağımın yakasını serbest bıraktığımda izin üstü kapandı. Bir süreliğine de olsa unutacaktım. Acılarımın üstünü örttüğüm gibi yaralarımın üstünü de örtüyordum. Bunu ne zaman kadar sürdürebilirdim bilmiyorum ama sürdürebildiğim kadar devam edecektim.

Gece yine gördüğüm kâbusla kan ter içinde uyanmış bir daha uyuyamamıştım. Bir süre salonda dolanıp durduktan sonra banyoya girmiştim. Ilık su gevşememi sağlarken kafamdaki olumsuz düşünceleri alıp götürmüştü. Yatağın ortasına kafası iki yastığın arasına düşmüş, dudakları aralık mışıl mışıl uyuyan meleğime baktım. Yanına uzandım. Boynuma ağrımasın diye başını yastığının üzerine koydum, hemen hareketlendi. "Anne," diye mırıldandıktan sonra uykusuna kaldığı yerden devam etti. "Annem," dedim fısıldadım. "Güzeller güzelim benim..." elimin tersiyle pamuktan yumuşak tenini okşadım. Ağzı kapanıp tekrardan açıldı. Uykusunu bölmemek için elimi çektim. Başımı yastığa koydum ve tavana baktım.

Derin bir iç geçirdim. Aklıma o düşüvermişti, sanki dünden beri aklımdan çıkıyormuş gibi. Son zamanlar yakışıklı yüzü hep kederliydi, derin maviliklerine hüzün çökmüştü, yorgundu, düşünceliydi. Eskiden böyle değildi. Gözleri çakmak çakmak olurdu, alev alev bakardı, baktı mı içime kor düşürür yüreğimi yakardı. Aramızdaki o gizli saklı duygular yalnızca benim değil onun da içini yakardı bilirdim. Geçmişi düşünmek yalnızca daha fazla acı veriyordu. Olan olmuş, o gitmiş ve Ferzan'la evlendirilmiştim. Mutsuz ve umutsuz beş yıl geçirmiştim dört duvar arasına, zorla evlendirildiğim adamdan güzeller güzelli bir meleğim olmuştu. Önce hiç beklemediğim anda zevce sonra da ana olmuştum. Ölmemiştim ama yaşamıyordum da... Hâlâ da öyleydim. Yaşamak neydi, ne demekti unutmuştum. Nefes almaktan ibaret miydi yaşamak yoksa daha ötesi hayallerini yaşamak mıydı? Nefes alıyorum, hareket ediyorum diye yaşıyor mu sayılıyordum şu dünyada? Önceden bir on yıl önce hayallerim vardı. Okuyacaktım, Urfa'dan çıkacaktım, önce tüm ülkeyi sonra da tüm dünyayı gezecektim, beyaz atlı prensime kavuşacaktım, mutlu olacaktım, kendim için yaşayacaktım. Daha yirmi üç yaşındaydım ama seksen yaşında ruhum bunların hiçbirini yapabilecek güçte değildi. Bir an hepsi gözüme imkânsız gibi gözüktü. Şimdi tek istediğim kızımla beraber hayatta kalmaktı. Cibranoğulları beni daha öldürmemişlerdi ama bu zamana kadar yaşatmamışlardı da.

***

Telefondan Burcu'nun bana geçen gün gösterdiği sitelerden birinin anasayfasında gezinirken ekrana düşen görüntüyü görmemle şok oldum. Fotoğrafta dayaktan tanınmaz hale getirilmiş kişinin Zülfikar olduğu yazıyordu. Fotoğrafın üzerinde açıklamada plakası tespit edilememiş siyah bir BMW'nin onun bedenini bir kemik yığını gibi hastanenin önüne atıp kaçtığı yazıyordu. İnsanlar yorumlarda ikiye bölünmüş durumdaydı. Kimi başına geleni hak ettiğini düşünürken kimileri onun suçsuz olduğu konusunda ısrarlı davranmaya devam ediyordu. Böyle bir adamın suçsuz olduğuna nasıl inanabiliyorlardı aklım almıyordu. Yazılanları hemen Burcu'ya gösterdim. O da benim gibi şok olmuştu. Doğuhan'ın onu bu hâle getireceğini ikimizde düşünmemiştik. Ben neden ona dün hemen inandıysam? Bu görselden sonra haber sayfalarında başka yazılar da paylaşılmaya başlandı. Başlığın birinde hayati tehlikesinin olduğu yer alıyordu. Doğuhan'ın gebertmemekten kastının onu nefes alan bir bitkiye dönüştürmek olduğunu şimdi anlıyordum.

Doğunun Aşık Kadını - Ruh-i Revanım -Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin