9. Bölüm

8.1K 453 30
                                    

Bölüm hiç içime sinmedi. Eee o zaman niye yayınladın pazara daha var diyeceksiniz. Yazmışken bekletmeden yayınlamak istedim. Kısa bir bölüm bile on saatimi almaya başladı. Keyifli okumalar umarım beğenirsiniz. :) 

Bölüm şarkısı medyada. 

*** Model - Kuğunun Ağıtı***

2011

"Bazen ne istiyorum biliyor musun?"

"Ne?" diye sordum merakla. Onun gibi biri ne isteyebilirdi ki? Ben şu an hiçbir şey istemiyordum çünkü ona sahiptim. Çimlerin üzerinde uzanırken masmavi gökyüzüne baktım. Gözleriyle aynı renkti gökyüzü ve dizilerde, filmlerde gördüğüm deniz de gözleriyle aynı renkteydi. Gök ve deniz gözlerinde toplanmıştı. Dünya üzerinde bana onu hatırlatmayan bir şey var mıydı acaba? Yanımdayken bile onu düşünüyor ve şapşal şapşal sırıtıyordum. Düşüncelerimi gür sesi böldü. "Buralardan gitmek." demesiyle yüzümdeki gülümseme soldu. O sözlerin altında yüreğim ezildi. Korku, en saf haliyle yüreğimi esir aldı. Doğruldum ve bu ani hareketimle önüme düşen saçlarımı elimin tersiyle yüzüm çekerek öfkeyle baktım ona. 'Ne yani, beni bırakacak mıydı?' Onu görmeden geçireceğim bir gün ölümdü benim için, ölüm fermanımı imzalamak mı istiyordu? Kalbim ağzımda atarken ona endişeli gözlerle baktım. Ondan bir açıklama bekledim. Nasıl bunu isterdi, bana bunu nasıl yapardı, beni hiç mi düşünmüyordu bu adam!

Başını altında elini kaldırıp koluma dokundu. Tüy gibi hafif, ürkek bir dokunuştu. Tıpkı zarar görmesinden korktuğu için dokunmaya kıyamadığı eşsiz bir parçaya dokunur gibi dikkatliydi. Yüzüne içimdeki tüm korkuları dağıtacak tatlı bir gülümseme yayıldı. O gülünce aşk bahçemdeki tüm güller açıyordu. "Korkma ufaklık, seni de götürürüm yanımda." dedi. Sesi yumuşacıktı. Sadece gülüşü, dokunuşu değil sesiyle de dağıtmıştı yüreğimdeki korkuyu. İçim rahatlar gibi oldu ama hala kafamda bir sürü soru işareti vardı. "Pekâlâ öyleyse," elimi belime koydum. "Nasıl olacak bu Doğuhan Ağa? Kendi topraklarını mı bırakacaksın?" diye sordum ve cevap vermesine beklemeden sorularıma devam ettim. "Hem ben ne diye senin yanında geleceğim ki sonra ilerideki hanımın ne der bu konuya?"

Onun bu konuyu konuşmaktan hoşlanmadığını biliyordum. Sürekli bana yaşımın küçük olduğunu ima ediyordu ama yaşım küçük falan değildi. 16 yaşımdaydım ben, 16. Köyde benden birkaç kuşak büyük kadınların çoğu benim yaşımda evlenmişti. Hem ben evleneceğim demiyorum ki sadece bu konularda konuşma yaşına gelmiştim ve o da evlenme çağına gelmişti. 20 yaşındaydı ve yakın bir zamanda 21 olacaktı. Okulu da bitmek üzereydi, en azından askere gitmeden önce nişanlanırdı.

İç geçirdi. "Bazen benim kim olduğumu unutuyorsun."

Aynı şekilde iç geçirdim. "Aksine, cümlemin başındaki sözlerimi hatırlatırım, Doğuhan Ağa!" diyerek karşılık verdim. Çok mu zordu bazı şeyleri kabullenmek, söyleseydi ya işte ikimizi de kurtarsaydı bu dertten.

"Hayali kuran benim bırak da ben düşüneyim," diye sitem etti bana ve haklıydı. Başımı salladım. Tekrardan çimlere uzandım. Aramızda yalnızca birkaç santim vardı. Sıcaklığını hissediyordum. Kokusunu alabiliyordum. Onunla bu kadar yakın olmak bile bana bir ömür yeterdi. Keşke hep böyle kalksaydık. Keşke sonsuza dek yan yana uzanıp hayal kursaydık. Kimsenin bizi göremeyeceği, kimsenin bizi bulamayacağı bu çınar ağacının altında yaşayabilseydik.

"Anne! Anne!"

Şirin'in sabırsız sesi ve yüzümü okşayan parmaklarıyla gördüğüm rüyadan güçlükle kopup günümüze döndüm. Gözlerimi yavaşça araladım. Az önce gördüğüm rüya o kadar gerçekti ki sanki o anı yaşıyor gibiydim. Yaşamıştım da üstelik çok değil yedi yıl önce yaşamıştım. O günkü hislerimi hatırlayınca yüzümü buruşturdum. Özellikle dün geceki gördüğüm kareden sonra üzerine bunu görmek kötü hissettirmişti.

Doğunun Aşık Kadını - Ruh-i Revanım -Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin