Yorum ve oylarınızı eksik etmezseniz çok sevinirim. Okumama artarken oylar neden artmıyor anlamadım. Umarım hikayeyi beğeniyorsunuzdur konu yavaş yavaş açılıyor zaten.
Keyifli Okumalar!
Bölüm şarkısı ve Dilan Medyada.
*** 3 Hürel - Bir sevmek bin defa ölmek ***
Son kontroller öğlen saatinde yapıldıktan sonra çıkış işlemlerim yapıldı. Doktorun söylediğine göre demir, folik asit ve B12 vitamini eksikliğim varmış ve bu da kansızlığa tıp dilindeki adıyla anemiye sebep oluyormuş. Yine doktorun söylediğine göre hamilelikte kansızlık sık görülen durummuş fakat ben bu değerlerimle yaşamaya devam edersem bebeğimi kaybedebilirmiş, onu dinlerken yaklaşık bir sene önce yaptığım düşüğün sebebin bu olup olmadığını düşündüm. Düşük yapmasam bile bu değerler bebeğimin gelişiminde geriliğe sebep olduğu kadar doğumdan sağ çıkma ihtimalimi de düşürüyormuş. Doktordan bire bir bunları duymak kendimi kötü hissetmeme sebep olmuştu. Benimle oldukça açık ve net bir şekilde konuşmuş endişelenmemi ve yapmam gerekenleri söylemişti. "Folik asit brokoli, brüksel lahanası ve ıspanak gibi sebzelerde bulunmakta, ek olarak 400 mikrogram folik asit başlamanızı öneririm. Ayrıca kansızlıktan korunmak için kırmızı et, hindi, mercimek, fasülye ve pekmez gibi yiyecekler tüketmelisiniz. Demir emilimini arttıran çilek, portakal suyu, greyfurt ve biber gibi gıdaları demir zengini öğünlerle birlikte veya hemen sonrasında tüketin. Çay, kahve ve soya gibi gıdaları az tüketmeye çalışın." diyerek reçeteye ek bir de diyet listesi oluşturdu. Reçeteyi yazdığı anda Doğuhan onları alması için adamlarına talimat vermişti. Bana yardımcı olmaya çalışması odadaki sert çıkışından sonra tuhaf gelmeye başlamıştı. Ferzan'ın bebeğinin sağlığını neden bu kadar önemsesin ki? Aklıma bebeğimi aralarındaki kan davasının kurbanı yapmak istediği fikrinden başka hiçbir açıklama gelmiyordu. Böylece onlara karşı elinde bir koz olacaktı.
Doktorun odasından çıkmadan önce "Eşinizin sağlığı bebeğinizin sağlığı, Doğuhan Bey." dedi Doktor Kamil Bey oturduğu yerden kalkarken, sözleriyle kapıya doğru attığım adım havada asılı kalırken birden ona doğru döndüm ve hemen itiraz ettim, "Kendisi eşim değil," dediğimde Doktor Kamil Bey kırdığı pottan dolayı özür diledi. "Pardon, çok özür dilerim. Ben siz beraber gelince, Doğuhan Bey'in ilgisinden..." diye geveledi ve "Doğru, bazen ağabey kardeş de gelebiliyorlar." diyerek ikinci bir pot daha kırdığında daha fazla konuyu uzatmamak için düzeltmedim hafif yalancı bir tebessümle başımı sallayarak kapıya yöneldim. "Kendinize dikkat edin, Dilan Hanım." dedi biz odadan çıkmadan önce. Odadan çıktığımızda kapının önündeki çift ayaklandı ve arkamızdan doktorun yanına girdiler. Onların yanında oturan Burcu, Kenan ve Safa endişeli gözlerle bizden bir açıklama bekliyordu. Şirin, Burcu'nun kucağından zıplayarak indi ve dünden beri elinden düşürmediği oyuncak köpeğiyle kollarıma koştu. Onu ve oyuncağını kollarımın arasına aldığımda saçının balıksırtı örgüsünü fark ettim. Onu neşelendirmek için, "Ne güzel olmuş saçların," dedim neşeli tutmaya çalıştığım bir ses tonuyla, başını okşadım. "Buycu öydü." dedi bıcır bıcır konuşmasıyla. Sabah benim iyi olduğumu gördüğünden beri neşesi yerindeydi.
"Aaa anneciğim, senden yaşça büyük kişilere ismiyle hitap edemezsin. Burcu abla o, eline sağlık çok güzel olmuş." dediğimde Burcu yanımıza geldi. "Sorun değil, Şirin'le biz arkadaş olduk." dediğinde yüzündeki samimi tebessüme baktım. Anlaşılan Şirin'le iyi anlaşmışlardı. Şirin de başını sallayarak onu onayladı. "Buycu benim aykadaşım ama anne." dedi bu haline örgüsünü okşarken güldüm. İkisi de mutlu gözüküyordu. Ona bir teşekkür borçluydum. Burcu doktorun ne söylediğini sorduğunda ona üstün körü durumumdan bahsettim. Biz konuşmaya dalmışken Safa elindeki ilaç torbasını bana doğru uzattı. "Geçmiş olsun," dediğinde ona soğuk bir teşekkürde bulundum. Halbuki gerçekten benim endişelenmişe benziyordu. Onun yerinde bir başkası olsaydı ona daha samimi veya içten bir teşekkür ederdim ama o ve ağabeyi yaptığı hareketlerin tutarsızlığıyla kafamı karıştırıyorlardı. "Gidelim mi?" diye sordu. Bana değil de ağabeyine bakıyordu. Doğuhan "Gidelim, geç bile kaldık." dediğinde saatini kontrol etti. O sırada Kenan da yanımıza geldi ve Burcu'ya çantasını uzattıktan sonra o da "Geçmiş olsun," dedi. Ona da hafif bir tebessümle başımı salladım. Hepsi uykusuz duruyordu. Mahcup bir şekilde "Sizin de akşamınızı zehir ettim, kusura bakmayın." dedim. Cümlem biter bitmez ilk itiraz Burcu'dan ve daha sonra da Kenan'dan geldi. "Olur mu öyle şey, önemli olan senin ve bebişin sağlığı." dedi. "Hem zaten biz tüm hafta kebaba doyduk." dediğinde Kenan ve Doğuhan'ın Antep'e gelmeden önce arabada yaptıkları konuşma aklıma geldi. Eşinin pek doymuşa benzer hali yoktu ama yine de "Hayır, sakın böyle düşünme Dilan. Burcu'nun da dediği gibi önemli olan sizin sağlığınız." dedi. İkisinin bakışları da öyle içten samimiydi ki şu an hiç tanımadığım bu iki insana Şanlıbey erkeklerinden daha çok güvenir hale gelmiştim. Belki de böyle sıcaklığa hasret kaldığımdan bir anda onlara kanım kaynamıştı. "Gidelim mi artık?" diye sordu Doğuhan, bana bakıyordu. "Anlamadım? Ben de mi geliyorum?" diye sordum. Beni Antep'e getirmişti ve işi bitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğunun Aşık Kadını - Ruh-i Revanım -
RomanceHayat #1 - 23.10.2020 - Son zamanlarda yakışıklı yüzü hep kederliydi, derin maviliklerine hüzün çökmüştü, yorgundu, düşünceliydi. Eskiden böyle değildi. Gözleri çakmak çakmak olurdu, alev alev bakardı, baktı mı içime kor düşürür yüreğimi yakardı...