16. BÖLÜM

2.8K 199 50
                                    


    Şimdiden iyi bayramlar diliyorum. Herkese şeker 💫

Umay Eva Alkan :

Saatlerdir odamdayım. Ne dediklerini duyamadığım yetmiyormuş gibi odadan çıkıp mutfağa bile gidemiyorum! Açlıktan öleceğim sanırım. Bi ara Erdem Bey'in sesi yükseldi. Düşündüm, dedim bu ne cesaret? Balım şimdi atacak onu dışarı! İnanır mısınız, hiçbir şey yapmadı. Üzerinden bir saat geçti nerdeyse ve Erdem Bey hala evde. Ama canlı olarak mı, bilmiyorum.
Bu arada aklıma geldi, bi Ali Bey'i arayalım bakalım hala yaşıyor mu, yoksa kuzeninin izinden mi gidecek.

[Ali Soral aranıyor]

Ne demek aradığınız kişi şu anda telefona cevap veremiyor, lütfen daha sonra tekrar deneyiniz? Sarper olsa derdi ki 'ya yürek yedin elin kaydı, ya da kendine olan güvenin arttı' . Evet söz öyle değil, biliyoruz. Kendisi bir operasyonda değiştirdiği bu sözle ömrünü geçirmeye çalışıyor. Tabii Sarper'e göre karşı tarafın eli silahına kaydı, bana göreyse Ali'nin eli bir anda aramayı reddetme amacıyla telefona uzandı. Bir kez daha deneyeceğim tabii ki.

[Ali Soral aranıyor]

"Efendim?"

"Selam, tanışıyor muyuz?" Güldü "Bilmem bir düşünmem gerekiyor."

"Düşün bakalım. Evet?"

"Tanışmak için can atıyorum, Merida."

"Merida? Neden böyle dediniz anlamadım."

"Sesiniz bana, sevdiğim birini hatırlattı."

"Her benzettiğiniz sese böyle davranıyorsanız, ohoo." Şair burda senin o ses tellerini gitar, kulak zarını gerdirip davul yaparım haberin olsun, demek istiyor ama diyemiyor.

"Hayır, bendeki aşinalık tek bir sese."

Çabuk gönül alıyor gördüğünüz gibi. "Napıyosun?" İç çekti "O kadar yoğunum ki Umay. Nefes alamıyorum. Kendi işlerim bir yana babamınkilerle de uğraşıyorum."

"İyi evlat ol, eline mi yapışacak."

"Yakama yapışıyorlar, yakama. " sessizce, gerçekten sessizce gülmeye çalıştım. "Gülüyorsun bir de."

"Güleceğim tabii. Sanki tek sen yoruluyorsun, sızlanma!"
Bir süre sessizlik oldu. "Umay, tam şu an Balım'ın bizi bölmesi gerekiyordu. Yoksa... öldü mü?" Yani Ali'm öyle de denebilir.

"Haa, yok yaa. İçerde o. Oturuyor tek başına."

"Umay" adımı söyleme, nolur söyleme. İç sesimden dış sesime fırsat kalmayınca ağzımdan küçük bi 'hıı' çıktı. "Geleyim mi?"

"Gel...me. Gelme Ali gelme."
Sesi bir anda soğudu "O ne demek şimdi? Bir şey mi oldu?" Söylerken ayağa kalktığını ayakkabı sesinden anladım.
"Hayır olmadı. Bu saatte sen, eve yani... Ne kadar ayıp Ali, ne kadar ayıp."

"Ne kadar ayıp?" Soruya bakar mısınız...

"Çok ayıp Ali, ben ne diyeceğim elit çardak günlerimizde tatlı komşularımıza?"

Konuyu bir şekilde kapatıp, zaten yorgun olan Ali'yi üç öpücükle, aman, üç evetle yatağına uğurladık. Artık oyalanacak hiçbir şeyim kalmadı, mutfağa uçabileceğimi düşünüyorum.

Kapıyı çok yavaşça açtım, odamdan çıkıp salonun önüne yürüdüm. Salon kapısına geldiğimde parmak ucumda koşup mutfağa geçtim. Gelirken içeri bakamadım ama dönerken bi sinsi sinsi göz atarım, bakalım ne yapıyorlar.

Bir kaseye kuru meyve ve çerez doldurdum. Kaseyi elime alıp tekrar parmak ucumda mutfaktan çıktım.
Salona geldiğimde hafifçe eğilip içeri baktım ki O NE !

- İÇLER  DIŞLAR -                                    ||tamamlandı||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin