23. BÖLÜM

2.6K 187 65
                                    


Umay Eva Alkan:

Saatlerimiz 3'ü gösteriyor ve biz bilmem kaçıncı mağazamızdayız. Biliyoruz eninde sonunda Çağatay'a gideceğiz ama insan bi dolanmak istiyor, ne yapalım. Balım deneme kabininden çıktığında üstüne sırt dekolteli yere kadar uzanan, üst kısmı nakışlı siyah bir elbise vardı.

"Siyah giyme bence. Ve Zeynep için biraz abartılı, Burcu olsa neyse." Aslında bu elbise ffk için de biraz azdı, ne de olsa kuzen yani. Son kez aynada kendine bakıp derin bir nefes aldı. Aynadan bakıştığımızda anladım ki kendimizi yine yeni yeniden Çağatay Duman'a bırakıyoruz.

Artık gittiğimizde olan elbiselerden seçeceğiz, daha doğrusu Çağatay seçecek. Zeynep'in düğünü için bir şey diktirecek halimiz yoktu, ffk için de diktirmeyeceğiz. Bu kadar özenmeye gerek yok bence iki oynayıp geri geleceğiz. Direksiyona Balım'ı atıp yan koltukta biraz dinlenmek istesem de tam tersi oldu. Sanki kendisi dört gündür nöbette!

Butiğe girip 3. kata çıktık. Butik diyoruz ama kolayımıza geldiği için, baya büyük burası. 3 katlı bir yer. Bir de yerin altında depo var. İlk kat normal alışveriş yapılan yer, ikinci kat dikiş işleriyle uğraşılan yer. Üçüncü katta Çağatay'ın ve diğerlerinin odaları ve maddi işlerle alakalı bölümler var. Diğerlerinden kastım tasarımcılar, dikiştekiler falan, herkes yani.

Çağatay'ı diğer tasarımcıların yanında bulduk. Cansız mankenin üzerindeki elbiseye bir şeyler yapıyorlardı.

"Çağataay!" Balım'ın bir anda yerine gelen neşesiyle gelişini duyan Çağatay bize döndü. Tabii ki geleceğimizi biliyordu. Baya gezmiş olabiliriz, ondan başka birinden almamız ihtimal bile değil.

"Hoş geldiniz, ne güzel sürpriz." Dalga geçen ses tonuna karşı güldük ve sarıldık. Herkesi tanıdığımız için hepsiyle kısa diyaloglara girdik. Çağatay'ın işareti üzerine hemen masaya oturtulduk ve önümüze tatlı tuzlu ne varsa getirildi. Ben bu kadar el üstünde tutulmaya alışık değilim, sonuçta hastanede böbrek tepside (böbrek gibi fasulye şeklinde kap) bir şeyler yiyen insanlarız. Önümdeki kurabiyeleri itip kahveme uzandım.

"Ben size seçtim bir şeyler. Kahveleri için de gidip deneyin."

"Ne seçtin bana, hadi söyle. Ne kadar mükemmel olacağım?"

"Her zamanki gibi, bir üstün yok."

Görevlilerden biri iki tane askı getirdi. Birinci elbise saten, yakası bol dize doğru daralan yırtmaçlı bordo bir elbiseydi. Bu kesinlikle Balım'ın yani.

Diğer elbise düşük omuzlu, bebek mavisi, pembe tonlarında çiçekleri olan mini bir elbise. Çok zekisiniz, evet bu da benim.
"Bir deneyin bakalım."

Askıları alıp o kattaki küçük deneme odasına gittik. Orda kamera falan yok, mankanler kullanıyor. Giyinip Çağatay'ın yanına geçtiğimizde aynı çekimdeki gibi aşkla bakıyordu bize. Sanki bizi büyütmüş bu günlere getirmiş gibi seviniyor her güzel anımızda her başarımızda. Kendisi Sarper'den bir iki yaş büyük sadece. Biz birbirimizi süzerken Çağatay Balım'a büyük karelerden oluşan bir kemer getirdi. Varla yok arası olan beline kemer takması da baya sinirlerimi bozuyor ama neyse.

"Bayıldım, düğünde gelinden güzel olunmaz, daha sade bir şey bakalım mı?"

"Balım'ın elbisesine bak Çağatay, daha sadesi var mı?" Günün haklı isyanı en genç tasarımcımız Dilek'ten gelmişti. Kendisi Balım'ı öve öve kendini sevdirdi ama bana uzak, bir şeyler çıkacak bu kızdan bakalım ne zaman. Bir yıldır buna inanıyorum, ben yanılmam arkadaşlar.
Balım övgülerle sağa sola reverans yaparken aniden durdu "Saat kaç?"

- İÇLER  DIŞLAR -                                    ||tamamlandı||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin