60

672 382 4
                                    

İngiltere, Addison Malikânesi

Beyaz Oda

21 Aralık 2018

Artık aylardır Eliot'ı görmüyordum. Onu malikâneden götürmüş ve bir daha geri getirmemişlerdi. Gelmiş olsaydı mutlaka haberim olurdu. Zaten amaç, birbirimizden habersiz kalmamızdı.

Elimden gelen tüm kaynakları kullanarak Eliot'tan haber almaya çalıştım. Önce yaşam koçum Jack Thurston'ı denedim. Eliot'a ulaşamayacağını ve bir bilgisi olmadığını söyledi. Sonra sevecen bir şekilde doktora yanaştım. Böyle bir şeyin mümkün olmadığını söyledi. En sonunda ise Robert Amca'yı denedim.

"Eğer Eliot'tan haberim olsaydı sana mutlaka söylerdim Eva" dedi.

Ağzından bu cümle dökülürken gayet samimiydi. Yine de aylardır benden köşe bucak kaçmasına bir anlam veremiyordum.

Eliot'ı görememek, onu özlemek dışında daha büyük sorunlarım vardı. Eğer doğuma kadar gelip beni kaçırmazsa bebeğimi burada doğuracak ve sonunda da kurban edilecektim.

Bir gün odama geldiğimde yemek masamın üzerinde bir ipod buldum. Büyükbabandan sevgilerle yazıyordu. İsteğimi geç de olsa yerine getirmesi beni şaşırtmıştı. Bir zamanlar bu malikâneden çıkmak da istemiştim. Bu isteğim onun gibi rafa kaldırılabilirdi.

İpodun içinde birçok Türk sanatçının albümleri vardı. Hemen B harfine gelip Barış Manço'yu buldum. Onun şarkılarını dinlemek bana iyi geliyordu fakat bu durum, aile ve Türkiye özlemimi artırıp iyice depresyona girmeme neden olmuştu. Dışarıda yağan kar, beyaz örtüsünü ağaçların üzerine serince Abant Gölü'nü hatırladım.

Son bir haftadır odamdan dışarı çıkmamıştım. Sadece müzik dinliyor, kitap okuyor ve yemek yiyordum. Sırasıyla herkes beni kontrole geliyordu. Gelmesini istediğim kişi ise gelmiyordu.

Artık üzerime olmayan kıyafetlerimin yerini hamile pantolonları ve gömlekleri almıştı. Yataktan kalkmakta ve kendi etrafımda dönmekte zorlanıyordum. Yanımda uyuyan ve bana yardım edecek bir eşimin olmaması böyle anlarda bana daha çok koyuyordu.

İpodumu kulağıma takıp koridora çıktım. Yüzünde yara izi olan koruma beni görünce telaşlandı ama onu elimle durdurdum. Tırabzanlardan eğilip Göbekli Tepe anıtlarına baktım. Bir mıknatıs gibi anıtlar beni kendine doğru çekiyordu.

Asansörle giriş katına indim ve bu eve geldiğimden beri görmezden geldiğim anıtlara doğru yavaş adımlarla yürümeye başladım. Gözlerimi kapatıp şarkıyı dinledim bir süre.

Bu akşam yine garip bir hüzün çöktü üstüme

Hücrem soğuk, bir tek sen varsın düşlerimde

Demir kapı yine kapandı, ağır ağır üzerime

Kelepçeler yine vuruldu, kilit kilit yüreğime

Şimdi ilk çemberin içindeydim. Elimi duvara sürterek saat yönünde ilerliyordum. O kadar yavaş yürüyordum ki merkeze ulaşmam neredeyse on dakikamı aldı. Kolyem, boynumda olmasına rağmen bir hortumun içindeymişim gibi başım dönüyordu.

Merkezdeki sütunların önüne gelmeden önce ikinci çemberdeki on iki sütunun her birini inceledim. Tüm kabartmalarda parmaklarımı dolandırdım. Yılan, tilki, yaban domuzu, turna, ceylan, aslan, akrep, örümcek ve hatta karınca figürü bile vardı. Orijinal kabartmaların hepsi bire bir burada yapılmıştı.

Biri sağımda biri solumda kalacak şekilde merkezde birbirine bakan iki tane T sütunun ortasına geçtim. Sonra başım ve ayaklarım sütunlara denk gelecek şekilde yere uzandım.

Artık tüm vücudum titriyordu. Büyüyen karnıma rağmen ayaklarımı kendime doğru çektim. Şimdi cenin pozisyonunda anıtların tam ortasında yatarken hipnoza maruz kalan biri gibi gözlerimin önünde sarmal daireler geçiyordu.

Babam, cenin pozisyonunda uyumanın anne karnına olan özlem duygusu olduğunu anlatmıştı. Evet, annemin karnında olmayı özlüyordum. Orada tüm bu olacak olaylardan habersiz, dertlerden uzak bir şekilde uyumak istiyordum.

Sadece yanımda Eliot'ın olmasını istiyordum. Ve tabii ki yaşamak. Gözlerim kapanmadan önce son bilinç kırıntımla tek bir isteğim daha vardı. Oğlumun büyüdüğünü görmek. Ve sonrası karanlık.

SESSİZ -Bir Göbekli Tepe Efsanesi 1-#Wattys2021Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin