Türkiye, İstanbul
Dr. Şerif Ali Akman'in Doğumhanesi
30 Ocak 2002
Soğuktan camların buz tuttuğu, karlı bir İstanbul sabahında iki gündür doğum sancısı çeken Sidal Öztürk, başını yine kocasının omzuna dayamış inliyordu. Kız çocukları beklenen tarihten önce gelir deseler de bu durum, kendi kızı için söz konusu değildi. Hatta kırkıncı haftayı doldurmalarına rağmen hâlâ dünyaya gelmekte inat ediyordu.
"Jacob, bu kız çok inatçı olacak, söylemedi deme."
Sidal Öztürk son kelimeyi sıklaşan sancılarından dolayı tam olarak telaffuz edemeden bağırmaya başlamıştı. Bağlandığı kablolardan kurtulmak istercesine kolunu oynattı.
"Sezaryen de olabilirdi ama kabul etmedin hayatım."
Jacob Addison, baba adayı her erkek gibi yapabileceği tek şey olan, eşinin terden ıslanmış elini tutma görevini layıkıyla yerine getiriyordu. Aslında heyecanlı olması gerekiyordu ama bulundukları durum göz önüne alınırsa daha çok tedirgindi. "Bu lanet dünyaya asla çocuk getirmeyeceğim" diyen Jacob'a ne olmuştu?
"Normal doğum olması gerekiyor Jacob. Kızımızın daha güçlü olması için bunu yapmamız şart."
"Bazen Addison soyundan kimin geldiğini unutuyorum. Kendini bu kadar kaptırmamalısın bence."
Sidal Öztürk, gözlerini devirerek eşine baktı ama cevap veremeden doğumun başladığını anladı. Başucunda duran hemşire doktoru çağırmak için koşturdu.
Daha öncesinde bir kız evlada sahip olmak için Doktor Şerif Ali Akman liderliğinde, tüp bebek tedavisi yapmış, en kaliteli embriyoyu yuvasına yerleştirmiş ve şimdi de dünyaya gelmesini bekliyorlardı.
Doktorun içeri girmesiyle Jacob Addison'ın bebeğini kollarına alması arasında on dakika geçmişti. Hemşirenin güvenli bağlanma adına bebeği annesinin yanına koymayı tavsiye etmesine aldırmayan Jacob Addison, bebeği kucağından indirmemiş, annesine yaklaştırmamıştı bile. Bir süre sonra aydınlanma yaşamış gibi başını bebekten kaldırıp etrafı ilk defa görüyormuş gibi inceledikten sonra, bebeği getirip annesinin göğüs kafesinin üstüne koymuştu.
Sidal Öztürk tükenmiş bir hâlde alnındaki teri silerken o ana kadar sesini çıkarmamış, doğumhanede bir ileri bir geri yürüyen kocasının bundan sonra ne yapacağını merak etmişti. Bebekten uzak durma fikrine kendini o kadar hazırlamıştı ki kollarına almakta tereddüt yaşıyordu. Doğum çığlıkları kesildiğinden beri ilk defa konuşmaya çalıştı. Sesi çatallı çıkıyordu.
"Ne yapıyorsun Jacob?"
"Fikrimi değiştirdim. Bebeği emzir lütfen."
Sidal Öztürk komutanından emir almış bir asker edasıyla söylenilenini yapmak için harekete geçti. Kızının yüzüne ilk defa baktı. Kılcal damarları olması gerekenden daha belirgindi ve bebek neredeyse mavi renkteydi. İşaret parmağını bebeğin yanağında gezdirdikten sonra, kocasının duyamayacağı bir tonda "Hoş geldin Eva Addison" dedi.
Robert Jackson arabasının içinde, rüşvet verdiği hemşireden haber bekliyordu. İki gündür hastanenin otoparkında yatıp kalkıyor, beklediği haber bir türlü gelmiyordu.
Sonunda telefonu çalmaya başladığında müjdeli haberi almıştı. Şimdi sıra Jacob Addison'ı tebrik etmekte ve görevini hatırlatmaktaydı.
Robert Jackson, odadan çıkan hemşireye içerinin müsait olup olmadığını sorduktan sonra, kapı eşiğinden mutlu aile tablosuna baktı. Onu gören Jacob Addison, hem şaşırmış hem de sinirlenmiş bir şekilde ayağa kalktı ve ilk defa bebeğinin yanından ayrıldı.
"Burada ne işin var Robert?"
Jacob Addison adım adım izlendiğini tahmin ediyordu ama bu kadar çabuk bulunmayı beklemiyordu.
"Tebrik ederim Jacob."
"İngiltere'den ışınlanarak geldiğin için hediye alacak vaktin olmadı sanırım."
"Onun için her şeyi yapacağımı biliyorsun."
Robert Jackson'ın şu an en çok istediği şey, bebeği görmekti. Ama ortada bir sorun vardı. Jacob Addison son zamanlardaki garip davranışlarına bir yenisini eklemiş, telefonlara çıkmayıp irtibatını kestiği gibi doğumu da haber vermemişti.
"Onun için bir şey yapmanı istemiyorum. Fikrimi değiştirdim."
"Ne?"
"Bir yetişkine diz çöktürecek tek şey minik bir yavrudur Robert. O tarikat hikâyelerine giremeyecek kadar masum bir bebek. Benim bebeğim. Eğer onun için bir şey yapmak istiyorsan, onu Addisonlar'dan koru ve sakla."
"Ama o en güçlü aday olabilir. Biraz inançlı ol. Düşünmek ve karar vermek için yeterince zamanın var."
Jacob Addison gayet yüksek ve sert bir ifadeyle karşılık verdi.
"Düşündüm ve kararımı verdim."
Robert Jackson ise şansını zorlamaya devam ediyordu.
"Eva'yı görebilir miyim Jacob?"
"Üzgünüm Robert. Bu arada onun adı Eva değil, o Havva Öztürk ve ben böyle kalmasını sağlayacağım."
"Sen nasıl istersen Jacob. Ben sadece bir hizmetkârım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SESSİZ -Bir Göbekli Tepe Efsanesi 1-#Wattys2021
Misterio / SuspensoGizemli olan ev mi? Zaman mı? Yoksa insan mıydı? Elime bir hançer tutuşturdu. Bronzdan yapıldığını düşündüğüm bu sade hançer belki de malikânedeki en eski nesneydi. Ürpertiyle birlikte bir hançere bir de Robert Amca'ya bakarken içimden "Bütün tarika...