59

658 378 7
                                    

İngiltere, Addison Malikânesi

Beyaz Oda

27 Ekim 2018

Yaralarım artık iyileşmiş, yüzmeye ve hamilelik yogasına başlamıştım. Doğumu şimdiden düşünmek istemiyordum ama bu evden kaçtıktan sonra kendi başıma doğurma ihtimalime karşın bilgiler edinmeye çalışıyordum.

Eliot'ı fazla göremiyordum. Artık kimseden izin almadan yanıma geldiği için her seferinde bir bahane bulunup onu malikâneden uzaklaştırıyorlardı. Eve döndüğünde ise soluğu benim yanımda alıyordu. Böyle davrandığı için tekrar gönderiliyordu.

Bu kısır döngü içinde bir yandan evden kaçışımızın detaylarını planlıyor bir yandan da hiçbir şey olmayacakmış gibi yaşamaya devam ediyorduk.

Her katta hâlâ korumalar duruyordu ama artık eskisi kadar peşimde değillerdi.

Bugün, haftalık rutin kontrolüm için sağlık katına inmeden önce tadilatta olan kütüphaneyi görmek istedim. Victoria'nın sinirinden orası da benim gibi nasibini almıştı. Şimdi herkes yaralarını sarıyordu.

Victoria, kütüphanenin tam ortasındaki kitaplıkta yangın başlatmış ve ahşapla kâğıdın kolay tutuşma özelliği sayesinde kütüphaneye ciddi zarar vermişti.

Bağdat kütüphanesini yağmalayan Moğollar gibi Victoria da Addison Kütüphanesi'ni yağmalamıştı. Tek fark Moğollar'ın kitapları Dicle Nehri'ne atıp günlerce mürekkebin akmasını izlemeleriydi.

İçerisi hâlâ duman kokuyordu. Kütüphanenin üst katı tamamen kullanılamaz hâldeydi. Başlarına baret geçirmiş birkaç işçi, ellerindeki planları büyükbabama gösteriyordu. Büyükbabam beni görünce yanıma geldi.

Artık belli olan karnıma bir elini koyup diğer eliyle sırtımı sıvazladı. Bir anneden izin alınmadan asla hamile göbeğine dokunulmaması gerektiğini biliyor olmalıydı. Ama büyükbabam için anne değil de içindeki bebek önemli olduğu için bu kibarlık askıya alınabilirdi.

"Nasılsın Eva?"

"İyiyim büyükbaba."

"Torunum nasıl?"

"Birazdan doktor kontrolüm var."

"O zaman ben de seninle geleyim."

Keşke doktor kontrolüm olduğunu söylemeseydim. Şimdi birlikte koridora doğru ilerliyorduk. Kurban edileceğimi öğrendiğimden beri herkesten nefret ediyordum. Tüm bu ilgi bir tiyatrodan ibaretti. Eliot, doğal davranmam konusunda beni uyardığı için hiçbir tepki vermiyordum.

"Sağlık katına inmeden gelip kütüphaneye bakmak istedim. Burası evin en sevdiğim yeriydi" dedim. Düşüncelerimden sıyrılmak istercesine.

Addisonlar bir yana Robert Amca'nın böyle bir şey yapacak olmasını aklım almıyordu. Aynı kanı taşımıyor olsak da kendime yakın hissettiğim, hatta babamın bıraktığı boşluğu doldurabilecek tek kişi oydu. Beni doğru günde doğru şekilde ölmem için mi koruyordu yani?

"Eskisi gibi olacak merak etme."

"Peki ya kitaplar?"

"Bütün kitapların yedeği var Eva. Yazma eserler zaten yukarıda bulunuyor biliyorsun."

Kütüphanenin eski hâline gelecek olmasına sevinmiştim. Ama bunu ben göremeyecektim sanırım. Doktor, bizi daha sağlık alanına girerken karşılamış, büyükbabamın elini sıkmış ve sanki ben orada yokmuşum gibi davranmıştı.

Şimdi ise ekrandan oğlumu izliyordum. Düzenli hareketlerle sarsılıp duruyordu. Bir anda telaşlanınca, doktor bebeği hıçkırık tuttuğunu söyledi.

Büyükbabamı ilk defa bu kadar heyecanlı görüyordum. Doktora sorular soruyor, giderek ekrana daha çok yaklaşıyordu.

Kim gebelik takibine karnındaki çocuğun babasının babasının babası ile gelirdi ki?

Doktor, her şeyin yolunda olduğunu bebeğin normal gelişiminden önde gittiğini söylediğinde ikimiz de ferahladık.

"Doktor biliyorum daha erken ama doğum hakkında konuşmak istiyorum" dedim.

Büyükbabam bir anlığına duraksadı ve ekrandan ayrılıp konuşulanlara kulak verdi.

"Evet bunu konuşmak için daha erken. Daha yolu yeni yarıladık ama normal doğum yapmamanız için hiçbir engel gözükmüyor."

"Ben de normal doğum istiyorum ama taktiklere ihtiyacım var." Ah pot kırmıştım. Sanki doğumu tek başıma yapacağım? "Yani kendimi eğitmek istiyorum" diye düzeltmeye çalıştım. Aslında büyükbabam buradayken bunlardan bahsetmek tam bir saçmalıktı.

"Şimdilik yaşam koçunla yaptığın egzersizler yeterli, zamanı geldiğinde sana ne yapman gerektiği anlatılacak."

"Teşekkürler doktor" deyip oradan ayrıldık.

Büyükbabam bir şeye ihtiyacım olup olmadığını sordu. Sanki çok umurundaydım. Onun için önemli olan tek şey karnımdaki çocuktu ve o da tüm ihtiyaçlarını benden sömürüyordu zaten.

Ama yine de "Biraz müziğe ihtiyacım var büyükbaba" dedim.

"Odanda televizyon var. Oradan dinleyebilirsin" dedi.

"Hayır büyükbaba. Türk müziğine ihtiyacım var."

"Anlıyorum kızım bu konuyla ilgilenirim" dedi veayrıldık. 

SESSİZ -Bir Göbekli Tepe Efsanesi 1-#Wattys2021Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin