12

1K 509 74
                                    

İngiltere, Addison Malikânesi

Beyaz Oda

14 Haziran 2018

Asansörde duyulamayacak kadar kısık bir tonda klasik müzik çalıyordu. Robert Amca'yla birlikte çıt çıkarmadan durduğumuz için müziğin sesini duyabiliyordum. Üçüncü kata geldiğimizde asansörün kapısı tıslayarak açıldı.

Robert Amca, malikânenin her yerini bilen birinin özgüveniyle sağa dönüp hızlı adımlarla önden ilerlemeye başladı. Onun hızına ayak uydurmam gerekiyordu ama etrafı incelemekten kendimi alamıyordum.

Eski bir şatoyu andıran malikâne taştan yapılmıştı. Zeminde ahşap döşeme kullanılmış, duvarlar da koyu bir şarabı anımsatan çok hoş bir bordo rengine boyanmıştı. Koridor boyunca altın varaklı çerçevelerle gösteriş katılmış, yüzlerce yıl öncesinden yapıldığı belli olan yağlı boya portreler asılıydı. Neredeyse her portrenin yanında da doldurulmuş hayvan kafaları vardı.

Koridor, malikâne gibi U biçiminde dönüyordu ve on köşeli yıldız oymaları olan taş sütunlu tırabzanlarından her yer görünüyordu. Yüksek tavan ve hem giriş kanadında bulunan vitraylar hem de çatıda bulunan kubbeli cam çıkıntı, evrenin en büyük enerji ve ışık kaynağının içeriye dolmasına müsaade ediyor ve burayı çok ferah bir hâle getiriyordu.

Malikânenin ihtişam ve gizemini araştıracak çok fazla zamanım olacaktı, ama şimdi her yerden göründüğünü anladığım zemindeki Göbekli Tepe anıtlarına bakıyordum. Taş sütuna dayanıp, hafif aşağı doğru sarkarak anıtlara baktığımda aynı duygular tekrar vücudumu istila etti. Bu sefer, enerji dalgalanması daha azdı ama ağlama hissime engel olamadım. Gözlerimi sıkıca kapatıp açtığımda yaşlar akıyordu.

Gözlerimin buğulanmasına rağmen anıtları daha detaylı görme fırsatı yakalamıştım. Anıtların üzerinde rüzgâr, güneş ve yağmurlardan kalma yıpranmışlık emareleri, önce anıtların yapıldığını daha sonra da malikânenin inşa edildiğinin kanıtlarıydı. Sütunların yerleştirilme şekli, üzerindeki hayvan kabartmaları ile Şanlıurfa'da bulunan Göbekli Tepe anıtlarının tıpatıp aynısı burada da yapılmıştı. Binlerce kilometre uzakta bunların ne işi vardı? Kafam çok karışmıştı. Robert Amca'nın "Sağdan ikinci oda senin odan" demesiyle irkildim. Kimsenin ağladığımı görmediğini umut ederek gözyaşlarımı silip sesin geldiği yöne doğru koşar adımlarla gittim.

Robert Amca, bir odanın kapısını açmış ve gözden kaybolmuştu. Malikâne ihtişamlı ve lüks olmasına karşın girdiğim oda bembeyaz, sade ve modern mobilyalarla döşeliydi. Zemini kaplayan bembeyaz halı üzerinde beyaz bir oturma grubu vardı. Orta sehpa, televizyon ünitesi, kenarda bulunan çalışma masası ve kitaplık, sağ taraftaki yemek masası, her şey beyazdı. Sadece beyaz yemek masasının üzerinde bulunan beyaz vazonun içindeki beyaz güllerin dalları yeşildi. Belki de malikâneye geldiğimden beri ilk defa içimi anlamsız bir huzur kapladı. Sessiz ve beyaz.

Oturma alanının arka tarafında bir kapı daha vardı. Robert Amca o tarafa geçmişti ve benim de yanına gelmemi istiyordu. Burası da tabii ki bembeyaz döşenmiş bir yatak odasıydı. Her şey çok sadeydi ve tam yaşanılacak yerdi. Bu odayı sevmeye başlamıştım. Benim bavullarım haricinde estetiği bozan hiçbir şey yoktu. Beyaz yatak başlığı olan, beyaz ipek yatak örtüsü ile kaplanmış çift kişilik bir yatak, yanında iki tane beyaz komodin ve üzerinde iki beyaz abajur, bir dijital saat, ayaklı bir boy aynası, kenarda üç kapaklı bir gardırop ve onun yanında bir şifonyer ve yine arkada bir kapı.

"Burası da banyo" dedi Robert Amca. Kapı eşiğinden sadece kafamı uzatarak içeriye baktım. Beyaz bir küvet, yanında beyaz ve cam kabini olan bir duş teknesi, beyaz bir klozet, bir lavabo, beyaz havlular, beyaz fayanslar. Bu odanın adı, beyaz oda olmalıymış. Öyle değilse bile bundan sonra ben öyle diyeceğim sanırım.

SESSİZ -Bir Göbekli Tepe Efsanesi 1-#Wattys2021Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin