İngiltere, Addison Malikânesi
Büyük Salon
15 Haziran 2018
Malikânenin sadece sosyal alanlarını gezmiştim. Bu süre zarfında çok fazla koruma gördüğüm için şaşkındım. Ve giremediğim odalar bende merak uyandırmıştı. Dördüncü kata ise hiç çıkmamıştım. Robert Amca'nın odasının orada olduğunu biliyordum. Muhtemelen büyük başlar orada yaşıyordu.
Ana bina sayılabilecek orta kısım eski taş döşemeleriyle yılların tüm yükünü sırtlanmış gibi duruyordu. Sonradan yapıldığını düşündüğüm sağ ve sol kanatların duvarları daha yeni gibi gözüküyordu ama eski yapıyla bütünleşmişti. Zaten modern yapıların çoğu bu kanatlarda yer almaktaydı.
Şimdi ise saçımı yaptırmış, gardıroptan asla giymem dediğim uçuk mavi, üzerinde hafif parıltılar olan dizlerimin altında biten dar bir elbise giymiştim. Sade makyajım ve takı olarak yalnızca doğal taşlarla süslenmiş on köşeli yıldız kolyem ile artık hazırdım.
Öncesinde yaşam koçum Jack Thurston'ı çağırtıp Richard Addison'la yemek yiyeceğimi söyleyip ne yapmam gerektiğini sormuştum. Şık bir kıyafet giyip güzellik salonuna inmemi önermişti. Tepkisi benim de heyecanlanmama neden olmuştu. Kimdi bu Richard Addison acaba?
Yara izi olan koruma gitmiş, yerine başka bir koruma gelmişti. Sanırım artık nöbeti bitmişti. Bu korumayı diğerlerinden ayıran bariz bir özellik bulamasam da sanırım içlerindeki en iri yapılısıydı. Kibar bir kız olmasam çam yarması derdim ama neyse ki kibar bir kızdım ve o yüzden en iri koruma diyeceğim. Şimdi bu en iri koruma eşliğinde benim bulunduğum üçüncü kattan bir üst kata yani dördüncü kata asansörle çıkıyorduk.
Bu koridor benim koridorumdan daha ihtişamlıydı. Köşelere Antik Yunan tanrılarına benzeyen heykeller ve altlarında açıklamalar bulunan büstler yerleştirilmişti. İleride bir şövalye zırhı, yüzyıllık nöbetindeymiş gibi duruyordu. Aynı hayvan kafaları ve tablolar burada da mevcuttu. Bu kattaki doldurulmuş hayvanların çoğu kanatlı hayvanlardı. Kanatlarını açmış sert bakışlı bir şahin, gagası hafif aralık bırakılmış her an uçmaya hazır gibi duran bir atmaca gibi.
Gözlerini dikmiş bize bakan birçok portrenin önünden geçip koridorun orta bölmesindeki çift kapılı odanın önünde durduk. İri yapılı koruma her iki kapıyı simetrik olarak açarak, eliyle içeriye girmemi işaret edip bir şey söylemeden yanımdan uzaklaştı.
İçeriye adım atmamla bir zaman makinesi içinde yolculuk yapmam bir oldu. Devasa salon yüzyıllar öncesinde dizayn edilmiş ve bir daha da hiç dokunulmamış gibiydi. Salonun girişinde beni antika bir piyano karşıladı. Piyanisti izlemek ve alkışlamak için ipek kadifeyle kaplanmış ahşap oymaları bulunan bir oturma grubunun ortasına yerleştirilmişti.
Sağ tarafta yirmi kişilik yemek masası bulunmaktaydı. Masanın başköşesine ve hemen onun yanına iki kişilik bir servis açılmıştı. Birçok kaşık, çatal ve bıçak sıralanmış, nezaket kurallarını yerine getirmemiz için bizi bekliyorlardı. Allah'tan babam ne işime yarayacağını bilmesem de tüm görgü kurallarını bana öğretmişti. Sanırım sadece Richard Addison'la yemek yiyecektim. Ailenin geri kalanı neredeydi acaba?
İleride taş şöminenin hemen yanında bir oturma grubu daha vardı. Yüksek tavanlı devasa salonda malikânenin her yerinde bulunan portreler burada da karşımdaydı. Ama diğer portrelere nazaran büyük olan, şöminenin üstündeki tablo, salonun her yerinden görülebilecek şekilde yerleştirilmişti.
Yüzyıllık gibi duran portrede, beyaz üniformasıyla saçları gümüş gri olan, sert bakışlı bir asker duruyordu. Birçok savaştan galip çıktım edasıyla, yakasında ve omzunda bir sürü apoletleri vardı. Bir eli kılıcın kabzasında her an saldırmaya hazır gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SESSİZ -Bir Göbekli Tepe Efsanesi 1-#Wattys2021
Misteri / ThrillerGizemli olan ev mi? Zaman mı? Yoksa insan mıydı? Elime bir hançer tutuşturdu. Bronzdan yapıldığını düşündüğüm bu sade hançer belki de malikânedeki en eski nesneydi. Ürpertiyle birlikte bir hançere bir de Robert Amca'ya bakarken içimden "Bütün tarika...